Loading...
Darbe girişiminden benim gibi o gece haberdar olan işte Kahramanmaraş’taki biyoloji öğretmeni, Akçakoca’daki marangoz, Antep’teki terzi Bank Asya’ya para yatırdığı için hapis yattı ama planlayıcıların neredeyse hiçbirine hiçbir şey olmadı.İnsanlar yok yere tutuklu yargılandı mı? Yargılandı. Savcı-hâkim işbirliğiyle insanlar tutuklandı mı? Tutuklandı. İktidarla beraberken hakları olmayan pek çok imkân kendilerine “parsel parsel” sunuldu mu? Sunuldu. Ne istedilerse aldılar mı? Aldılar. Hayali satış rakamları gösterip reklam topladılar mı? Topladılar. İktidarı rehin almaya çalıştılar mı? Çalıştılar. 15 Temmuz’a dahil oldular mı? Oldular. Hakan Şükür bu soruların tamamına “benim ilgim yok,” deyip arkasını dönüyor. İyi de bu nasıl bir sorumsuzluk halidir böyle? Ben Hakan Şükür’ün silahlı bir darbe girişimini destekleyeceğini düşünmüyorum ama arkadaş senin bu konuda hiç mi fikrin yok? Askerlerin selam çaktığı bu ne idüğü belirsiz darbeci sivillerin hiçbirini mi sen ya da bir tanıdığın tanımadınız? Hiç mi duymadınız, hiç mi görmediniz? Başkent “parsel parsel” satılırken Cemaat’ten bir kişi de “kul hakkı yiyoruz,” demiyordu, bilakis hapır hupur yiyorlardı. Bunun gibi pek çok olayı yetkim yoktu, bilmiyorum diye geçiştirmek mümkün değil. Benim ahlak anlayışıma göre, tabii herkesin kriteri kendine, Fethullah Gülen ahlaksız bir adamdır çünkü sadece kendisini sevdiği için yüzbinlerce insan hapse atılırken o çıkıp gelmek cesaretini gösterememiştir.
Bazı arkadaşların yabana atılmayacak bir süre bazı suçlar işlediler ya da işlenen suçları görmezden geldiler, senin de bu konuyu dair somut bir şey söylemeni beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum.Çocukluğunda biraz da Pardayanlar okusaydı belki daha şövalyece bir ahlak normu kurardı zihninde. Zaten işin en çetrefil kısmı burası: Suçun şahsiliği ilkesini biliyoruz, suç işleyenlerin bir bölümünü de biliyoruz, bunların pek çoğu yurtdışında ama en büyük cezayı burada kalan garibanlar çekiyor. Misal, darbe girişiminden benim gibi o gece haberdar olan işte Kahramanmaraş’taki biyoloji öğretmeni, Akçakoca’daki marangoz, Antep’teki terzi Bank Asya’ya para yatırdığı için hapis yattı ama planlayıcıların neredeyse hiçbirine hiçbir şey olmadı. Benim vicdanım bunu kabul etmiyor. Hiçbir suça bulaşmamış insanların KHK ile “ağaç kabuğu” yemeye mahkûm edilmesine, öğrencilerin müebbet hapis cezaları almasına, şu Adil Öksüz denen adam buhar olurken sadece Zaman’da yazdıkları için bazı çok değerli insanların hayatlarının hafife alınmayacak bir kısmını hapiste geçirmelerine itiraz ediyorum. Sanırım bu konularda Hakan Şükür de benzer düşünüyordur. E ama ya diğer konular? Hakan Şükür suç mahalline geldiğinde bir anda hiçbir şeyi bilmeyen bir adama dönüşüyor. Ama Hakan Şükür’ün bu konuları benden çok bildiğine, bu insanları çok yakından tanıdığına herkes emindir. O zaman bu geçiştirme hali neden? Mesela, aynı mülakatta diyor ki, “Gülen’le görüşmüyorum, Amerika’da yaşıyorum, nasıl görüşeyim?” İlker Canikligil de ilkokula başlayan her çocuğun aklına gelebilecek şekilde “Pensilvanya’ya giderek,” diye soruyor. Hakan Şükür gene mırın kırın ediyor, kaçamak cevaplar veriyor, görüşmediğini söylüyor. Gülen’i seviyorsanız seviyorsunuzdur, suçsuz olduğunu düşünüyorsanız düşünüyorsunuzdur. Ama bunları ikircikli anlatmaya kalkarsanız samimiyetinizden şüphe edilmesi kaçınılmaz. Hakan Şükür uzun mülakatında ısrarla “suçun şahsiliği” ilkesini vurguluyor. Yetkili olmayanların sorumlu tutulamayacağının altını haklı olarak çizerken Cemaat’te yetkili bir konumda bulunmadığını da belirtiyor. İyi hoş da hiç mi fikrin yok senin yaşanan bunca şey karşısında? Bu nasıl bir görmeme, haberdar olmama halidir böyle? Zaten senin darbeci olduğunu, darbeye bilfiil katıldığını, soru çaldığını, hak etmediğin yerlere geldiğini düşünen yok ki, sen Türkiye tarihinin en büyük futbolcularından birisin, senin adını anmadan Türkiye’de futbol tarihi yazılamaz. Ama bazı arkadaşların yabana atılmayacak bir süre bazı suçlar işlediler ya da işlenen suçları görmezden geldiler, senin de bu konuyu dair somut bir şey söylemeni beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum. Hakan Şükür’den daha cesur, daha açık, daha kararlı olmasını beklerdim. En azından onu yayına bağlayan İlker Canikligil’le Mustafa Seven’in binde biri kadar. Gazete olmayan bir YouTube kanalında, gazetecilikle ilgili olmayan bir genel yayın müdürü yakın dönemin en büyük gazetecilik başarılarından birine imza attı. İşte bizim ülke böyle… Gazeteler gazete olmaktan vazgeçti, başkaları onların adına gazeteciliğe başladı.