Hakikat askıda

Abone Ol
"Rönesans döneminde tüm dünyanın bilgisini öğrenmek mümkündü. Bilgi biriktikçe ve alt dallanmalar oluştukça bireyler uzmanlara güvendi, siyasetçilere teslim oldu. Artık algoritmalar farklı görüşlerin bir araya gelmesini engelliyor. İşte post truth, yani hakikatin önemsizleşmesi…" Var olmak için herhangi bir zihne gereksinim duymayan “gerçeklik” ile o gerçekliğe uyumlu yargı olarak zihne bağımlı “hakikat” kavramları, tarihin en önemli parantezlerinden biri olan modernizm döneminin temel çıpaları oldu. Zihnin dışındaki maddi evrenin varlığına keskin bir inanç ile, o maddi evrenin insan zihni tarafından gerçeğe uygun bir biçimde akla düşürülebileceği ve onun zihin içerisinde algılanabileceğine yönelik sınırsız iman, rasyonaliteyi yaşamın merkezine alıyor, böylece varlıklar arasında insan tepe noktaya çıkarken, entelektüeller yani rasyonelliği en iyi kullandığına inanılan sınıf da insanlar arasındaki en imtiyazlı grup haline geliyordu. Modernist paradigmada yaşama ilişkin her şey uslamlama yoluyla sınanabilirdi, Kant’ın ünlü sözüyle “Aydınlanma kişinin kendi aklına güvenme cüreti”ydi. İnsan zihni salt kendi içerisinde maddi tüm evreni anlamlandırmaya, sınamaya, doğru ve yanlışı her konuda ayırmaya elverişli bir yapı taşıyordu. Tarihte “Rönesans İnsanı” olarak tanımlanan kişiler, birden çok konuda uzmanlık geliştirebilen bireylerdi. Rönesans döneminde dünya üzerinde birikmiş veri ve bilgi miktarı tek bir insanın kuramsal olarak hakim olabileceği darlıktaydı. Anatomi, botanik, fizik, tarih, felsefe, hukuk, siyaset üzerine toplam yazın, çok çalışkan bireyler tarafından neredeyse bütünüyle okunabilir, bu bilgilerin çoğu akılda tutulabilirdi. Böyle bir evrende kişi yeterince entelektüel çaba harcadığında yaşama ilişkin tümel bilgiyi elde edebiliyor, bu nedenle de yaşama dair büyük anlatılar inşa edebiliyorlardı. BİLGİ BİRİKTİ, USLAMLAMANIN CÜRETKARLIĞI YERSİZ GÖRÜLDÜ Bilgi biriktikçe, bilim dalları felsefenin üst başlığından özgürleşerek, kendi disiplinlerini ortaya çıkardılar. İnsan bilimlerinde ekonomi, sosyoloji, psikoloji, siyaset, tarih gibi alt dallanmalar oluştu ve bunlar sosyal bilimlere evrildiler. Doğa bilimlerinde veri havuzu çok genişledi. Böylece alt dallar arasında da pek çok alt uzmanlık alanları meydana geldi. Tek bir kişinin dünyadaki tüm yazılı yapıtları okuyabildiği bir evrenden, tek bir kişinin salt kendi dar alanında dahi tüm yazılı kitapların ancak çok çok minik bir bölümünü öğrenebileceği bir evrene geçildi. Böylesine aşırı bir bilgi birikimi içerisinde uzmanlaşma bütünüyle artık görülemeyeceği derinliklere gömüldü. Bundan böyle büyük anlatılar inşa etmek yersiz bir cüretkarlık olarak görülüyordu. Kişi tek başına hiçbir konuda uslamlama yoluyla doğruyu yanlışı bulamaz hale geldi. Zira elindeki bilgi biriktikçe, doğru ve geçerli bir uslamlama yapabilmek için gerekli tüm veriye hakim olabilmenin çok dışında kaldı. Birey böylece her konuda başvurması beklenen uslamlamasına, neredeyse hiçbir konuda başvuramaz oldu, her konuda o konunun uzmanına güvenmek zorunda kaldı. Bu durum kulak uzmanı doktor için geçerli olduğu kadar, karmaşık dış siyaset için siyasetçiye güvenmek durumunu da aldı. Aynı konunun uzmanları