Loading...
Onarıcı adalet, bir eylemden doğan zarar veya zarar riskini, o eylemden etkilenen tarafları bir araya getirerek, bu zarar veya yanlışın onarılmasını konuşmalarını sağlayarak, adalete ulaşmayı hedefler.İçerdiği hukuki şekilci, sert prosedürler zaten “yargılanacaksınız” ifadesini helalleşeceğiz tarzı bir olumlu, umut veren bir şekle sokmuyor. Bunu söyleyenler daha intikamcı, “sizi süründüreceğiz” tarzı bir amaç peşinde oldukları yorumuna kapıyı sonuna kadar açıyor. Nitekim yargılamanın bizatihi kendisi, sonunda bir ceza alınmasa da bir ceza olabiliyor[2]. Bu adda kitabı bulunan Malcolm Feeley, aslında yargılamalardaki sürecin yorucu ve bezdirici yanına işaret ederken, kitabı dayandırdığı araştırmasını Türkiye gibi tarihi hoyrat siyasi yargılamalarla dolu bir ülkede yapmıyordu. Dolayısıyla hukukun veya yargılamanın zaten böyle bir yanı var. Bana öyle geliyor ki helalleşme ne kadar yıkmaya değil onarmaya odaklıysa, “yargılanacaksınız” da bir o kadar “cezanızı çekeceksiniz, intikamınız alınacak” tarzı bir yer. Ancak bu köşede daha önce defaten ele aldığım üzere, bu klasik anlamdaki cezalandırıcı adalet anlayışı, faillere odaklanmayı ve onlara bedel ödetmeyi seçerken ortada bulunduğu düşünülen suçların mağdurları ile ilgilenmiyor. Oysa bir toplumda bir onarım, bir düzeltme, bir barışma sözkonusu olacaksa, sadece bir tarafa “gününü göstermeye odaklı olunarak” bir sonuç elde edilmesi mümkün değil. Onarıcı adalet, bir eylemden doğan zarar veya zarar riskini, o eylemden etkilenen tarafları bir araya getirerek, bu zarar veya yanlışın onarılmasını konuşmalarını sağlayarak, adalete ulaşmayı hedefler. Bir başka deyişle, bu yaklaşımın ceza yargılamasından en büyük farkı, eylemdeki tüm sorumluluğu “suç işleyen”e atarak; ona bir ceza “keserek”; kanunun uygulanmasıyla adalet otomatikman yerine geliyormuş gibi bakmamaktır. Nitekim bir dönem gerekli temaslar sayesinde yapılabilecek işleri yapan bir çok kişi, tüm cezanın kendisine kesilmesine razı olmayacaktır. Geçiş dönemi filmleri veya dizileri aslında bunlarla doludur[3]. Bu anlamda en önemli hususlardan birisi de, ceza yargılamasının bir döneme dair toplu sorumluluk kurarak hesap verilecek bir yer olarak tasarlanmış bir mekanizma değil, daha çok bireysel sorumluluklar için kurulmuş bir mekanizma olmasıdır[4]. Bu hukuki mekanizmalardan uzaklaşıldığı müddetçe de zafer kazananların adaletine değinilir. Dolayısıyla bu ikisi bir arada nasıl bulunabilir? Zaman zaman yeni dönemde hesap sorulacak kişi ve durumlar olacağını, x veya z’nin eskisi gibi olmayacağının söylendiğini duyuyoruz. Yahut başkaları da “bu yapılanlar yanlarına kar mı kalsın?” diye sorabilir. Burada açıklamaya çalıştığım gibi, genel anlamda basit ve teknik bir ceza kanunu uygulama işinden bahsetmiyoruz. Belki de bu sayede suç ve ceza konularını artık toplumla da konuşulmasının vakti gelmiştir: hangi hareket suç olmalı, hangi suçun cezası ne olmalı, başka nasıl çözülmeli. Toplumun bugüne dek adalet adına gördüklerine bakınca, ceza hukuku hocaları ve Adalet Bakanlığı bürokratlarının yaptığından daha kötü bir iş yapacağını düşünmek zorunda değiliz. -- [1] “Muhalefetin öfke nöbetleri, iktidarın seçim kampanyasının en önemli parçası olacak” https://t24.com.tr/haber/yildiray-ogur-muhaliflerin-ofke-nobetleri-iktidarin-secim-kampanyasinin-en-onemli-parcasi-olacak,1056473. [2] Feeley Malcolm (1979) The Process is the punishment: Handling Cases in a Lower Criminal Court, Russell Sage: New York [3] Netflix tarafından yapılmış Kleo adlı Doğu Almanya’nın çöküşü ve aslında iki Almanya’nın bileşmesi sürecinde özelikle devlet güvenliği için çalışan eski unsurların ne yaptığına ve kendi rollerini nasıl gördüklerine dair dizi de ilginç bir bakış sunabilir: https://www.youtube.com/watch?v=Zd3k7BOlJpE. [4] Burada da değinmiştim: https://www.politikyol.com/yargiya-guvenmiyor-ama-yargida-hak-aramaya-devam-ediyoruz/