Sosyal ağların ana amacı, veri ambarındaki tüm bilgileri gizli algoritmalarla işlemesidir. Dünyada internete erişen her birey milyonlarca iz bırakır. Bu izler, en değerli veridir. Tüm sosyal mecralar, aslında iletişim ağı gibi görünse de devasa veri toplama makineleridir.      İster iş için olsun, ister eğlence için olsun gündelik hayatımızın büyük bölümü artık bilgisayar başında ya da elimizdeki telefonla geçiyor.  Bilgisayar başında ya da telefon karşısında biz işlerimizi yapıp, eğlenirken arkada başka şeyler olduğunun farkında mıyız? Biz bilgisayar ve telefonlarla hayatımızı kolaylaştırdığımızı düşünürken, bizi izleyen veri toplama algoritmaları, makinaları da bizi izliyor. Peki buzdağının görünmeyen yüzünde neler oluyor, bu veri toplama makineleri bizden ne istiyor? Bu verileri nasıl topluyorlar? İnternette bıraktığımız izlerle! İnternette nasıl iz bırakıyoruz? Hiç uzağa gitmeyelim, Google, Yahoo, Yandex gibi internete ilk giriş kapımız olan arama motorları, internet üzerindeki tüm bilgileri tarayarak, karşımıza bizim için uygun olduğuna karar verdiği bilgileri çıkarır. Bu arama motorlarının kullandığı algoritmalar, teknoloji devleri tarafından her daim eleştirilse de hepsinin buluştuğu ortak noktadır. Her teknoloji platformunun kendi yorumları ile geliştirdiği algoritma stilleri vardır. Facebook gibi, paylaşmayı sevdiren ve ara yüzünün çok daha eğlenceli olduğu mecralar bu tarz algoritmalar üzerinde çalışır. Facebook’un haber akışında, durum güncellemeleri, fotoğraflar, yayınlanan haberler bir kronolojik dizilimde ilerler. Bir nevi “kişiselleştirilmiş gazetelerimiz”, aynı zamanda davranışlarımızı da yön verir. Algoritmalar üzerine kurulu bu sosyal ağlar davranışsal analizler ile karşımıza nelerin çıkacağına kadar bizim adımıza karar verir. Hangi makaleleri okumamız gerektiğinden, hangi e- ticaret sitelerinden alışveriş yapacağımıza kadar tercihlerimizi belirler. Mikro seviyede yapılan derinlemesine analizler, birçok tercih içinde neyi seçeceğimize kadar bize karar aldırırlar. Yani karar verdirenlerdir. Algoritmalar, görünmezdirler. Platformları geliştirenlerin en büyük hüneri bu algoritmaları geri planda tutmalarıdır. Sosyal medyanın düzeni gereği, biz her tıklamada onlarla sürekli bir etkileşim içinde oluruz. Hatta, Facebook’un algoritmasının, yapay zekâ yani öğrenebilir makine özellikleriyle çeşitlendirildikten sonra daha hatasız ve güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Algoritmalar, bir kullanıcının gördükleri hakkında karar verebilmesi için 100 bin üzerinde kullanıcı sinyalini en hızlı haliyle tarar ve yorumlar. Yorumlardan elde ettiği bilgiyi ise anında kullanıcı ekranına yansıtır. İşte bu hareketler davranışsal verileri oluşturur. NE İŞE YARIYOR? Her davranışımız kişisel veridir. Peki bu büyük veri havuzları ne işe yarar? Kullanıcıların yüzde 60’ı, davranışsal veri ambarlarını yaratan algoritmaların varlığından habersizdir. Tıkladığımız tüm kutucuklar, beğenilerimiz, açtığımız pencereler, yazdığımız her harf algoritmalar tarafından izlenir. Tecrübe ettiğimiz üzere, bir Facebook ekranında, eski arkadaşlarımıza bile ulaşabilir, kutlama mesajları ile mutlu olabilir, en ulaşılmaz kişilere bir mesaj gönderebilir, erişimleri engelleyebilir, istediğimiz bir sohbet odasında sosyalleşebiliriz. Facebook, kullanıcılarının dünyayı nasıl gördüğüyle yakından ilgilenir. Dilerse siyasi ve kültürel değişimlerini bile sağlayabilir. Bu mecralar her zaman kullanıcıların dikkatlerini daha fazla kendilerinde tutabilmek için, türlü yöntemler deneyebilirler. Geliştirici mühendisler tüm bu davranışsal etkileri yaratmak için iç içe geçmiş tasarımlar yaparlar. Algoritmaların yazılmasını ve sürekli iyileştirilmesini sağlayan disiplinin adı günümüzde “Veri Bilimi” dir. Veri bilimi uzmanlığıyla, Facebook’un kullanıcıları üzerinde deneyler yapan, büyük bir akademik kadroya sahip