Loading...
Brooklyn, sanatçıların yerleşmesiyle dönüşüme uğramış bir ilçe. Sanatçı nüfusunun son 15 yıl içerisinde en çok arttığı 10 muhitten 7’si Brooklyn’de yer alıyor. Ben bu yönden Brooklyn’i bizim Cihangir’e benzetiyorum.Brooklyn, özellikle sanatçıların yerleşmesi ile birlikte dönüşüme uğramış bir ilçe. Bazı araştırmalara göre sanatçı nüfusunun son 15 yıl içerisinde en çok arttığı 10 muhitten 7’si Brooklyn’de yer alıyor. Örneğin sokak resimleri ile ünlü Bushwick. Sanatçıların bu ilgisinin Brooklyn’in soylulaşmasına (gentrification) yol açtığı ve bu ilçeyi daha değerli/pahalı (!) hale getirdiği söyleniyor. Ben bu yönden Brooklyn’i bizim Cihangir’e benzetiyorum. Öyle ki, bir keresinde yabancı bir arkadaşıma Brooklyn’e gidiyorum demek yerine Cihangir’e gidiyorum demiştim. Birçok popüler restoran ve bara ev sahipliği yaptığı ve hareketli bir atmosfere sahip olduğu düşünüldüğünde bu benzetme pek de haksız değil sanırım. Brooklyn’e gittiğimde dikkatimi çeken şeylerden biri bu bölgenin gökdelenlerine alıştığımız Manhattan’a hiç benzemiyor olmasıydı. Alçak binalar geniş ve yeşil sokaklarla birleşince Brooklyn bana bir New York ilçesinden ziyade bir Avrupa kenti gibi gelmişti. Nitekim buranın adını Hollanda’nın bir kasabası olan Breukelen’den aldığını öğrendiğimde hissiyatımda yanılmadığımı anladım.
Dumbo yalnızca turistlerin değil New Yorkluların da gözdesi. Zira ilk gittiğimde üç farklı düğün fotoğrafı çekildiğine şahit oldum. Sanırım bu yönden Dumbo’yu Yıldız Park’ına benzetmek mümkün.Brooklyn tek bir bölgeden de ibaret değil. Dumbo, Brooklyn Heights, Williamsburg, Bushwick, Greenpoint, Carrol Gardens gibi farklı muhitleri bulunuyor. Sanatçıların ilgisi bir yana, gözlemleyebildiğim kadarıyla turistlerin en çok ilgisini çeken yerler Dumbo ve Brooklyn Heights. Dumbo’nun açılımı “Down Under the Manhattan Bridge Overpass” (Manhattan Köprüsü Geçidi Altında Uzanan). Bu bölge eskiden endüstriyel binaların bulunduğu bir bölgeyken şimdi New York’un en pahalı yerlerinden biri. Dumbo yalnızca turistlerin değil New Yorkluların da gözdesi. Zira ilk gittiğimde 3 farklı düğün fotoğrafı çekildiğine şahit oldum. Sanırım bu yönden Dumbo’yu Yıldız Park’ına benzetmek mümkün. Brooklyn Heights ise benim en sevdiğim yer. Bunun sebebi ise New York’ta yaşadığınızı en çok hissettiren ve bu yazının kapağındaki manzarayı buradan görebilmeniz. Brooklyn’i Manhattan’dan daha çok sevdiren şeyin Manhattan manzarası olması da biraz ironik.
New York’un sembollerinden biri haline gelen Brooklyn Köprüsü’nden de bahsetmek gerek. Köprü hem araçlara hem yayalara açık. Zaten burayı sembol haline getiren şeylerden biri de manzaraya karşı üzerinde yürüyebiliyor olmanız.Brooklyn’den bahsederken New York’un sembollerinden biri haline gelen Brooklyn Köprüsü’nden de bahsetmek gerek. Bu asma köprü Manhattan ve Brooklyn’i birleştiriyor. 1883’de açıldığında dünyanın en uzun asma köprüsüymüş. İlk çelik halatlar da burada kullanılmış. Köprü hem araçlara hem yayalara açık. Zaten burayı sembol haline getiren şeylerden biri de sanırım manzaraya karşı üzerinde yürüyebiliyor olmanız. Bu keyifli yürüyüşte bisikletlilere dikkat etmeniz de şart. Nitekim bazı bisikletliler yayaları pek önemsemiyor gibi hareket ediyor. Brooklyn tabii ki kusursuz değil. Benim en fazla eleştirdiğim kısmı farklı muhitler arasındaki geçişleri için yeterli metro hattının bulunmaması. Örneğin Brooklyn Heights’tan Bushwick’e geçmek için Manhattan’a geri gelmeniz ve oradan aktarma yapmanız gerekiyor. Bu da Brooklyn’in farklı bölgelerini gezmek için tahmininizden daha fazla zaman ayırmanız gerektiği anlamına geliyor. Bende bu kadar etki bırakan bir bölgeyi tek bir yazı ile anlatmak mümkün olmasa da ilgimi çeken bazı özelliklerini sizinle paylaşmak istedim. New York’a veda yazısında görüşmek üzere.