Hakikat komisyonlarına doğru III: Türkiye gerçekleri ve yol haritası

Abone Ol
Türkiye’de iktidar değiştiğinde ya da mevcut iktidar kazandığında hukuk sistemindeki reformasyonda hakikat komisyonları, adaleti nasıl yerine getirmeli? Fatih Öztürk, seçim sonrası kurulacak mahkemelerin değil, hakikat komisyonlarının bu görevi görmesi gerektiğini savunuyor. Hukuk ve dinin apayrı dünyalara ait olduğu safsatasını yıktığımız gün bu ülke insanlarına son 200 yıldan daha fazla bir süredir kasti olarak dayatılan zihinleri dumura uğratma eylemleri akim kalacaktır. Bu ülkede hak ve adaletin seçim sonrası mahkemeler eliyle inşa edileceği düşüncesindeyseniz çok büyük bir yanılgı içindesiniz. Öyle olsaydı bugünkü adaletsiz ve hukuksuz durumlarla karşı karşıya neden muhatap olduk ki! Eğer adaletin bir gecede de siyasi iktidar değiştiği diye geleceğini düşünüyorsanız inanın çok büyük bir aldanma içindesiniz. Eğer bunu kabul ediyorsanız öyleyse her iktidar değiştiğinde fırıldak gibi dönen adalet dağıtıcılarını da kabul etmeniz gerekecektir. Değişim vakit isteyen bir süreçtir. Bu nedenle en azından iki veya üç yıl sürecek bir dönemde hukuk devletine giden yolların taşlarını döşemek gerektiği kanaatindeyiz. Değişimden önce onun sağlıklı bir şekilde zeminini hazırlamak en önemli konu olsa gerek. Bir zamanların klasik repliğine nazire edercesine diyelim nerede bu adalet, nerede bu mahkemeler (nerde bu devlet, nerde bu millet şeklinde ifade ediliyordu)? Bu yazımız daha önce ikisini yazdığımız yazı serisinin devamı olarak seçim öncesi (14 Mayıs 2023) kaleme alınmış olup mevcut fasit daireden çıkarak en kısa zamanda hukukun üstünlüğüne inanan, adalet ve eşitliğe dayanan bir sistemin Türkiye’de nasıl kurulacağına cevap aramak üzerinedir. O zaman can alıcı sorulara gelelim; bu değişimi sağlayacak hakikat komisyonları nasıl kurulmalı ve hangi prensiplere dayanarak çalışmalıdır? Hukuk devletini inşa etmeden önce Türkiye’nin hukuk sisteminde yapılması gerekenler nelerdir? Mevcut sistem neden böyle bir netice doğurmuştur? Benzer acılar ve adaletsizliklerin yaşanmaması için nelere dikkat etmek gerekir? ACİLEN YAPILMASI GEREKENLER İlk işlerden birisi Danıştay ve Yargıtay’ı feshetmektir. Çünkü bir ülkede üç tane Yüksek Mahkeme olması abesle iştigaldir. Böylece temel hak ve hürriyetlerin korunması konusunda daha sağlam bir zemin inşa edilebilecektir. Anayasa Mahkemesi’nin adını da Yüksek Mahkeme olarak değiştirmenin adalet dağıtımının en üst makamına isim olarak daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Yüksek Mahkeme de davaların çeşitlerine göre hukuk, ceza, idare ve vergi davalarına bakan alt daireler olması adalete erişimi daha da hızlandıracaktır. Bundan daha önemlisi ise bu ülkede idare ve vergi mahkemelerinin kaldırılarak bu davaların adli yargıda idarenin eylem ve işlemlerine karşı açılan davalar olarak derdest edilmeye başlanmasıdır. İdarenin ajanlarına karşı (en büyüğünden en küçüğüne kadar, buna bizleri yönetenlerin tamamı dahildir) her kim olursa olsun koruma zırhı sağlanmadan dava açılabilmelidir. İdari davalarda harç parası alınmamalıdır. Vatandaş aleyhine olan devleti önceleyen tüm idari yargılama hükümleri kaldırılmalıdır. Özetle idari davalarda devleti değil bireyi