Seçilmiş olan bütün milletvekillerinin fildişi kulelerden bakmayı bırakarak acilen sahada olması, gece gündüz halkın arasına karışması, başarısız olunan yerlerde gece gündüz çalışmaları ve ellerini taşın altına koymaları gerekmektedir.Bu insanlar size oy vermediğinde onları aşağılamayı, küçümsemeyi bırakın artık. Bu halk bütün çirkinlikleri affeder, görmezden gelebilir ama kendisini küçümseyenleri affetmez. Dün resmen şunu anladım ki eğitimli, entelektüel, donanımlı insanlar karşılarına eğitimsiz veya sıradan bir vatandaşı alması, eğitimin anlam ve öneminden bahsetmesi o vatandaşı komplekse sokuyor. O vatandaş bu durumu kendisine yapılan bir aşağılama, psikolojik bir saldırı olarak görüyor. Bilgi ve donanım olarak cevap veremiyor/kendisini savunamıyor olsa da bunun bir aşağılama olduğunu hissediyor ve eline imkân geçtiğinde bunun cevabını veriyor. Bu imkân ise oy kullanma hakkıdır. Şayet muhalefet halkın kendilerini silkelemesini istemiyorsa uyanmalı ve kendine gelmeli. Burada insanların neden hâlâ AKP’yi bir çare olarak gördüklerinden ziyade neden muhalefeti bir çare olarak görmediğine odaklanmak gerekiyor. Odaklanmaktan kastım, öyle bilimsel bir ekiple falan değil. Gerçekten halkın içerisine girerek, halkı dinleyerek, onların gerçekliklerini anlayarak, yaşayarak yapmaktan bahsediyorum. Süper bakımlı, metro seksüel bir siyasetçi prototip olarak vatandaşın yanında görünmek ile halk anlaşılmıyor. Halka rağmen halk için anlayışı ile işlerin yürümediğinin anlaşılması için kaç seçim kaybedilmesi gerekiyor acaba? Seçilmiş olan bütün milletvekillerinin fildişi kulelerden bakmayı bırakarak acilen sahada olması, gece gündüz halkın arasına karışması, başarısız olunan yerlerde gece gündüz çalışmaları ve ellerini taşın altına koymaları gerekmektedir. 2. tur muhalefetinin eksiklerini görmesi ve tamamlaması için önemli bir fırsat. Somut, duygulara dokunan, maneviyat unsurlarının da olduğu hızlı ve öfkeli bir seçim kampanyası ile hemen başlamalı. Ve tavsiyem, bunu daha sıradan daha gerçekçi kişiler üzerinden yapmalarıdır. “Ah keşke şunu yapsaydık” dediğiniz ne varsa bu 14 gün içerisinde yapılmalı. Aksi hâlde, uzun yıllar yaşayacağımız pişmanlıkların olduğu bir 5 yıl daha yaşamak zorunda kalacağız.
Halka rağmen halk için savaşmak
Şayet muhalefet halkın kendilerini silkelemesini istemiyorsa uyanmalı ve kendine gelmeli. Burada insanların neden hâlâ AKP’yi bir çare olarak gördüklerinden ziyade neden muhalefeti bir çare olarak görmediğine odaklanmak gerekiyor.
Türkiye tarihi bir seçimi geride bıraktı. Hem cumhurbaşkanlığı hem milletvekilliğinde kıyasıya bir yarış söz konusuydu. Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı bazı konularda iyi bazılarında ise kötü sonuçlar aldı. Cumhurbaşkanlığında seçim 2. tura kaldı. Şimdi millet ittifakının önünde tam 13 gün var ve bu zaman Türkiye’de fikirlerin değişmesi için oldukça fazla bir zaman aslında.
Bunu bir yenilgi olarak görmek ve pes etmek mi yoksa bunu bir başarı olarak görerek yola devam etmek mi? Bütün mesele burada. İktidar tarafı hiç olmadığı kadar yenilgiye yakın. Devletin bütün imkanlarını, sınırsız medya kuvvetini, bürokrasisi ve devletin tüm aygıtlarını kullanarak bile olsa ilk turda başaramadılar ve ciddi bir hezimet yaşadılar. Millet İttifakı ise beklediğini bulamayarak hayal kırıklığı yaşadı ama 20 yıllık bütün bileşenleri ile kemikleşmiş bir iktidarın yaşadığı travma daha büyük.
Muhalefet zaferi bir kez daha elinden kaçırdı, ama iktidar bütün varlık sebebini tamamen kaybetmek üzere. Dolayısı ile iktidarın üzerinde yer alan baskı çok daha fazla. Baskı aynı zamanda hata yapmayı da kolaylaştıracak. Muhalefetin bunu iyi kullanması ve fırsata çevirmesi şart.
Muhalefetin ve liderlerinin ilk yapması gereken şey ortaya saçılan kasetlerden, hırsızlık, yolsuzluk gibi konulardan medet ummayı bırakmasıdır. Çünkü bu, toplumsal bir gerçeklik ve kimse için çok büyük bir sorun teşkil etmiyor. Toplum için asıl sorun olan şey, “din elden gitmesin ve vatan toprağı korunsun” konularıdır. Bunun dışında var olan bütün çarpıklıkların boyutu hiç önemli değil.
Uzunca yıllar hırsızlık ve yolsuzluk yapan iktidarlar gördü bu toplum. Uzunca yıllar kasetleri olan siyasetçiler gördü bu insanlar. Bunlara öylesine alıştı ki, artık bir siyasetçi için bunların normal olduğunu düşünmekte, “Çalıyor ama çalışıyor, erkek adamdır çapkınlık yapar” doğallığında karşılıyor bu tür meseleleri. Dolayısı ile daha başka biçimde daha başka argümanlarla seçmenleri ikna edebilmek, onlara umut aşılamak, maneviyat gibi güçlü faktörler üzerinden ilerlemek gerekli.
Millet İttifakı için 13 gün çok uzun zaman. Gördüğüm bütün muhalif hesaplar Ömer Hayyam’dan pasajlar alıntılayarak toplumun “Celladına âşık olmasından” bahsediyor, halkın cahilliğinden dem vuruyor, kendisinin daha zeki olduğuna vurgu yapıyor, deprem bölgesindeki insanların tercihlerine hakaretler savurarak “oh olsun, haram olsun” diyor ve nihayetinde “Kasapların tartışmasında koyunların taraf tutmasının koyunların kaderini değiştirmez”e getiriyordu lafı. Görünen o ki muhalif kesimin büyük bir kısmı halkı hâlâ anlamamakta, aşağılamakta direnç gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu kucaklayıcı dili henüz tam idrak edememişler.