arasındaki fikir ve görüş farklılıkları ise, bireyin kime güveneceği konusunda rasyonel bir tavır alamayacağı bu evrende, kişinin sempati duyabildiği, bir biçimde özdeşleşebildiği uzmanlara güvenme eğilimine dönüştü. Bunun siyasetteki karşılığı kimlik politikalarının yükselişi oldu. Bireyler, kendi kimliklerine yakın hissettikleri siyasetçilere güvenerek postmodern dönemin aşırı ayrıntılı ve karmaşık ekonomi, kültür, dış siyaset, sanat gibi politikalarında, artık süreci takip edemez oldular ve iradelerini kimlik politikası çerçevesinde kendilerini yakın hissettikleri siyasetçilere her bakımdan teslim ettiler. Böyle bir ortamda artık hangi politikanın başarıyla yürütüldüğünü denetlemek tüm gününü siyasete ayırmayan sıradan insanlar için askıya alındı. Aynı dönüşüm çerçevesinde bilimin doğrulanabilir olduğuna ilişkin inanç, giderek bilimin yanlışlanabilir olduğuna ilişkin tanımlamayla yer değiştirdi. Böyle bir dönüşüm içerisinde bilimin gerçekliğe erişebildiği konusunda modernizmin kendisinden aşırı emin tutumu erozyona uğradı. Gerçekliğin erişilebilecek bir mevki olup olmadığı tartışmaya açıldı. Bu tartışma insanın gerçekliğe uygun bir hakikat üretebilme yetisinin sorgulanmasından, gerçekliğin var olup olmadığına değin uzandı. Böylece modernizmin dünyayı kavramak için dayandığı iki çıpa yerinden sökülüp atıldı. Modern insanın aksine postmodern insan bütünüyle köksüz ve çıpasız kaldı. Hiçbir kerteriz noktasının kalmadığı bu yeni ortamda, gerçekler ve hakikat, yerini sonsuza uzanan yorumlara bıraktı. Bu yorumlar evreninde herhangi bir hiyerarşi de söz konusu değildi. Aşırı uzmanlaşmanın önce uzmanlara zorunlu şekilde güven duyulmasını dayatan ağırlığı, denetimden sıyrılan uzmanların bu kez kendi çıkarları için uzmanlık alanlarını istismar etmeleriyle hafifler oldu. İNTERNET GERÇEKLİĞE ULAŞMAYI DAHA DA GÜÇLEŞTİRDİ Böylesine çıpasız kalınmış bir ortamda, internetin ortaya çıkışı, hiçbir uzmanlığı olmayan kişilerin, her konuda her türlü bilgiye ulaşması mümkün olacakmış gibi bir algının doğmasına yol açtı. Bir anda uzmanların imtiyazları yeniden ellerinden alınır gibi oldu, ne de olsa bundan böyle her veri birkaç tuş ötede gibiydi. Ancak çok geçmeden bu durumun gerçekliğe ulaşmayı daha da güçleştirdiği anlaşıldı. Zira artık editoryal bir denetimden geçen kitap, gazete, radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarının aksine bilginin hangi kaynaklardan toparlandığı izlenemez olan anonim internet verileriyle hangi bilgilerin muteber hangilerinin muteber olmayan olduklarını ayırt etmek güçleşti. İnternet aracılığıyla herkesin istediği şekilde, istediği konuda, istediği gönderiyi bir bilgiymiş kılığında dolaşıma sokabilme yetisine kavuşması doğru verilere ulaşılmasının önünde daha derin bir engel yarattı. Kendisinden istenilen belgeleri gizleyebilmek adına karşı tarafı alakasız ve yanlış bilgilerin de yer aldığı dosyalara boğan avukatlık şirketleri gibi, internet de herhangi bir konuda veri çekmeye çalışan kullanıcıları pek çok alakasız, yanlış, bilinçli olarak çarpıtılımış verilerle karşılaştırarak, onların asıl aradıklarına ulaşmalarının önünü kesti. Gerçek bilgiye, veriye ulaşmak bundan böyle yoğun zaman alacak arkeolojik kazılar gerektirir oldu. Tek