HDP’yi kim kapatmak istiyor?

Abone Ol
MHP GÜÇ GÖSTERİSİ Mİ YAPIYOR? Demokratik Toplum Partisi’nin 2009 yılında karşı karşıya kaldığı sürecin ardından 11 yıldır ülke gündeminden uzaklaşan parti kapatma davaları, Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) ısrarlı çağrıları sonrasında 17 Mart 2021’de karşılık bulmuş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianame ile Anayasa Mahkemesi’nden HDP’nin kapatılması talep edilmişti. 1980 Askeri Darbesi ile siyasi faaliyetleri bir dönem yasaklanan partilerden olan ve antidemokratik uygulamadan diğer siyasi partiler gibi nasibini alan MHP’nin, siyasi rakibi olan HDP için bu kapatma davasını ısrarla istemesi akıllarda bir soruyu da beraberinde getirir oldu. Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerin “kapatma davası” için başvuru hakkı varken, bu hakkını kullanmayıp çağrıda bulunması Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) bir dayatma ve güç gösterisi mi? Cumhur İttifakı’nın ortağı olan MHP’nin istekleri iddianamenin hazırlanması açısından karşılık bulsa da ittifak açısından bir fay hattı oluşturacağa benziyor: Çünkü 2008 yılında AKP’nin de yargı ile burun buruna geldiği süreç olan kapatma davası sürecinde 11 üyenin 6’sı olumlu oy kullanmış ancak 1 oy ile yeterli çoğunluk sağlanamamıştı. Bir oy ile kapatma sürecinden sıyrılan AKP, özellikle bu zorlu dönem sonrasında parti kapatma uygulamalarının ne kadar yanlış olduğunu vurgulamakla kalmayıp bu yönde Anayasa değişikliği dahi yapmıştı. 2015 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bir konuşma aslında AKP’nin tavrını özetler nitelikteydi. “Ben partileri, madem ki tüzel kişiliktir, gerçek kişi ile tüzel kişiliği birbirine karıştırmayalım. Hani hep nüktedir, biliyorsunuz, tüzel kişiye ceza verilir mi? Cezanın gerçek kişiye verilmesi lazım. Bir partinin başkanı suç işlediyse ver, üyeleri suç işlediyse kendisine ver ama bir partiye bu cezayı neden veriyorsun? Mesela şu anda iktidar partisinin yaklaşık 22 milyon oy vereni, seçmeni var. O partiyi siz kapattığınız anda bu ne demektir, 22 milyonu cezalandırıyorsunuz. Bu adalet midir, böyle şey olur mu? Tekrar yenisi kurulur o ayrı mesele ama niçin bu denli yanlış bir adımı atıyorsunuz?” 2015 yılında parti kapatma davaları sonucu oy veren seçmenin cezalandırılamayacağını savunan Recep Tayyip Erdoğan, aradan geçen 6 yılda 16 milyon seçmenin cezalandırılacak olmasına ve hatta oy verenlere beddua edecek kadar gözü dönen iktidar yöneticilerinin siyasete yakışmayan tutumlarına sessiz kalıyor olması inanması güç bir dönüşümü gözler önüne seriyor. AKP’DE NE DEĞİŞTİ? AKP yöneticileri zamanında parti kapatmalara karşı olduklarını beyan etmekle kalmayıp partilerinin resmi sayfasında Siyaset, Toplum ve Dünya başlıkları ile yer alan 2023 Siyasi Vizyon Belgesi’nde de parti kapatmalara karşı tutumlarını şu sözlerle açıklamışlardı:
  • “AK Parti kurulduğu günden itibaren bu vesayetçi anlayış ile mücadele etmiştir. Sandıkta tezahür eden milli iradeye sahip çıkmayı siyasi namus kabul etmiştir.
  • Siyasi parti kurma, partilerin tüzük ve programlarının hazırlanması, partilerin teşkilatlanması, parti içi demokrasinin güçlendirilmesi hususlarındaki yasaklayıcı, kısıtlayıcı, emredici ve tektipleştirici Anayasa ve yasa hükümlerini değiştirerek, siyasetin alanını daha da genişletip özgürleştireceğiz.
  • Ayrıca Türkiye’yi uluslararası alanda zor durumda bırakan ve ülke içinde siyaset yapma özgürlüğünü daraltan parti yasaklama ve kapatma konusunda ileri demokrasi kriterlerine uygun düzenlemeler yapılacaktır. Partilerin tabelaları veya tüzel kişilikleri suç işleyemez ve insanları suç işlemeye teşvik edemez. Suç işlemek ve teşvik etmek sadece parti üyeleri, parti delegeleri veya parti yöneticileri tarafından yapılabilir. Suç da, ceza da şahsidir. Bir parti üyesi veya yetkilisinin işlediği suçtan dolayı partinin cezalandırılması suç ve cezanın şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Parti üyelerinin suçları varsa bu suçların cezası Ceza Kanunu’nda vardır.
