Halel getirmemek için Helalleşmek

Abone Ol
Farkındaysanız bu çağrının ardından iki grup yerinden hopladı: ulusalcılar ve iktidar. Çünkü iki grup da kendi plütokratik kiliselerinin sarsılmasını istemiyor. Toplumsal kucaklaşmanın refahlarını sarsacağının tedirginliği içindeler. Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta sonu yayınladığı bir videoyla bir “helalleşme” çağrısı yaptı. Sonrasında ise grup toplantısında fazlasıyla speküle edilen helalleşme meselesinin kapsamını da açıkladı: “28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz. Roboski ile helalleşeceğiz. Bakın hukuk başka, helalleşme başka. Bu insanlara devlet tazminat ödeyecek ama bir taraftan da helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkûmları ile helalleşeceğiz. Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları ile helalleşeceğiz. Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleri ile helalleşeceğiz. Bugün Londra’ya göç etmiş en parlak genç beyinlerimiz ile helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz'ın ailesi ile helalleşeceğiz. Soma ile helalleşeceğiz. Darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede. Bir sağdan, bir soldan o insanlarımızla helalleşeceğiz. 9 yaşındaki oğlu Oğuz Arda Sel'i kaybeden ve mahkemelerde süründürülen Mısra Öz ile helalleşeceğiz. Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz.” Kılıçdaroğlu’nun kapsamlı açıklamasının ardından ise bunların birçoğunun CHP iktidarında yaşanmadığıyla ilgili büyük bir yaygara kopartılmaya başladı. Buradaki en büyük pay da toplumsal fayları dinamitlemekten başka bir şey bilmeyen ulusalcı şımarıklığa aitti. Farkındaysanız bu çağrının ardından iki grup yerinden hopladı: ulusalcılar ve iktidar bloku. Çünkü iki grup da kendi plütokratik kiliselerinin sarsılmasını istemiyorlar. Toplumsal kucaklaşmanın kutuplaşmadan beslenen maddi-manevi refahlarını sarsacağının tedirginliği içindeler. Kılıçdaroğlu, CHP geleneğine çok yakışan bir hamle yaptı. Onun bu hamlesi en az, tıpkı tüm “Paşam size çok haksızlık ederler” gibi çıkışlara rağmen, “Ben bunları kaldırırım, benden sonra kimse kaldıramayabilir” diyerek demokratik rejime kansız geçilmesini sağlayan İsmet İnönü’nün çabaları ve “tarihsel yanılgıyı” bertaraf etmeyi amaçlayan, yani toplumu dindar-laik şeklinde ikiye bölen geleneksel anlayışı pompalayarak manipüle ettikleri halkın sırtından “vurguncular, soyguncular ve tefecilerin” elinden bu kozlarını alarak tartışmayı sosyo-ekonomik sahaya kaydırmaya çalışan Ecevit’in çabaları kadar anlamlı.
Son derece Anadolu bir kavram olan “Helalleşme” de ustaca seçilmiş gözüküyor. Yine fiilin herkese rol biçen işteşliği ve çoğulluğu da toplumsal barış için toplumsal seferberlik çağrısını içinde barındırıyor.
Her şeyden önce Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı tüm toplum adına bir inisiyatif almak anlamına geliyor. İslami bir kavram olmaktan öte, son derece Anadolu bir kavram olan “Helalleşme” de ustaca seçilmiş gözüküyor. Yine fiilin herkese rol biçen işteşliği ve çoğulluğu da toplumsal barış için toplumsal seferberlik çağrısını içinde barındırıyor. PEKİ NEDEN HELALLEŞMELİYİZ? Her zaman bir ideolojiyle eklemlenerek karşımıza çıkan popülizmin Türkiye’deki yansıması, AK Parti’nin konjonktüre göre mutasyona uğrayan siyasal İslamcı ya da milliyetçi diskurlarıyla oldu. Popülizmin demokrasiyi tahrip eden tüm özellikleri bir yana, onun demokrasiye yegâne katkısı, halktan kopuk ya da halka rağmen siyaset yapmaya çalışan politik özneleri halka yakınlaşmak zorunda bırakmasıdır. CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde geçen 10 yıldan biraz fazla süren hikayesi de tam olarak budur. Ayrıca bu hikâye, millet ittifakı gibi toplumsal ve siyasal diyaloğu zorunlu kılan bir önemli yapıyla da taçlandı. İşte her şeyden önce bu diyaloğu ve ittifakı topluma yaymak, sürekli kılmak ve kurumsallaştırmak için helalleşmeliyiz. Kendi adıma ben, benden önceki nesillerin toplumsal barışımızın temeline koydukları dinamitlerin bedelini ödemek ya da yaşam tarzı, tercihleri ve yönelimleri dolayısıyla kimseyle yapay olarak mesafeli biçimde hayata başlamak ve bu zorunlu mesafeyle hayatımı sürdürmek istemiyorum. İşte bu yapay bariyerleri aşmak için helalleşmemiz şart. Benzer biçimde, fay hatları aktive edilerek bir daha bu cinnet ortamına gelmemiz için de barışmanın önkoşulu olarak tarihsel doğruların peşine düşüp helalleşmeliyiz. Geçmişe bakmaktan tutulmuş boyunlarımızı öne ve ortak geleceğimize çevirmenin en sağlıklı yolu da budur. Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı aynı zamanda her şeyi özgürce tartışabileceğimiz bir kamusal tartışma zeminine de kapı aralıyor. Bu da pek çok yönden son derece ufuk açıcı bir süreç vadediyor. Böyle bir zemin, Türkiye’de sağ siyasetin CHP düşmanlığı üzerinden sanki 1930’lardan direkt 1990’lara atlanmış ve arada hiçbir şey yaşanmamış gibi yarattığı döngüsel tarihselliğin manipüle ettiği gerçekliğin önüne geçmemiz, hakkaniyetli bir tarihsel anlatı yaratmamız için ideal. Necip Fazıl’ın kaynaktan azade (source-free) tarihsel-tarafgir çarpıtmalarının önüne geçmemizin tek yolu, kamusal tartışmayı kaynaklara dayanarak zenginleştirmektir. Arşiv bilgisi fena olmayan bir araştırmacı olarak şunu söyleyebilirim ki, arşivler aşındırılırsa CHP, tüm bu süreçten kârlı çıkacak ve sağın tüm tarihsel anlatısının fanteziden ibaret olduğu ortaya çıkacaktır. Tüm bunların sonucu olarak, hem olgusal gerçeklikten kopan iki kutuplu bir toplumsal yapının yeniden ortaya çıkmaması hem de tesis etmek için emek verdiğimiz toplumsal barışa halel gelmemesi için helalleşmek en iyi çıkar yol. Ben Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını yersiz ya da yanlış bulanlardan değilim, eksik bulanlardanım. Çünkü 1990’ların İslami terörünün mağdurlarıyla da, 1970’lerde CHP’nin öldürülen il başkanlarının yakınlarıyla da, Bahçelievler Katliamı’nın hayattan kopardıklarıyla da, 7 Haziran-1 Kasım arasının kaosunun mustaripleriyle de helalleşmeliyiz. Bunun yolu da tüm bu dönemlerin sorumlarıyla hesaplaşmamızdan geçiyor. Hesap defterlerini a la carte olarak dürerek yapılacak helalleşme faydasızdır. Halel gelmeyen bir helalleşme için yalnızca CHP’nin iyi niyeti yetmez.