Halil Falyalı cinayeti ve “Yavru Vatan”
Türkiye’nin her bir hali orada küçülür ve açıklıkla tanınabilir hale gelir. Kıbrıs gerçekten de “yavru vatan”dır. Siyaset, hukuk, mafya, uyuşturucu ve kumardan oluşan bir “Türk Disneyland”ıdır. “Milli Dubai” bile denilebilir.
Türkiye ve Kıbrıs’ın “popüler” kişilerinin arasında bir süredir en önde yer alan Halil Falyalı 8 Şubat 2022’de bir silahlı cinayete kurban gitti. Sedat Peker’in ifşaatları ile daha bir ilgi odağına dönüşen Falyalı’nın hayatı esas olarak Uyuşturucu-kumar ve bahis piyasası üzerinden konuşuluyordu. Fakat Peker’in bir tür “Türk Act of Killing”ine dönüşen beyanları da göz önüne alındığında FalyalıFALYA sadece bir “yasal-yasadışı aktör” değildi. Türkiye ve Kıbrıs siyaseti-hukukuna dair bir tarih dersiydi asıl olarak…
Neden mi? Şöyle:
BIR “TÜRK DISNEYLAND”I OLARAK KIBRIS
Türkiye’yi anlamak için en önemli ve vazgeçilmez bir politik referans mekanıdır Kıbrıs. Çünkü Türkiye’nin şiddet-siyaset-hukuk ilişkilerine dair tüm anlamlarını içerecek ölçüde gerçek bir “yavru vatanı”dır orası. Hukukun nasıl inşa edildiğini, mafya ile devletin, paramiliter güçlerle resmî görevlilerin, işkence ile adliyenin, yasal olan ile yasadışının birbirine tarihsel olarak nasıl bağlandığını anlamak için ortak bir başlık açmak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bir defa Kıbrıs milliciliğin Hatay’dan sonraki en büyük “devlet operasyonu” alanı olmuş, Kontrgerillanın alıştırma mekanı olmaktan terfi ederek “karargahı”na ve sonradan da kurumsal coğrafyasına dönüşmüş, dahası Türk milliyetçiliğinin 1960’lardan itibaren bağlandığı ve bir “hareket”e dönüştürdüğü siyasi hattının tüm fantezilerinin transparan hale geldiği yer olmuştur. Türkiye’de daha puslu olarak görünen her şey; örneğin cinayet ile siyaset ilişkisi de en net orada anlaşılabilir. Türkiye’nin her bir hali orada küçülür, “yavru”laşır ve açıklıkla tanınabilir hale gelir. Kıbrıs gerçekten de “yavru vatan”dır. Nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm pratikleri ve emellerinin yoğunlaştırılmış bir tekno-vatanı olmuştur. Bu anlamda siyaset, hukuk, mafya, uyuşturucu ve kumardan oluşan bir “Türk disneyland”dıdır Kıbrıs… “Milli Dubai” bile denilebilir belki…
Peki nasıl inşa edildi? Seferberlik Tetkik Kurulundan Kontrgerilacılık hazırlıklarına ve oradan da milliyetçiliğin Türkiye'deki reaksiyoner tezahürüne ulaşan bir hikayesi var bunun.
SEFERBERLİK TETKIK KURULU: KARARGAHTAN DEVLETE
Kıbrıs, 1970'ler öncesi Özel Harb Dairesi eski Başkanının gazeteci Fatih Güllapoğlu'na dediği üzere "mükemmel bir özel harb dairesi harekatıydı". Cumhuriyetin gayrimüslimlerle ilişkisi düşünüldüğünde tarihsel sürekliliği olan bir operasyonlar serisi yürütüldü Kıbrıs'ta. Cumhuriyet sonrası gayrimüslimlerin toplumsal kontrolü ile 2. Büyük savaş sonrası antikomünist hareketin örgütlenmesindeki tarihi buluşma Seferberlik Tetkik Kurulu ile gerçekleşmişti. Bu anlamda Kontrgerillanın ilk yapılanması olarak Seferberlik Tetkik Kurulunun çalışma sahası İstabul-Selanik ve Kıbrıs hattı oldu. Ama Kurulun çalışma yoğunluğu Selanik'teki Atatürk'ün evine yapılan bombalı saldırı ve akabindeki 6-7 eylül tertiplerine rağmen Selanik ve İstanbul’dan çok Kıbrıs idi. İçerisi ve dışarısı ayrımının bittiği, Türkiye ile Türkiye dışı arasındaki en net rutin bağlantıların kurulduğu yerdi burası ve Kıbrıs bu hattın asli karargahı haline geldi. Öyle ki Kıbrıs'taki kontrgerilla faaliyetleri Türkiye'yi ve Türkiye'deki faaliyetler ise Kıbrıs'ı besleyecek kadar vazgeçilmesi zor, birbirine bağlı bir ilişkiler ağına dönüştü.
