Loading...
- Liderleri bağlayıcı olmalı
- Kamuoyu nezdinde inandırıcı olmalı
- Gücü paylaşmalı, tek elde toplamamalı
Bu sefer bu uzlaşma başarılmalı. Cumhuriyet dönemine odaklanıyorum ama kalıcı uzlaşma ve güven tesisi meselemiz çok daha geriye gidiyor. Benim de uzun zamandır düşündüğüm bir konu bu.Aradaki dönemleri geçiyorum, Türkiye’de halkın 2002 yılında mevcut siyasal elitlerden ümidini kesip AKP’ye bel bağlamasının önemli bir nedeni de yine siyasal elitlerin güven meselesini çözememesiydi. 1999-2002 yılları arasında çok önemli reformlar başaran ANASOL-M koalisyonu liderlik meselesini ve iç çekişmelerini karşılıklı güven temelinde aşamadığı ve birbirine düştüğü için çökmemiş miydi? Bu sefer bu uzlaşma başarılmalı. Cumhuriyet dönemine odaklanıyorum ama kalıcı uzlaşma ve güven tesisi meselemiz çok daha geriye gidiyor. Benim de uzun zamandır düşündüğüm bir konu bu. Ama Osmanlı dönemi için sözü ehline, değerli meslektaşım ve dostum Ali Yaycıoğlu’na bırakmak doğru olur. PolitikYol’da pazar günü yayınlanan ve sevgili Murat Aksoy’un kendisiyle yaptığı başarılı söyleşiden aktaralım: 1808’de imzalanan ve Osmanlı-Türk Anayasal tarihinin en önemli metinlerinden biri olan Sened-i İttifak’ta imzacılar birbirlerine müteselsilen kefil olurlar. Aslında Sened-i İttifak bir kefalet senedidir. Bu kefalet meselesi, liderler arasındaki güven tesisi için çok uygun bir araç. Hem hukuki ve hem de ahlaki bir derinliği var. Ben bunu her liderin diğerlerine yani herkesin herkese birden kefil olması olarak tanımlıyorum. Toplumun karşısında biz birbirimize kefiliz, birimizin yaptığı ve söylediklerinden demokrasiye geçilene kadar razıyız, sorumluyuz ve kefiliz derlerse hatta bir senet imzalarlar ise bu muazzam bir etki yaratır. Toplumun muhalefetin üst düzey bir güven ve emniyet ilişkisinde hareket etmesi beklentisi var. (Aksoy: O zaman yeni bir Sened-i İttifak ruhuna ihtiyaç var?) Evet, bence var… ki bu hem seçime kadar olan süreçte hem de parlamenter sisteme kadar olan süreci de kapsayabilir. Açıkçası çok önemli bir eşikteyiz. Muhalefetin güven ve birlik içinde hareket etmemesi toplu intihar demektir. Bu görüşlere canı gönülden katılıyorum ve Altılı Masa’ya tarihimizde mevcut örneklerden ilham almalarını öneriyorum.