olduğunu biliyoruz. Ekibin eski veri bilimi başkanı Cameron Marlow, sosyal davranışı daha önce hiç görülmedik bir mikro düzeyde inceleyip, deney yaptıklarını açıklamıştı. Facebook uzun süredir insan duygularını ve duygu durumlarını keşfetmeye çalışıyor. Bu deneyi yürütebilmek için, kullanıcıların zihinsel durumlarını manipüle etmeye çalıştığı da bir gerçektir. Yine Facebook’un veri bilimi ekibinin bir üyesinin itiraf ettiği gibi, bu ekipteki herkes, insan davranışlarını manipüle etmek için sanal deneyler yapabilir. Haber akışındaki aynı gönderi, bir grup için daha olumlu, başka bir grup için daha olumsuz ruh halini yansıtan bir formda tasarlanabilir. Bu formlara insanların verdiği tepkiler, ruh halleri, algoritmalarda işlenir ve büyük veri ambarlarında başka bir deneye bilgi olarak saklanabilir. Karşımıza çıkan reklamlar da bunun bir örneğidir. Facebook sayfasında işaretlediğim “ilişki durumu: nişanlı” verisi, benim gelecekte evlilik hazırlıkları yapacağımı, Facebook’a çoktan söylemiştir bile. Gelecek günlerde karşımda, evlilikle ilgili alışveriş reklamlarını bulma olasılığım artık yüzde 100’dür. Reklam verenlerin ulaşmak istedikleri hedef kitlesine bu şekilde ulaştıklarını bir çoğumuz bilir. Doğru hedef kitlesine ulaşan bu reklamlar için, reklam verenlerin ödedikleri paraların büyüklüğü tartışılamaz. Facebook Amerika’da sosyal sorumluluk projesi kapsamında yapılan bir organ bağışı kampanyasına, rekor bağışçı sağladığı ile övünür. Bu faaliyetleri insanların daha erdemli olmalarını sağladıkları yönündeki, baskın etkileri analiz etmek üzerinedir. Sadece beğenilere tıklamalarından yola çıkarak, insanların dil, din, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, ilişki durumu gibi toplumun topoğrafik yapısı kolayca analiz ediliyor. İşte bu endüstrinin ekosisteminde dolaşan parayı ve manipülasyon gücünü dünyanın zengin insanlar sıralamasına bakarak söyleyebiliriz. İşin en çarpıcı tarafı deney fareleri gibi, bu mecralar tarafından sürekli bir teste tabii tutulduğumuz. Bu elbette çok agresif bir söylem! Ama Facebook gibi amiral gemileri bize her zaman istediğimiz şeyleri verecek ya da hiç bilmediğimiz şeyleri istememizi sağlayacak. Paylaşılan içeriklerin doğru ya da uydurma bilgi olması hiç önemli değil. TEHLİKE NEREDE? Büyük verileri en kaygı verici şekilde işleyen, en büyük platform belli ki Facebook. İnsanların hangi bilgileri göreceği hususunda olağanüstü bir etkiye sahip. Bu etki, el değiştirebilir. Amazon, Apple, Google gibi bu ekosistemin etrafındaki büyük diğer teknoloji şirketleri tarafından dünyanın hareketleri her zaman izlenecek. Bu şirketler birer tekel ve ekonomiyi kontrol edebilecek güçteler. En yüksek parayı veren, bu etkiyi kontrol edebilir! Görünen köyü, gözümüzde canlandırırsak eğer; - Kredi hesaplaması yapan, ipotekli ve borçların verilip verilmeyeceğini analiz eden, başarısız olduğuna kanaat getirilen kişileri, bu duruma hayatı boyunca mahkûm eden algoritmalar, - Öğrencilerin eğitim hayatları boyunca gelişimlerine katkı sunan, yakın etkileşimde olan öğretmelerin yerine, duygulan yoksun bırakılan, kanaat kullanan algoritmalar, - Toplumsal ayrımcılığı savunan ve iş başvurularında kabul ve reddetme gibi sınıflamalarda kullanılan algoritmalar, - Eşitlik ilkesi yerine, farklı kesimden insanlara, güvenlik kuvvetlerini gönderen ve insan hakları ihlalleri yapan algoritmalar, - Sakıncalı içerikleri olan reklamların, savunmasız ya da zafiyetleri olan insanları hedef almasını sağlayan algoritmalar, İyi ve kötü etkileri ile her kesimi, her ülkeyi, her davranışı ayrı ayrı etkileyerek, hayatımızın tam ortasında olmaya devam edecekler. Son söz olarak size Edward Snowden’in, slogana dönüşmüş sözünü hatırlatmak isterim. “Etiketlenmiş hayvanlar gibiyiz!” Unutmayalım ki, bu etiketlere hükmedenler her hareketimizden nasıl faydalanacaklarını daha yeni keşfetmeye başladılar.