bir kalem satın almak için dahi binlerce farklı satıcıda binlerce farklı fiyatı araştırmak, o kalem markası ve modeli için birbiriyle son derece tutarsız olan binlerce yorumu okumak gerekir oldu. Oysa günde yaklaşık üç yüz farklı karar alması gereken postmodern insanın hiçbir konu hakkında böylesi bir zamanı yok. Bu da kararların artık uslamlama aracılığıyla yapılmasının önüne bir başka engel koymuş oldu. Tek bir kalem satın almak için bile böylesine derin bir arkeolojik kazı yapması gereken postmodern insan, çok fazla denklemin bir araya geldiği, pek çok bilginin kamuya açıklanmadığı, çok fazla kişinin üzerine yazıp çizdiği, farklı yorumladığı ve önünde sonunda çok karmaşık devlet işleri ve siyaset konusunda günün yirmi saatini buna ayırsa dahi işin içerisinden çıkamayacağı için siyasette hangi verilere, hangi yorumlara güveneceğini uslamlamaya göre yapma yeteneğini yitirdi. Bu noktada hitabet yeteneği, internet üzerinde botlar aracılığıyla sahte bilgi yayma konusunda kabiliyeti daha yüksek olanlar ve daha da önemlisi kimlikler öne çıktı. Yeni dönemin siyasetinde kendisine ulaşılamayan gerçeklik ve hakikat önemini yitirdi, onun yerini kendini ait gördüğü kimliği savunan politikacılarla kusursuz eşleşmeler yaşayan irrasyonel seçmen davranışları aldı. Kendi kimliğini savunan siyasetçilere doğrudan bir gönül bağı kuran ve çoğunlukla modernizm ve modernistler tarafından hor görülmüş bu geniş kitleler, popülist liderlerin peşlerine takıldılar ve siyasi olarak her türlü iradelerini onlara teslim ettiler. Rasyonel demokrasi yerini irrasyonel popülizme bıraktı ve hakikatin herhangi bir önemi kalmadı. Önyargılar, olguların önüne geçti. Artık seçmenler kendi kanaatlerini desteklemeyen olgularla karşılaştıklarında kendi kanaatlerinden sorgulamak yerine olguları görmezden gelmeye ya da onları trol olarak algılamaya eğilimliler. ÖNYARGILAR DOLAŞIMA SOKULUYOR, HAKİKAT ÖNEMSİZLEŞİYOR İnternetin temel aktörleri olan sosyal medya şirketleri de kendi sayfalarında daha çok beğen tuşuna basılması ve daha çok vakit geçirilmesi için ürettikleri algoritmalar aracılığıyla kişilerin kendi kanaatlerini pekiştirecekleri içeriklerle karşılaşmalarını sağlıyorlar. Böylece postmodern insanlar modernizmde olduğunun aksine kendi görüşlerinin tersini savunanlarla bir araya gelemiyorlar, böyle bir tartışma zemininden uzak kalıyorlar. İnternet aracılığıyla ortaya çıkan ve “filtre balonu” adı verilen bu içe kapanma, kişilerin hakikatle ilişkilerini bir kez daha koparıyor. Gerçeğin jeolojik katmanlar altında kaldığı, ulaşılamaz kılındığı bu veri/kanaat/yorum yığını içerisinde olgular, gerçekler ve hakikat önemini yitiriyor. İşte post-truth (hakikatin önemsizleşmesi) biriken bilginin, bilimin ne olduğu üzerine değişen algının, gerçekliğin kuşkulu hale gelmesinin, bireyin dünyayı tek başına kendi uslamlamasıyla sınayabilme yetisinin artık çalışmaz duruma dönmesinin ve yeni kitle iletişim aracı internet sayesinde olup bitenin filtre balonları yüzünden olgusal olarak değil, önyargılar olarak dolaşıma sokulmasının sonucunda ortaya çıkan sonuçtur. Tek bir merkezden üretilerek dolaşıma sokulmamış, dünyanın evrimi çerçevesinde pek çok gelişmenin kesiştiği bir ara kesitte ortaya çıkmıştır.