Altılı Masa’da İYİ’nin olması bir dezavantajdan çok avantaj. Kalıcı barış elbette Türk milliyetçilerinin de rızasıyla mümkün olabilir. Hem Türklerin hem Kürtlerin çoğunluğunun benimseyebileceği bir uzlaşma gerektiriyor.Önümüzdeki dönemde güven yaratıcı ve güç paylaşıcı çözümler konusunda muhalefetin önemli bir avantajı var. Önümüzdeki dönemde eğer muhalefet vaatlerini gerçekleştirebilirse o zaman iktidar tek adamda veya kadında olmayacak. Birden çok makam arasında paylaşılacak. Cumhurbaşkanı, yardımcıları, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçildikten sonra başbakan ve bakanlar önemli karar mekanizmaları olacak. Tüm bu aşamalarda meclis başkanı çok önemli bir makam ve karar odağı olacak. Yani zaten iktidar tüm bu makamlara gelecek önemli siyasetçiler arasında paylaşılacak ve tek bir makam için bir rekabetin olmasına gerek yok. Ve örneğin meclis başkanı olacak siyasetçi elbette ileride başbakan ve cumhurbaşkanı da olabilir. Bu mantığı merkez bankası başkanından (kaldırılıncaya veya kapsamlı bir reformdan geçene dek) YÖK ve DİB başkanlarına kadar genişletebiliriz. Gücün tek merkezde toplanmadığı demokratik bir sistemde tüm bu makamlara gelecek kişiler çok önemli yetkiler kullanacaklar. Kritik önemde hizmetler görecekler, siyasal iktidarın parçası olacaklar ve bunun sonucunda siyasal kariyerlerinde ilerleyecekler. KÜRTLER OLMADAN OLMAZ Cumhuriyet dönemi siyasal elitlerimiz arasındaki demokrasi ittifakı denemeleri sadece güven meselesini halletmekte yetersiz kalmadı. Kurucu meselelerimiz arasında yer alan Kürt meselemiz konusunda da ilkesel uzlaşmalar içeremedi. Bu sefer farklı olmalı. Bunun için muhalefetin Kürt Sorunu’nu bir çırpıda çözecek bir çözümde anlaşması gerekmiyor. Öncelikle farklı tanımları olsa da Kürt Sorunu diye bir sorunun varlığını tanımaları ve Cumhuriyet’in ve halkının birliği, ortak egemenliği ve toprak bütünlüğü olmazsa olmazları çerçevesinde uzlaşma temelli çözüm yollarının mevcut olduğunu görmeleri.. Bu yollar mevcut çünkü 21. Yüzyılda farklı bir dünya ve farklı çözüm örnekleri var. Fikirlerine katılmasalar da başta Selahattin Demirtaş ve kayyım atanan belediyeler konularında olmak üzere HDP’li seçmenlerin herkese eşit hukukuna ve iradesine sahip çıkmaları.. Sonra barışı korkulan ve sakıncalı değil kutlu bir emel olarak benimsemeleri.. Sonra da barışa giden yolun, başta halkın hakemliği ve hukuk devleti olmak üzere temel ilkeleri üzerinde anlaşmaları; Yeterli olacaktır. Altılı Masa’da İYİ’nin olması bir dezavantajdan çok avantaj. Kalıcı barış elbette Türk milliyetçilerinin de rızasıyla mümkün olabilir. Hem Türklerin hem Kürtlerin çoğunluğunun benimseyebileceği bir uzlaşma gerektiriyor. Yine Ali’ye katılıyorum.. Meral Hanım’ın son dönemdeki “milliyetçiliği MHP’nin tekelinden koparması” ve “milliyetçi demokrasi arayışı” son derece önemli. Zaten ikimiz de geçtiğimiz dönemde benzer nedenlerle tarihsel ve güncel anlamlarda müspet ve hasmane, otoriter ve demokratik milliyetçilik ayrımları üzerine yazdık. Keza Sayın Ali Babacan ve Deva’nın Kürt meselesi konusunda Altılı masa içinde şu ana kadar en ilkesel çıkışlar yapan parti görüntüsü vermesi, Sayın Davutoğlu’nun muhasebeleri ve vizyon arayışları çok değerli.. Ve tabii Ekrem Bey’in HDP’nin kritik desteğiyle seçilmesi ve sonrasındaki tüm yurttaşları kucaklayan söylem ve ziyaretleri, Kemal bey liderliğindeki CHP’nin Doğu açılımı ve Kürt meselesi konusunda uzun zamandır gözlemlediğim demokratik vizyon ve orta yol arayışları.. Tarihsel önemde. Buradan devam edeceğim. [1] Murat Somer, Return to Point Zero: The Turkish-Kurdish Question and How Politics and Ideas (Re)Make Empires, Nations and States (Albany: State University of New York Press, 2022); “Old and New Polarizations and Failed Democratizations in Turkey,” in Güneş Murat Tezcür, ed. Oxford Handbook of Turkish Politics (Oxford: Oxford University Press, 2020); “Moderation of Religious and Secular Politics, a Country’s ‘Center’ and Democratization,” Democratization 21 (2): 244-267 (2014).