İstanbul’un güzelim ağaçlarını kesmek pahasına inşa edilen köprünün adının Yavuz Sultan Selim olması nasıl tesadüf değilse, bu ziyaretin sebebi de tesadüf değil.
Loading...
Kurumsal olarak verilen zarar, kişisel gönül almalarla telafi edilemez. Bu gönül almaların ne kadar samimi olduğu hele bu kadar netameliyken. Bir cemaate ziyaret için, provokasyon olarak nitelendirdiğin saldırının yapılmasını beklemen hiç gerekmez. Çünkü, bu cemaati, içinden geldiğin siyaset yıllarca hatta asırlarca kırmış, dökmüş yok etmiş. Yakmış bir şehrin orta yerinde. Malya Ovası diye bir yeri tarihten silmiş söz misal. Oradan sağ çıkabilen kara suratlıların sazını, halka mal oldu diye sırf, dinleme tenezzülün ile bu ziyaretin sebebi aynı. Kara suratlı deyince, Neşet Ertaş’ın cenazesinin Cemevinden kaldırılmamasını da örneklerimize katabiliriz. O gün orada dönemin Başbakanının yaptığı konuşmayı da… Çok manidar konuşmuştu kendisi Allah’ı var.
Biz sana dönelim yeniden. Herkesin eli bir şekilde senin partine gitsin diye yaklaşan seçimlerde, denge ziyaretlerine çıktın. 14 Mayıs 2023’te, almak istiyorsun yine çeyrek asırdır aldığın gibi iktidarı. Pusulaya el süreceklerin dinini unuttuğun yerdesin. Oysa Sünni kesim, karanlıkta mum söndürdüklerini söylüyorlardı bu insanların. Senin de haberin vardır bunlardan bizce. Vardır vardır. Ancak yarım elma ile bu iş kurtarılmaz. O elmaya kurt düştü. Kimse ağzına almaz onu. Ya da almasa iyi olur diyelim. Var olan tadımız da kaçmasa keşke. Ağzımızın tadını kaçırmaya alışmasak ya da.
Yine sana dönelim. Sen bizim için çok mühim bir emsalsin. Sana bakan siyasetin ne kadar kıvrak olabileceğini ziyadesiyle anlar. Napolyon kim ki yahu senin yanında. Esamesi okunmaz. Lakin, yüzyılların kiri, göstermelikten bir kapı aralamayla aklanmaz. Büyük dönüşümler olmadıkça, ülke siyasetini hep olduğu gibi faydacılığa teslim edersin. Bir cemaatin hakları ve özgürlüğü hukuki olarak garanti altına alınmadıkça ya da hasbelkader alınmış olup da sen bunu başında olduğun idarece uygulamazsan ya da insan haklarına aykırı uygulamaları hâkimlerin yargılamayı bilmiyorsa, istersen o kapıda yat. Olmaz bu iş. Anadolu’da bir tabir vardır: “Yâr kapında öleyim.” Kapıyı yâr bellemedikçe, boşuna çabalarsın.
Artıralım örnekleri ne yapalım. İstanbul’un güzelim ağaçlarını kesmek pahasına inşa edilen köprünün adının Yavuz Sultan Selim olması nasıl tesadüf değilse, bu ziyaretin sebebi de tesadüf değil. Dolayısıyla kurumsal olarak yapmadığın hiçbir iyileşmenin ismi, zamanı çok manidar bir misafirlikle başka bir şey olur. Herkes bu boşluğu paşa gönlünce doldursun. Senin kadar kudret sahibi elbet değiliz. Nasıl olalım? Yüreğimizin paşa olmasına kimse karışamaz ama. O kadar değil.
Sivas davasının zamanaşımına uğraması en yakın tarihli ayıplardan biri. Örneğin buradan geri dönülerek işe başlanabilir. O zaman belki elmanın kurdu düşebilir toprağa.
Sözümüzü toparlayalım. Alevi cemaatinin, devlet nezdinde samimi anlamda itibar görmeye ihtiyacı var. Önce büyük bir özrün dilenmesi gerekmekte. Bu özrün lafzi olarak yapılması gerektiği gibi, ülkenin yasama, yürütme ve yargı mekanizmasına yansıyacak şekilde eyleme de dönüşmesi zorunlu. Bir vazife bu. Sivas davasının zamanaşımına uğraması en yakın tarihli ayıplardan biri. Hukukçu arkadaşlar elbette daha iyi yorumlayacaktır. Örneğin buradan geri dönülerek işe başlanabilir. O zaman belki elmanın kurdu düşebilir toprağa.
Kapanışa geçelim haydi. Mutsuz sonlara aşina edenler utansın.
Eğer samimiyet kolektif bir şeye dönüşmüyorsa her sene gidip aşure yiyebilirsin Muharrem ayında. Alevi cemaatinin sofrası açık, gönlü zengindir. Bir tası kime çok görmüşler ki sana görsünler. Ne demiş Bektaşi hem rakının yasaklandığını kendine müjdeleyenlere: “Kavun zamanı da mı?”. Aleviler, alışıktır, en güzel mevsimlerin kendilerine zehredilmesine. Bundan sebep sen onlara başka bir şeyle git ki bir şeye değsin.