Belleğimde Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingde konuşma yapan bir kadın var Halide Edip deyince. Ecevit’in Mersin’de güvercinler eşliğinde yaptığı coşkulu mitinglere katılan bir çocuk için Halide’nin kürsüdeki fotoğrafı çok etkileyiciydi.  Önce siyasetçi sonra edebiyatçı yanını keşfetmiştim; oysa önce edebiyatçı sonra mı siyasetçidir? Gerçekten de çok kimlikli bu kadında hangi kimliğin önce geldiğini anlamazsınız, hepsi iç içedir. Yazar, hatip, gazeteci, eğitimci, anne, siyasetçi gibi pek çok kimliği bünyesinde eş zamanlı barındırır. Birinin diğerini gölgelemesine de izin vermez. Kimliğinin ayrılmaz parçaları olan tüm bu işleri de üstelik müthiş bir incelikle, süreklilikle ‘zor ve dar’ zamanlarda başarır. Halide’nin yazılarından yaşamını, yaşamından eserlerini takip edip anlamak mümkündür. Halide ne yaşadıysa müthiş bir gözlem gücü ve sade bir dille anlatır bizlere. Onun eserlerinde Osmanlı’nın yıkılışına, Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyetin kuruluşuna, Doğu-Batı arasında sıkışan kimliklere, kadınların sosyal-siyasal yaşamda varlık arayışlarına tanıklık edersiniz. Yazdıklarının kurgu değil, tüm çıplaklığıyla yaşanan gerçekler olması yakın tarihi analizde geniş bir hazine sunar bize. Sinekli Bakkal’ın satırlarını okurken bugün de çok rahat anlayacağınız temiz bir Türkçeyle Abdülhamit dönemine ışınlanırsınız, oradaki Doğu-Batı sıkışmışlığını, despot yönetimin günlük yaşamda açtığı yaraları, eski yeni çatışmasını bir baba kız öyküsünde tadarsınız. Savaş devam ederken yayınlanan ‘Ateşten Gömlek’i okurken iliklerinize kadar hissedersiniz milli mücadelenin zorluklarını. İSTANBUL HÜKÜMETİ'NİN HAKKINDA İDAM KARARI VERDİĞİ TEK KADIN Balkan Harbinde sahra hastanelerinde çalışan, I. Dünya Savaşı devam ederken Suriye cephesinde yetimhanede Ermeni çocukların koruyuculuğunu üstlenen, iki çocuğunu İstanbul’da bırakarak Anadolu’ya gizlice geçen, İstanbul Hükümeti’nin gıyabında idam kararı verdiği tek kadın olan, Kurtuluş Savaşı’nda cephede bilfiil görev alan, ülkesinden kırgın ayrılıp 14 yıl yurtdışında sürgün yaşayan, ‘Siyasi Vedaname’ yazarak Demokrat Parti milletvekilliğinden istifa eden özgürlük tutkunu muhalif Halide Edip… 1882 yılında Beşiktaş’ta ‘Mor Salkımlı Ev’ olarak isimlendirdiği bir evde dünyaya gelir. Babası II. Abdülhamid’in kâtibi Mehmet Edib Bey, annesi Bedrifem Hanım’dır. Annesi genç yaşta veremden ölünce haminne diye seslendiği anneannesi hayatındaki önemli kişilerden biri olur. Annesiz kalan Halide’nin babası ile ilişkileri hep güçlü kalır yaşamı boyunca. Ancak, babasının özel hayatındaki krizler onu derinden etkiler. Annesinin ölümünden sonra babasının çok eşli bir hayatı seçmesi, daha küçük yaşta aile, evlilik, kadın hakları konularına karşı duyarlı olmasında etkili olur. Özeldeki bu sorunlara rağmen, babası Halide’nin eğitimiyle yakından ilgilenir. Evde ve okulda aldığı eğitimlerde Doğu ve Batının, pozitivizmin ve tasavvufun derin izleri vardır hep. Babası küçükken piyano dersleri aldırır, haminnesinden