Loading...
Ortak Mutabakat Metninde, kayyum uygulamalarına son verileceği ve seçimle gelenin seçimle gitmesi usulünün güvence altına alınacağı vurgulanmış. Bu maddeleri de görmediler mi acaba?DEMOKRATİK ve BARIŞÇI ÇÖZÜM Oluç’a göre, Kürt sorununa demokratik ve barışçı çözüm bulunması son derece hayati bir konu. Bu nedenle, Ortak Mutabakat Metni’nin en büyük eksiği de eşitlik zihniyetinden yoksun olmasını olarak görüyor. Açıkçası Oluç’un terminolojisi AKP’nin açılım sürecini hatırlatır mahiyette. Belki HDP’nin Millet İttifakı’ndan böyle yeni bir açılım sürecine dair beklentisi olabilir. İYİ Parti’nin buna en azından AKP yöntemleriyle razı gelmeyeceği ortada. Tabii bu yeni bir hükümet kurulduğunda konuşulacak bir konu. Sonuçta eğer yeni dönemde Kürt meselesi yeniden gündeme gelirse, o anki meclis dağılımı neticesinde bir sürecin işleyeceği kesin. Dolayısıyla Millet İttifakı’nın şu an için Kürt meselesine doğrudan odaklanması da mantıklı değil. Mutlaka Kürt seçmene bazı açıklamalar yapılması gerekiyor ama bunu yeni bir açılım süreci gibi görmek ve göstermek iyi niyetli olmasa gerek. Şu aşamada sorunumuz parlamenter rejime geçebilecek bir başkan adayı seçmek ve ülkeyi yeniden ayağa kaldırabilmek. Bu restorasyon şüphesiz Türklerin ve Kürtlerin beraber yapabileceği bir işbirliği neticesinde başarıya ulaşabilir. Böyle bir işbirliği de her iki tarafın da makul noktalara gelmesi ile söz konusu olabilir. Ülkenin bir terör örgütüne teslim olması ile bu mümkün değil; böyle bir beklentisi olanların da barıştan yana olduklarını söylemelerinin hiçbir anlamı yok. Bunu kabul etmediği için İYİ Parti’yi suçlamalarının da bir mesnedi yok.
Kaldı ki şu aşamadan itibaren elimizde olan Ortak Mutabakat Metni’ne dahi baksak, Oluç’un söylediği gibi bir yalnız bırakılma hâli geçerli değil. Nitekim metinde parti kapatılmalarına dair üç madde bulunuyor.FAKIBABA NE DEDİ? Geçen hafta, İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba da Karar Tv’ye bir açıklama yaptı. Burada Kürtlerin asıl meselesinin geçim derdi olduğunu belirtti ama bu bir geçiştirme ifadesi değildi. Nitekim hemen arkasından Kürtlerin “özgürce ve insanca yaşamak” istediğini söyledi. Buradan kültürel hakları kastettiğini ve Kürtlüğün reddi politikasının değişmesi gerektiğini vurguladığını anlamak zor değil. Bununla beraber, “Sözlerim İYİ Parti’nin görüşünü yansıtmıyor, benim şahsî fikirlerimdir” demesine rağmen, parti içinde Kürt sorununa bakışa dair bir ipucu verdiğini de düşünmek mümkün. Fakıbaba’ya göre, Kürt meselesi yerelde çözülmeli. Bu vurgu gerçekten çok önemli. Çünkü bu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusunda Ortak Mutabakat Metni’nde yer alan maddeyle de somutlaşmış bir fikir. Bu konu gündeme geldiğinde hep ülkenin bölünmesinden bahsediliyor ama yerelden başlayarak demokrasinin ve özgürlüğün yaşanılır olması ile terörle müzakere başka şeyler. Öte yandan Fakıbaba sorunun çözülmesinde sivil toplumdan, eğitim kurumlarından ve kanaat önderlerinden destek alınacağını söyledi. Bu da terör örgütlerinden destek alınması demek değil. Dolayısıyla benim anladığım İYİ Parti’nin hiç olmazsa Fakıbaba şahsında temsil edilen bir kesiminin Kürtlerin kültürel haklarının teslim edilmesine ve yerelde geniş katılımlı bir demokratik yaşamın kurulmasına bir itirazları yok. Bu tabii ki bölgesel değil, ülkenin