Helalleşmek ve restorasyon

Abone Ol
Kılıçdaroğlu’nun helalleşme süreci, hakikat komisyonlarıyla desteklenmiş sahici bir diyalog sürecine evrilirse bu Türkiye’de son yirmi yıl içerisinde başlamış ama kesintiye uğramış demokratikleşme sürecinin restorasyonu olacaktır. Helalleşmek, gündelik hayatımızda ve kültür dünyamızda önemli yer kaplayan ve belki de günlük hayat içerisinde sıklıkla karşılaştığımızdan olsa gerek kapladığı önemi de çoğunlukla unuttuğumuz bir kavram. Helalleşmek bir İslami referansı içeriyor ve çoğunlukla toplumun muhafazakâr kesimi için daha başka ve derin anlamlar taşıyor. Toplumların kültürel dünyasında yer edinen kimi kelimeler ve deyimler dini referanslar taşısa da zamanla seküler bir toplum için de çeşitli anlamlar taşıyabilir. Helalleşmek, taşıdığı İslami manalara rağmen toplumun seküler değerler etrafında birleşen kesimleri için de bir anlama sahip artık. Helalleşmek, helalden geliyor. Helal, İbranice ve Arapça dillerinde hemen hemen ortak kullanılan bir kelime. Halal, Yahudi dini kullanımında “dini yasağa aykırı, gayrimeşru” gibi anlamlara sahip. İslami gelenekte ise zıt bir anlamda kullanılıyor. Yine de her iki dilde de; Yahudi, İslami gelenekte de helal; “dini bir engelin ya da tabu alanının (haram) dışında olmak” olarak anlaşılıyor[i]. Helalleşmek ise TDK tarafından “Alışverişte veya ayrılma sırasında hakkını birbirine bağışlamak” olarak tarif ediliyor. TDK tarafından yapılan açıklamada terimin nasıl gündelik hayatımıza sirayet ettiği de anlaşılıyor. Helalleşmek ise şimdi politik bir mana taşımaya başladı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun son açıklamalarıyla beraber helalleşmek dini referansının veya gündelik hayattaki karşılığının ötesinde politik bir anlamda edindi. Kılıçdaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca dışlanmış ve mağdur edilmiş kesimlerle diyalog kuracağını ve onlarla helalleşeceğini söyledi. Üstelik Kılıçdaroğlu helalleşmesini muhafazakâr kesimle sınırlı tutmadı. Kürtler, Yahudiler, Rumlar, başörtülü Kadınlar, Maden kazasında hayatını kaybedenler… Kılıçdaroğlu’nun helalleşmek istediği kesimler Türkiye tarihi boyunca çeşitli vesilelerle mağdur edilmiş neredeyse herkesi kapsıyor. Bu sebeple de helalleşmek dini ve gündelik referansları aşarak politik bir anlama ulaşıyor artık. Dünya tarihinde, özellikle de modern devletler tarihinde çeşitli toplumlar kendi geçmişleriyle çeşitli şekillerde yüzleştiler. Helalleşme ile kastedilen bir yüzleşme çağrısı aslında. Üstelik bu açıklamayı modern Türkiye’nin kurucusu olan siyasi partinin genel başkanı yapıyor. Geçmiş yıllarda yenilikçi ve vesayet karşıtı AK Parti iktidarına karşı “eski” ve kurucu değerleri savunan, modern Türkiye’nin bakiyesini sahiplenen kurucu parti CHP’nin genel başkanı; kendilerinin iktidarda olduğu ya da muhalefette olduğu bütün yılları kapsayacak şekilde bir yüzleşmeden söz ediyor. Helalleşmek, Türkiye’nin kurucu devlet aklının yüzleşmesini içeriyor. Yirminci yüzyıldaki yüzleşme deneyimleri hukuk meselesini de yanında getiriyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde bu sebeple hakikat komisyonları kuruldu. Bilinen on hakikat komisyonu: Arjantin, Şili, El Salvador, Güney Afrika Cumhuriyeti, Guatemala, Sierra Leone, Doğu Timor, Peru, Fas, Brezilya ülkelerinde kuruldu. Yugoslavya’nın dağılmasının ardından yaşanan süreç için eski Yugoslavya bölgesini kapsayacak şekilde bölgesel hakikat komisyonu kuruldu. Amerika Birleşik Devletleri ve İrlanda’da ise tarihsel uzlaşma komisyonları kuruldu. Yüzleşmek, geçmişle hesaplaşmak ya da Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle ifade edersek mağdurlarla helalleşmek bir iyi niyet söyleminden ibaret değil. Dünyada bu zamana kadar gerçekleşen örneklerde de gördüğümüz üzere yüzleşmek ne diplomatik bir nezaket gereği ne de politik getiri için yapıldı. Yüzleşmenin sahici ve toplumda kalıcı olabilmesi için hukuksal zeminler yaratılmaya çalışıldı dünyadaki diğer örneklerde. Helalleşmek eğer hukuksal olarak desteklenmezse Kılıçdaroğlu’nun söylemi geçici bir politik argüman olarak kalacaktır akıllarda. Türkiye yeniden bir restorasyon döneminin eşiğinde. Daha önce çeşitli restorasyon süreçleri atlattı Türkiye tarihi. CHP öncülüğündeki tek parti rejiminin bitişi, Demokrat Parti’nin 27 Mayıs Darbesiyle devrilmesi ve son olarak 12 Eylül Cuntasının ardından yaratılan dönem, hepsi birer restorasyon dönemiydi. Türkiye tarihindeki her restore çalışmasının demokrasiye hizmet ettiği söylenemez. Türkiye tarihinde demokrasi uzun bir süre askeri müdahaleler aracılığıyla dengelenmeye çalışıldı. Tabii, askeri müdahalelerle demokrasinin korunmaya çalışılması da Türkiye’ye özgü bir paradoks ya da ironi olsa gerek. AK Parti’nin ilk iki döneminde Türkiye hem demokratikleşme konusunda hem de vesayetçi anlayışla mücadele konusunda önemli adımlar attı. Bu adımlar AK Parti’nin öznelliğinden çıkarılarak Türkiye’nin demokratikleşme sürecindeki izlekler olarak okunmalıdır. Böyle düşünüldüğünde önümüzdeki restorasyon sürecinin; AK Parti ile başlayan ama sonrasında otoriter bir liderin Agamben’in tabiriyle “istisna haline” kurban giden demokratikleşme sürecinin devam ettirilmesi mücadelesi olduğunu iddia edebiliriz. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helalleşme süreci, hakikat komisyonlarıyla desteklenmiş sahici bir diyalog sürecine evrilirse bu Türkiye’de son yirmi yıl içerisinde başlamış ama kesintiye uğramış demokratikleşme sürecinin restorasyonu olacaktır. Türkiye’nin demokratikleşmesi süreci ne geçmişte AK Parti’nin öznel başarasıydı ne de yarın Kılıçdaroğlu, CHP ya da Millet İttifak’ın öznel başarısı olacak. [i] Sevan Nişanyan, Nişanyan Sözlük: Çağdaş Türkçenin Etimolojisi, Liber Plus Yayınları, s327.