ise Mevleviliği, tasavvufi bilgileri edinir. İlköğrenimini özel dersler alarak tamamladıktan sonra Üsküdar Amerikan Kız Koleji‘ne gider. Şükrü Efendi’den Arapça, Rıza Tevfik’ten Fransızca ve felsefe, sonradan evleneceği Salih Zeki’den matematik dersleri alarak hem Batı hem Doğu eğitim sistematiğini eş zamanlı alır. İngiliz hocasının teşvikiyle ilk çeviri kitabı ‘Ana’yı 1897’de koleji bitirmeden yayımlar. Halide, Abdülhamit’in yasağına rağmen 1901’de Amerikan Koleji’ni bitiren ilk Müslüman Türk kızı olur. Eğitimini tamamladıktan sonra 1901’de daha önce Matematik dersi aldığı hocası Salih Zeki ile severek evlenir. Kendisinden yaşça büyük olan eşi, dönemin meşhur matematikçisidir. Halide gibi pek çok ilke imza atmış, çok yönlü bir adam olan Salih Zeki onun yaşamında çok önemli yere sahip olur. Çağdaş matematiğin ilk, orta ve yüksek öğretimde yaygınlaşmasında büyük rolü olan Salih Zeki Türkiye’de bilim tarihi yazıcılığının babası sayılır. Halide evlenir ama eve kapanmaz, entelektüel serüveni kesintisiz ve derinlemesine devam eder. Salih Zeki ile İngiliz matematikçilerin biyografilerini çevirir o dönem, Fransız edebiyatına ilgi duyar, 1903 ve 1905 yıllarında iki oğlu ardı ardına doğar. 2.Meşrutiyet’in ilanı ile ilk başyazarlığınıTevfik Fikret’in yaptığı Tanin gazetesinde yazmaya başlar. Yeni dönemin özgürlükçü ortamına paralel kadınların okula gitmelerini, ekonomik ve sosyal yaşamda yer almalarını savunan yazılar kaleme alır. Reformcu yazıları muhaliflerin tepkilerine neden olur; hatta ölümle tehdit edilir. 31 Mart Olayı sırasında, Tanin’deki yazılarından ötürü kara listeye alındığını öğrenince, iki oğluyla önce Mısır’a gider, ardından eski dostu olan Isabel Fry’ın daveti üzerine İngiltere’ye geçer. İngiliz gazetelerinde daha önce yayınlanmış makaleleri Halide’nin Bertrand Russell’ın da bulunduğu geniş bir entelektüel çevre ile tanışmasına vesile olur. Osmanlı’dan gelmiş Doğulu feminist bir entelektüel kadın müthiş bir ilgi uyandırır, pek çok konferansa, davetlere çağrılır. Ülkede olayların yatışması üzerine de İstanbul’a döner. Dönüşte İstanbul Üniversitesi’nde ‘Batı edebiyatı’ üzerine dersler veren Halide 1910’da beklenmedik bir durumla karşılaşır; eşi ikinci bir evlilik yapmak istemektedir. İki çocuğunun babası ve sevdiği eşinden beklemediği bu davranış onu ruhsal olarak yaralasa da kadın haklarının ve kadın-erkek eşitliğinin savunucusu Halide ayrılığı tercih eder. Hayal kırıklığına ve üzüntüsüne rağmen güçlü bir birey olarak yaşama tutunur. Özel yaşamındaki sıkıntılara rağmen, Kız Öğretmen Okulu’nda öğretmenlik, Vakıf okullarında müfettişlik yapar. Teftiş işleri esnasında İstanbul’un arka mahallelerini, farklı çevreleri de tanır, buralarda edindiği izlenimler Sinekli Bakkal gibi birçok romanı için ilham kaynağı olur. Özel yaşamında karşılaştığı bu sorunlar Halide’nin güçlü kadın karakterlerinin başını çektiği romanlarına da yansır. Seviyye Talip, Handan kitaplarında kadın psikolojisini derinliğine işler. Eserlerindeki kadın karakterler Batılı anlayışa göre betimlenmiş kültürlü ve güçlü kadınlardır tıpkı kendisi gibi. Edebi ve entelektüel çevrelerde çağdaşı Virginia Woolf gibi önemli bir kalem olarak kabul edilir. Halide sadece yazan, düşünen, entelektüel bir kadın değildir, eylem insanıdır aynı zamanda. 