1974 sonrası ise bu karargah bir tür “devlet” haline bile geldi. İşte Kıbrıs’ın bir “yavru vatan” olarak inşası buradan itibaren başladı. Seferberlik Tetkik Kurulu ve sonradan harb dairesinin özel harb için tercih ettiği bu “laboratuvar mekanı” "cumhuriyetçi seçkinler"in operasyon alıştırmalarının yapıldığı bir saha olarak zaman içinde bir iktidar merkezi haline geldi: güç, kudret, nüfuz, itibar, toprak ve para dağıtan siyaset ve iktidar kurucu bir klik buradan itibaren yükselmeye başladı…
TOPLUMSAL VE SİYASALIN LAĞVEDİLMESİ OLARAK KIBRIS
Cumhuriyetçi seçkinler kliğinin operasyonları "kurtarılması düşünülen yerli" ahalinin de yavaş yavaş tasfiyesini gerektiriyordu. Böylece Kıbrıs toplumsal ve kültürel köklerinden çıkarılmış, yapay ve mekanik işlemlerin yürütüldüğü bir tekno-mekana dönüştürülmeye başlandı. Aslında Türk milliyetçiliği adadaki her adımında orayı bir “vatan” haline getiren her şeyden vazgeçtiği gibi tam tersine birer birer yok etmiş, yaşayanlarını hedefe dönüştürmüş, yüzeysel ve geçici heveslerini tatmin ettiği bir “çöl” yaratmıştı. Kutlu Adalı’nın Kıbrıs’ı tekrar bir “yurt” ve “vatan” haline getirme gayreti çok kısa zamanda bastırıldı ve geride toprak, para, yetkinin paylaşıldığı geniş bir klikler ağı bıraktı.
CINAYET ENDÜSTRİSİ VE KIBRIS
"Milliyetçi baronlar" da işte buradan dahil oldular Kıbrıs’ın siyasal hayatına. Nereden peki? Türkiye'nin 'cinayet endüstrisi"nden. Türkiye’nin hukukunun toplumsal ve siyasal düzeyde tamamlandığı endüstriyel bir alan her daim varlığını korumuştur. Buna “cinayet endüstrisi” demek kriminolojik açıdan yanlış olmaz. Hüseyin Üzmez’den Mehmet Ali Ağca’ya, oradan da Ögün Samast’a uzanan, en rafine ve açık sözlü örneğini Sedat Peker’de bulan bir suç dünyası kendi piyasasını yaratır ve İdeolojik faillerin mali girişimciler haline geldiği bir yükselme, “yırtma” ve terfi alanına dönüşür. Kutlu Adalı'yı katledenler işte bu "girişimciler" idi. 1980'lerde Cumhuriyetçi seçkinlerden milliyetçi baronlara uzanan yetki, görev ve alanlar dağılımı ile bunlar arasındaki "hukuk" belirginleşmeye başlamıştı.
FALYALI’NIN ÇİFTLİĞİ
Şimdi Falyalı'ya gelelim. Evvelsi gün suikaste uğrayan Falyalı’nın çiftliği üzerine çok spekülasyonlar yapıldı. Fakat aslında Falyalı’nın "küçük" çiftliği Türkiye’nin "büyük çiftliği" nin bir "yavru"sundan başkası değil idi. Kıbrıs 1980’lerle beraber artık bir “çiftlik” halini almıştı. Falyalı’nın kendine itiraz edenleri çiftliğinde aslanlara parçalattığı şayiaları gerçek ile efsanenin içiçe geçtiği işte bu “politik çiftlik”ten yükseliyordu. Eğlencenin, kumarın, paranın, uyuşturucunun, bahisin işkence, suikast ve mafya ile tamamlandığı kapsamlı bir siyasal ağın içinden doğmuştu bu 'çiftlik'...
Nitekim Kıbrıs ve Türkiye'de "hukuk"un doğduğu yer aynı zamanda battığı yer de olacaktı kuşkusuz. Klikler arası hukuk kaçınılmaz olarak klikler arası savaşı da beraberinde getirecek ve hesaplaşmalar birbiri ardına gelecekti...
Kuşkusuz ki ayrıntılı fail ve mağdur analizleri bu yazının iddiasını ve sınırlarını aşar. Fakat sonuçta şunu bir kere daha ve net olarak söyleyebiliriz: Kıbrıs bir “yavru vatan”dır ve orada her şey ve herkes kolaylıkla görünecek ve tanınabilecek kadar küçüktür. İkincisi Kıbrıs’ta ne oluyor ve her ne yaşanıyorsa Türkiye’deki gelişmelerin bir yansıması olarak gerçekleşir… Falyalı cinayetinin de aynı hattan doğduğunu tahmin etmek pek güç değil tabii ki...
Son olarak Kıbrıs ile Türkiye arasında belki bir farktan bahsedilebilir. Kıbrıs için şans ve Türkiye'nin şanssızlığı ile alakalı bir fark. Kıbrıs'ın hala umut yeşerten gerçek toplumsal ve siyasal güçlerinin en azından Türkiye'deki güçlerden daha ileride olmaları tek teselli olarak görünüyor buradan...