  • Bu nedenle siyasi partilerin cezalandırılması sürecinde referans alınan başta milletvekilleri olmak üzere, parti üyeleri tarafından işlenen suçlar nedeniyle kapatma ya da benzeri yaptırımlar uygulanmasının önüne geçilecek, suç teşkil eden eylemler nedeniyle siyasi partiler değil, suçu işleyen kişilerin cezalandırılması gerektiği yaklaşımı hayata geçirilecektir.
  • Demokratik bir ülkede vatandaşların sorunlarını siyasi yollarla çözme çabası içinde olmalarından daha doğal bir durum olamaz. Vatandaşları siyasi alanın dışında tutmak, doğrudan onları hukuk devleti sınırları içinde çözüm üretme sürecinin dışına itmek anlamına gelir. Bu nedenle siyasete katılma ve siyaset yapma hakkına getirilen yasaklar ortadan kaldırılacaktır.
  • Anayasa’da ve Siyasi Partiler Kanununda sayılan çok sayıda yasak bulunmaktadır. Bu yasakların birçoğunun uygulanması mümkün olmamakta, diğer bir bölümü ise önemli konularda siyaset kurumunu adeta susturmaya dönük bir anlayışın tezahürü şeklinde ortaya çıkmaktadır. Getirilmiş bu yasaklar, siyasetin alanını daraltmaktadır. Demokrasi ve hukuk devletiyle bağdaşmayan bu yasaklar ve sınırlamalar kaldırılacaktır.”
Kapsamlı bir hazırlık ve birçok farklı başlıklarda düzenlenen 2023 Vizyon Belgesi’nin 2023’e giden bu yolda rafa kaldırıldığını, iktidarda kalmak uğruna verilen sözlerin çiğnendiğini görsek de burada asıl sorumluluğun Anayasa Mahkemesi’ne düştüğünü hatırlatmak gerekiyor. MHP liderinin grup toplantısında Anayasa Mahkemesi’nin HDP’ni kapatmanın namus borcu olduğunu hatırlatması karşısında, Cumhur İttifakı’nın büyük ortağının vizyon belgesinde dikkat çeken ve “AK Parti sandıkta tezahür eden milli iradeye sahip çıkmayı siyasi namus kabul etmiştir.” beyanları Cumhur ittifakında namus meselesine dönüşecek bir potansiyeli de bizlere gösteriyor. 17 Mart’ta Anayasa Mahkemesi’ne sunulan 31 Mart’ta “bilgi ve belge eksikliği, partinin terör faaliyetlerinin odağı haline geldiğini gösterir eylemler ve ilişkilendirme eksikliği, hem kapatma hem de tedbir taleplerinin aynı anda ya da terditli olarak istenmesinin mümkün olmayacağı” gibi sebeplerle oybirliği ile iade etmesinin ardından aradan geçen 2 ay gibi kısa bir zamanda yeni sunulan iddianamede eksikliklerin ne şekilde giderildiği, 687 kişi hakkında siyasi yasak talep eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yeni iddianamede bu kişi sayısını hangi kıstaslara göre 500’e düşürdüğü, masumiyet karinesinin artık ülkemizde tersten işlediğini ve lekelenmeme hakkının unutulduğunu bizlere hatırlatsa da sürecin bundan sonra hukuktan uzaklaşıp siyasi tavırlara göre şekil alacağı anlaşılıyor. KAPATMA NASIL MÜMKÜN? Peki şimdi ne olacak? Anayasa Mahkemesi ilk inceleme raporunu hazırlaması için bir raportör görevlendirecek, eğer iddianame kabul edilirse savunmasını hazırlayabilmesi için Halkların Demokratik Partisi’ne gönderilecek. Savunmalar ve varsa ek deliller toparlanacak. Raportör esas hakkında raporunu hazırladıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyeleri dosyayı görüşmek üzere bir araya gelecek. 15 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi üçte iki çoğunluk ile karar alacak yani 15 üyeden 10’unun oyu gerekecek. Parti kapatmaların tamamen karşısındayım, hangi partinin bu dava ile karşı karşıya kaldığının bir önemi olmaksızın, çoğulcu demokrasi için, siyasetin siyaset dışı yöntemlerle dizayn edilmesi alışkanlıklarının sona ermesi için karşı duruyorum. Diliyorum ki Anayasa Mahkemesi de tarihi sorumluluğunu hatırlar ve bu demokrasi sınavını bir demokrasi kazası ile sonuçlandırmaz.