önceleyen yargılama modeli benimsenmelidir. Hata yapan idare ajanı hele de kasıtlı davranan ajan hukuk önünde bunun bedelini çok ağır bir şekilde doğrudan ödemelidir. Yargı kararlarına erişim de tam ve eksiksiz bir şekilde şeffaflık sağlanmalıdır. Mesela Anayasa Mahkemesinde açmış olduğunuz davada bile tüm dosyayı UYAP sistemi üzerinden görebilmelisiniz. Tüm mahkemelerin kararları kişilerin özel hayatı gizliliğine dikkat ederek (isimleri örterek ve başkaca diğer önlemleri de alarak) yayınlanmalıdır. İlk derece mahkemesi kararları için belki zaman çok erken. Fakat şimdiye kadar yayınlanmamış olan Danıştay ve Yargıtay kararlarının tamamına erişim sağlanmalı ve bunlar yayınlanmalıdır. Anayasa Mahkemesi yeni adıyla Yüksek Mahkemenin kararları ülkenin tamamındaki kurumları ve kişileri bağlamalıdır. Yasama ve Yürütmeyi seçtiğimiz gibi Yüksek Mahkeme hâkimlerini de halk seçmelidir. Bunun popülist bir uygulama olacağı safsatasının arkasına saklanmaya gerek yok: Benim için kanun yapan ve onu uygulayanı seçebiliyorum, ama o konuda hakemlik yapacak kişiyi neden seçemiyorum? Böylece siyasetçilerle iş tutan yargıçlar yerine adaletiyle toplumda temeyyüz etmiş fertler Yüksek Mahkemeye hâkim olarak seçilebilecektir. Milletin seçtiği Yüksek Mahkeme hakimlerinin vereceği kararlarda siyasetçilerin etki etmesi böylece minimize olacaktır. Ey bu ülkenin elitistleri bu ülkenin güzel insanlarını kandırmaya artık bir son verseniz! Elitizim çoktan öldü! Elitizim hastalığından ne kadar çabuk tedavi olup kurtulabilirsek bu ülkeyi o derece daha ileri seviyeye taşıyıp hayat standartlarımızı arttırabiliriz.
Her işin başı liyakat esaslı olmalıdır. Bir ülkenin en önemli değeri hakikat peşinde koşan akademisyenlerdir. Babadan oğula geçen asistanlıktan başlayan bozulmuş model acilen lağvedilmelidir.
Tekrar etmiş olalım: Üç kurumu Anayasaya acilen yerleştirmeden bu ülkede gerçek anlamda Halk Egemenliğine Dayalı Cumhuriyeti (veya Demokrasiyi) inşa edemezsiniz: Dar Bölge Seçim Sistemi, Temsilcilerin Azli ve Halk Girişimi. Bu kurumlar gelmeden bu millet gerçek cumhuriyete kavuşamayacaktır. Mecnunun Leylasını aradığı gibi biz de sürekli olarak susuz çöllerde hukuk devletini veya adil devleti aramaya devam edeceğiz. Kavuşmak mı? Halkı yani milleti kalabalık yığınlar olarak maraba gören zihniyet devam ettiği sürece bu asla gerçekleşmeyecektir. Sahtekâr dinciler üzerinden gerçek İslam anlayışına saldırdıkça ve hakarette bulundukça, vatan evlatlarının inancını küçümsedikçe asla onlarla bütünleşemeyeceksiniz. Onlar da hiçbir zaman size güvenmeyeceklerdir. En azından Habeş Kralı Necaşi gibi inançlarınızda samimi olsanız bu ülkedeki tüm dertlerin sona ereceği kanaatindeyim. Sihirli formül: Bundan sonra halkı kandırmak yok. Yani yalansız ve şeffaf bir yönetim! Her işin başı liyakat esaslı olmalıdır. Bir ülkenin en önemli değeri hakikat peşinde koşan akademisyenlerdir. Babadan oğula geçen asistanlıktan başlayan bozulmuş model acilen lağvedilmelidir. Halka açık bir şekilde ders verdikten sonra akademisyenler istihdam edilmelidirler. Bizim adam anlayışını bitirmeden bu ülke hiçbir şekilde tam anlamıyla ayağa kalkamayacaktır. Sınav sonuçlarına göre insanlar işe alınmalıdır. Mülakatların tamamı kaldırılmalıdır. Hukuk