tamamında bir demokratikleşme sürecinin bir sonucu olarak olacaktır. Yoksa ülkeyi bölgelere ayırıp, “Herkes işine baksın” anlayışı olmadığı kesin. METNİ DOĞRU OKUMAK HDP Grup Başkan Vekili Oluç bahsettiğim röportajında başta İYİ Parti olmak üzere Millet İttifakı’nın HDP’li belediyelere kayyum atanmasına ve HDP’nin kapatılmasına bir itirazda bulunmadığını söyledi. Ama Fakıbaba’nın verdiği röportajda HDP’nin kapatılmamasından yana olduğunu belirttiğini de yazmış olayım. Dolayısıyla böyle topyekûn karalama şeklinde konuşmak da yapıcı değil. Belki uzunca bir süredir HDP’li belediyelere yapılan baskı ve kayyum atamalarına karşın yaptıkları itirazı yeterince şiddetli şekilde ifade edememiş olabilirler ama en azından CHP’nin bu konuda HDP’yi desteklediği kesin. Kaldı ki şu aşamadan itibaren elimizde olan Ortak Mutabakat Metni’ne dahi baksak, Oluç’un söylediği gibi bir yalnız bırakılma hâli geçerli değil. Nitekim metinde parti kapatılmalarına dair üç madde bulunuyor. Bunlardan en önemlisi, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin “odak olma” şartının yeniden tanımlanacağının belirtilmesi. Bu çerçevede, partinin kapatılması için belli fiillerin yoğun, sürekli ve demokratik düzene ciddi tehlike oluşturacak şekilde ve kararlılık içinde işlenmiş olması gerekecek. Bu yüzden Millet İttifakı’nın HDP’nin kapatılmasını desteklediği sonucuna nasıl varıldığını anlamak güç. Ayrıca Kamu Yönetimi başlığı altında yerel yönetimlere ayrı bir yer ayrılmış. Burada da yerel yönetimlerin siyaseten ve madden güçlendirilmesine değinilmiş. Hatta bazı projelerde sanal ortamda halk oylaması yapılacağı ve kent konseylerinin güçlendirileceği belirtilmiş. Bununla beraber, kayyum uygulamalarına son verileceği ve seçimle gelenin seçimle gitmesi usulünün güvence altına alınacağı vurgulanmış. HDP yetkilileri bu metinde açıkça yazılmış bu maddeleri de görmediler mi acaba? ANLAŞMAMAKTA ANLAŞMAK Bildiğiniz üzere, adaylık tartışmaları sürerken HDP kendi adayıyla yola devam edeceğini açıkladı. Bunun Türkiye’de muhalefetin seçimi kazanmasına nasıl bir katkı sağlayacağını yaşayıp göreceğiz. Ancak HDP çevrelerinde sık sık Gültan Kışanak’ın bir aday olarak öne çıktığı görülüyor. Bu isim henüz netleşmiş değil, nihai ismi Emek ve Özgürlük İttifakı beraberce belirleyecek. Bana göre, Kışanak iyi bir yerel siyasetçi ama Türkiye genelinde bir karşılığı yok. Ayrıca cezaevinde olması da adaylığına bir engel teşkil etmeyecek mi? Kışanak konusunu Oluç’a da sordular ve verdiği yanıt destekleyici yöndeydi ama destekleme sebebinin Kürt, Alevi ve bir kadın olmasından kaynaklanması HDP’nin hâlâ kimlik siyasetinin karanlığında gittiğini gösteriyor. Daha özgürlükçü ve güya daha evrenselci olduğunu iddia eden sol cenahın ittifak adayını seçerken hangi mezhep ve hangi ırktan olduğuna bakarak hareket etmeyeceğini umuyorum. İşin aslı, gönlümden geçen, Millet İttifakı’nın adayına destek verilmesiydi çünkü böylece güçlendirilmiş parlamenter rejime geçme süreci daha kolay olabilir ve sonrasında da -Fakıbaba’nın da belirttiği gibi- her konuda ve her alanda restorasyon sürecini sivil toplumla beraber yapabilmek mümkün olabilirdi. Fakat tabii HDP’nin kendi siyasi ajandasına göre bir yol izlemesi demokrasinin en temel düsturudur. Bu yüzden çok fazla söylenecek bir şey yok. Belki en doğrusu anlaşmamakta anlaşmayı öğrenmektir.