1908’de ilk feminist dernek olarak kabul edilen Teali-i Nisvan Cemiyeti (Kadınları Yükseltme Derneği), 1913’te Osmanlı Müdafaa-i Hukuku Nisvan Cemiyetleri’ni (Osmanlı Kadın Haklarını Savunma Derneği) kurar, başkanlıklarını da yapar. Kadın erkek eşitliğini savunan, çok eşliliğe karşı çıkan  bu cemiyetler o dönem pek çok radikal değişime öncülük ederler. Kadın ve erkekleri ilk defa aynı salonda bir araya getirirler örneğin. Cemiyetler sadece kadın hakları ile ilgilenmez, Balkan Savaşı’nda hastabakıcı organizasyonu gibi yardım faaliyetleri de düzenleyerek kadınların toplumsal yaşamda görünürlülüğünü arttırmaya çalışırlar. 1914’te Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na dahil olması Halide’nin yaşamını kökten değiştirir. Savaşın yarattığı derin ümitsizliği/yeisi yenmek için halkın içine karışma zamandır. 1916’da Cemal Paşa’nın çağrısıyla Şam’a gider, savaş ortamında  Beyrut, Lübnan ve Şam’da kız okullarının açılmasını sağlar, Ayn Tura Yetimhanesi’nde müdürlük yapar. Suriye’de iken 1917’de aile doktorları da olan Dr. Adnan Adıvar ile gıyaplarında nikah kıyılır, ikinci evliliğini yapar. Osmanlı’nın yenilgisi, büyük bir yıkım ve travmadır herkes için. ‘Milli cinnet’ olarak nitelediği İzmir’in işgalinine karşı halkı seferber edebilmek için, tarihte derin izler bırakan pek çok miting organize eder. Fatih, Kadıköy ardından meşhur Sultanahmet Mitingi’nde çok ses getiren konuşmasıyla güçlü bir hatip olarak da efsaneleşir. Mitingde işgale savaş açmasına rağmen hükûmetler düşmanımız, milletler dostumuzdur vecizesi ile halkların kardeşliğini önceleyen barışçı mesajı bugüne de ışık tutar. İstanbul’un 1920’de işgali ile Osmanlı’nın teslim alınması üzerine artık tek çare Anadolu’da Millî Mücadeleye katılmaktır. Halide iki oğlunu İstanbul’da bırakıp eşi Dr. Adıvar’la gizlice Ankara’ya ulaşır. Mustafa Kemal ve Millî Mücadele’nin önde gelen komutanlarıyla buluşurlar. Bu arada, İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına 11 Mayıs 1920’de idam kararı verir. İdam kararı verilenler arasında tek kadın olarak Halide de vardır eşi Dr. Adnan’la birlikte. Çocuklarından uzakta, gıyabında boynunda idam urganı olan Halide Anadolu’da tüm yoksunluklara göğüs gerer. Ata binmeyi ve silah kullanmayı öğrenir önce. Tetkik-i Mezalim Komisyonu’nda çalışan Halide eşkıya tehlikesine rağmen ‘kadın başına’ savaş alanlarını köy köy at sırtında gezerek ‘mezalim tutanakları’ hazırlar. Hilal-i Ahmer adına Eskişehir ve Sakarya cephelerinde yaralı askerlere bakmak için hastanelerde görev alır. Onbaşı rütbesi verilen Halide askerlerle, yaralılarla, kadınlarla hep bir aradadır, onların ihtiyaçlarını rapor edip İsmet Paşa’ya bildirir.  