fakültelerinde pozitivist anlayışa dayalı ezberci eğitim modeli acilen devre dışı bırakılmalıdır. Akademik hayatta insanlar ürettikleriyle ölçülmelidir. Asgari bir standart maaştan sonra performansa göre maaşlar ciddi bir şekilde ayrı ayrı yapılacak sözleşmelerle arttırılabilmelidir. Maaşlar kamuoyuna açık olmalıdır. Her beş yılda bir çalışmalar gözden geçirilmelidir. Atamalar yayınlarda alınan puanlara göre otomatik olarak yapılmalıdır. Böylece adamcılığı bitirmiş olursunuz. Bir makalede on kişinin birden adı olmamalıdır. Sosyal bilimlerle fen bilimlerinin kriterleri ayrı ayrı belirlenmelidir. HAKİKAT KOMİSYONLARININ ÜYELERİNİN BELİRLENMESİ VE ÇALIŞMA PRENSİPLERİ Cemil Meriç’in dediği gibi şu düsturu aklımızda tutarak yola çıkmalıyız: “Bu ülkede ilerici, gerici, sağcı, solcu yoktur. Namuslu insanlar ve namussuz insanlar vardır.” Esasında meselenin özü de bu olsa gerek. Bu komisyonlara namuslu insanları seçeceğiz; partisi, inancı ve ideolojisi ne olursa olsun. Çalışma prensiplerine gelince; komisyonları kurmadan önce komisyonların çalışmalarını nasıl gerçekleştireceğine dair yol haritası öncelikle belirlenmelidir. Daha önce yöneticilik yapmış olan veya siyasi hayatta bulunmuş olan hiçbir kimse bu komisyonlara üye olarak seçilmemelidir. Komisyonların başkanları üyeler tarafından değil, mağdurlar tarafından seçmelidirler. Komisyon çalışmalarında mağdurlar her daim mutlaka gözlemci olarak bulunacaktır. Komisyonlar tarafları bir araya getirip yüzleşme yaptırdığında mağdur edilen kişinin talebine göre helâlleşme, özür gerçekleşmeli ve de en önemlisi mağdur eden tazminata mahkûm etmelidir.
Komisyon çalışmalarında mağdurlar her daim mutlaka gözlemci olarak bulunacaktır. Komisyonlar tarafları bir araya getirip yüzleşme yaptırdığında mağdur edilen kişinin talebine göre helâlleşme, özür gerçekleşmeli ve de en önemlisi mağdur eden tazminata mahkûm etmelidir.
Bu ödemeler mağdur eden tarafından en geç bir ay içinde ödenecektir. Ödeme gücü yoksa devlet ödeyecektir, fakat devlet bunu mağdur edene ekonomik olarak veya hapis cezası olarak hemen yansıtacaktır. Böylece bu ülkede artık herkes bilecek ki, zulüm edersen bunun bedeli vardır ve bu ülke bu bedeli sana mutlaka ödettirir! Çünkü bedeli ödenmeyen her suç tekrarlanır! Komisyon görüşmelerinin tamamı halka açık olarak yapılıp kayıt altına alınmalıdır. Komisyonun çalışma prensiplerinden birisi de para akışlarına bakmak olacaktır. Çünkü parayı takip ettiğinizde sizi her zaman asıl faile götürür. Tekraren ifade etmiş olalım: Komisyonların çalışma prensipleri mutlaka komisyonlar kurulmadan önce belirlenmelidir (yol haritası) ve yaklaşık olarak komisyon çalışmaları iki-üç yıllık süre içinde tamamlanmalı ardından tutanaklar derhal yayınlanmalıdır. Bu duygu ve düşüncelerle 1960, 1971, 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016 ve sonrası umarız tüm gerçekleriyle ortaya konulacak şekilde açıklığa kavuşturulur. Çünkü bu saydığımız her dönemde birileri birilerini yem ederek, suyu bulandırıp asıl suçluların yanında masum insanları da kendi emellerine ulaşmak için acımasızca harcamışlardır. En güzel adaleti veren Allah’a sığınıp her daim mazlumun yanında olmayı ve hiçbir zaman zulme bulaşmamayı bize nasip etsin Rabbim!