Çoğu kez soğuk köy evlerinde aşsız kalmak zorunda kalan Halide cephede tuttukları notlarla 1922 yılında daha savaş devam ederken yayınlar Ateşten Gömlek kitabını. Başçavuş rütbesi verilen Halide galibiyetle birlikte Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarıyla İzmir’i teslim almaya giden ekibin içindedir. Savaşın gün be gün şeceresini tutarak tarihe tanıklığını Türkün Ateşle İmtihanı, Kalp Ağrısı, Vurun Kahpeye, Zeyno’nun Oğlu adlı romanlarında bizzat yaşayan biri olarak gerçekçi bir biçimde dile getirmesi diğer hizmetleri gibi yabana atılacak gibi değildir. Kurtuluş Savaşı sadece cephede değil Mustafa Kemal’in akılcı diplomatik manevraları ile de kazanılır. Sovyetlerden yardım alırken, diğer yandan da Batılı işgal devletlerini Ankara Hükümeti’ni tanımaya zorlaması gibi. Bu diplomatik temaslarda Halide’nin bilgi birikimi ve titiz çalışmaları önemli rol oynar. Dışişleri sekretaryası gibi Avrupa basınını takip eder, Mustafa Kemal’in yabancı liderlerle, gazetecilerle görüşmelerini ayarlar, tercümanlığını yaparak bir başka kilit rol üstlenir. Savaş devam ederken cephede Atatürk’le  geleceği, Türkiye hayallerini konuşurlar birlikte. Atatürk, Dr. Adıvar’a ‘tıbbiye ve ordunun en önce garplılaşmasından dolayı ilerlediğini söylerdin. Biz de zaferle bütün memleketi garplılaştıracağız’ der. Yeni Türkiye’nin istikameti bellidir. Halide Edip’in Yunus Nadi’yle beraber Anadolu Ajansı’nın kurma çabaları da önemlidir. Anadolu Ajansı Millî Mücadelede cephe ve zaferlerle ilgili haberleri yurt dışı ajanslar dahil gerekli yerlere telgraflarla iletir. Ajansın dış dünyada Ankara Hükümeti lehine kamuoyu oluşturması da diplomasiye önemli katkılar sunar. ‘Aşk olmadan meşk olmaz’ demiş atalar, Halide çalışkanlığı, sabrı, bilgisi ve elbette vatanına duyduğu aşkla ancak bu kadar meşakkatli işleri başarır. Zafer nihayet kazanılmıştır. Cumhuriyet’in ilanı Halide ve Adnan Adıvar için bir başka dönüm noktasıdır.  I. Meclis’in ikinci başkanlığı ve Sağlık Bakanlığını yapmış Dr. Adnan Adıvar TBMM’nin ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucularından olur. Partide savaşının komutanları Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet Bele, Rauf Orbay da vardır. Meclis Başkanı ve bakanların gensoruyla düşürülebildiği, güçlü demokratik ‘Meclis Hükümet’ modelini savunurlar. Meclis’in yetkilerinin Cumhurbaşkanı’na devredilmesi konusunda Cumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile görüş ayrılığına düşmeleri siyasi kırgınlıklara yol açar. GURBET YILLARI Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılınca, Adıvar çifti ülkeden ayrılır. Viyana, Londra ve Paris’te toplam 14 yıl yurtdışında yaşarlar. Bu yıllarda çok yoğun bir yazın hayatı olur, farklı ülkelerden de konferans davetleri alır. Halide 1931’de Amerika'da Columbia Üniversitesi, 1935’te Hindistan'da Delhi İslam Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak çalışır. Peşaver, Lahor, Haydarabat, Benares, Kalküta üniversitelerinde konferanslara katılır, Batı eğitimi almış aydın bir Müslüman kadın olarak geniş çaplı bir şöhret kazanır ve örnek gösterilir. Bu yoğun konferansların yanısıra aralarında 1926’da Memoirs, 1930’da Turkey Faces West, 1935’te The Clown and his Daughter gibi İngilizce eserlerini bu yıllarda yazar. Son kitabı daha sonra ‘Sinekli Bakkal’ olarak Türkçe de yayınlanır. 1939’da Milli Şef İsmet İnönü yurtdışındaki muhaliflerin dönmesine zemin hazırlar. Halide dönüşte İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı olup eğitim faaliyetlerine devam eder. 1950 yılında Demokrat Parti‘den İzmir Milletvekili seçilerek Meclis’e girer. Halide, DP’den milletvekili olmasına rağmen, DP’nin daha iktidarının ilk yıllarında keyfi yönetime kayması, demokratik ilkeleri göz ardı ederek temel hürriyetleri ihlale başlamasını eleştirir. 5 Ocak 1954 tarihinde Cumhuriyet gazetesine yazdığı ‘Siyasi Vedaname’ ile partisinden ve milletvekilliğinden istifa eder. İstifa sonrası tekrar üniversiteye döner, vefatına kadar kürsü başkanlığını sürdürür. 9 Ocak 1964 tarihinde hayatını kaybeder. Halide Edip’i anlamak da anlatmak da kolay değil. Çok iyi eğitim almış, çok güçlü kalemi, hatipliği olan özgürlükçü bir bireydir Halide. Kalabalıkların kutsandığı ortamlarda güçlü bir birey olarak kalabilmek her zaman meşakkatlidir. İstibdattan cumhuriyete bir kadın olarak muhalif bir kimliği taşımak da başlı başına bir cesarettir. Kurtuluş Savaşı’nda gecesini gündüzüne katan bir kadının bugün bile ‘mandacı’ sözüyle itham edilmesi, milliyetçiliğinin tartışılması ise çok acı. Einstein ‘önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zor’ der. Osmanlı aydınları dağılmayı, yıkımı önleme adına pek çok farklı arayışı, yöntemi özgürce tartışmışlardır. Erzurum Kongresi’nde pek çok kurtuluş formülü müzakere edilir örneğin. Sivas Kongresi ile kurtuluşun sadece ‘halkın azmi ve iradesi’ ile gerçekleşeceği konusunda herkes hemfikir olur. Bu ortak fikir üzerine Anadolu’da halkın savaşma azmini arttırmaya çalışan ve bizzat cephelerde savaşan da Onbaşı Halide’dir. ‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’ kitabında, ‘mensup olduğum millet, istiklalini tarihin en asil zor bir ateş imtihanından sonra kazanmıştı. Fakat diğer bir ideale de kavuşması gerekti. Böyle bir ideale kavuşmak için insanlar tarihte sehpalarda, zincirler içinde ölüp giderler, sürgünlerde ömürlerini geçirirler. Onların imtihanını yalnız çekenler bilir. Bu, tek başına kazanılmak için mücadele edilen gaye ‘hürriyet imtihanıdır’ der. 'İstiklal Savaşının imtihanında en başta telakki edilen ve sembol isim olan Mustafa Kemal Paşa vardı' [1] diyerek onu da saygıyla yad ederek bitirir kitabını. Şair Enver Gökçe ‘meğer müşkül işmiş hürriyet’der.  Hürriyet müşküldür, zordur ama insana da insan olduğunu hissettirir. Ülkemizin Kurtuluş Savaşındaki ateşle imtihanına onurluca ve cefakârca katkı veren Halide’nin bir birey, bir kadın olarak tüm yaşamı boyunca verdiği hürriyetle imtihanı da Doğu toplumları için hala kıymetli bir emsaldir. --- [1] Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, İstiklal Savaşı Hatıraları, Çan Yayını, İstanbul, 1962.