İmamoğlu çok güçlü. Aleyhindeki bütün gerekçeler aslında seçim kazanması için artı puanlar: Karadenizli, müteahhit, futbol seviyor, muhafazakâr bir aileden geliyor, Sünni ve dindar, genç ve yakışıklı. Üstelik dipten geldi ve 4 yıllık İBB Başkanlığını büyük başarıyla yönetiyorDEĞİŞİM ŞART Bu gerçekleri göremeyenlerin değiştirilmesini istemek hakkımızdır. Seçmendeki haklı öfkenin biri defalarca milletvekili listelerinde tepeden inip ne yaptığını bilmediğimiz milletvekilleridir. Teşkilatın güçlendirilmesi, gençleştirilmesi, üye sayısının çoğaltılması şarttır. Onları şimdiki başkan yapar mı? Günümüzün kavgası Kılıçdaroğlu bunca yenilgiden sonra hâlâ koltuğunda oturacak mı? Yoksa yerini İmamoğlu’na bırakacak mı? Kılıçdaroğlu iyidir hoştur ama şimdiye kadar koltuğunu kimseye kaptırmadı. Niyetlenenleri de usta manevralarla yok etti! Umut Oran’ı hatırlatayım, Muharrem İnce’yi hepimiz çok iyi biliyoruz, kendini unutturmadı. (!) İMAMOĞLU’NUN ŞANSI Ama bu kez İmamoğlu çok güçlü. Aleyhindeki bütün gerekçeler aslında seçim kazanması için artı puanlar: Karadenizli, müteahhit, futbol seviyor, muhafazakâr bir aileden geliyor, Sünni ve dindar, genç ve yakışıklı. Üstelik dipten geldi ve 4 yıllık İBB Başkanlığını büyük başarıyla yönetiyor, İstanbul hiç bu kadar çok esere kavuşmamıştı! Ve ilk geldiğinde söylediği çıktı: beni tanımıyorsunuz ama tanıdıkça çok seveceksiniz demişti. Gerçekten şeytan tüyü var, çok sevildi. Güler yüzlü, şirin, sevecen. Güzel bir ailesi var. Eşi Dilek İmamoğlu, akıllı, güzel, zarif ve ikisinin birbirine olan düşkünlüğünü sevgisini sergilemesi herkesin, özellikle kadınların yüreğini sımsıcak yapıyor. Etrafındaki trollerin çokluğuna bakılırsa iktidar tarafından da çok korkulan bir aday. Son kampanyada yüzü aşkı miting yapıp gerçekten bir nefer gibi çalışarak Kılıçdaroğlu’na sonuna kadar destek oldu. Ama şimdi sıra bende diyor ve haksız da değil. KAVGA ÇIKACAK Tabii bu yıllardır çeşme başını tutmuş CHP’li eskiler için kabul edilebilecek bir şey değil. Kanlı çatışmalar olacağı kesin. Seçmenin talebi kabul mu görecek, yoksa sessiz ve sakin ve yumuşak görünüşü altındaki Kılıçdaroğlu, bir kılıç darbesiyle bundan öncekilere yaptığı gibi İmamoğlu’nun da kellesini alacak mı? CHP’nin ayak oyunlarına daha fazla aklım ermez. Murat Karayalçın, Altan Öymen gibi büyük ve akil insanlar devreye girmeli, bu yarış çok kan dökülmeden barış ve akılla ülke yararına sonlanıp asıl kavga iktidarla yapılmalı. Seçmen Rusya’daki gibi bir küser de sandığa gitmezse, RTE, Putin gibi yüzde 25 oyla bile yaşamının sonuna kadar sarayında oturur da seçmeni de Kılıçdaroğlu söz verdiklerini yapmadı ki diye dolaşır ortalıkta!
Gün iktidarla kavga günü, parti içi değil
Kılıçdaroğlu, bir hayal kurdu, yüzde 48 oy aldı. Pek çok yanlış yapıldığını gördük, eleştirmek hakkımız. Değişim istemek hakkımız. Yanlışların düzeltilmesini istemek de hakkımız. Ama bunu yaparken Kılıçdaroğlu’na böyle saldırmak haksızlık. Zaten adamın elinde bir milletvekilliği vardı o da gitti!
Aslına bakarsanız ben de son yenilgiden sonra siyasete küsmüş, ara vermiş ve biraz toparlanmak üzere küçük bir tatile çıkmıştım. Tıpkı yenilen bizim tarafın diğer küskünleri gibi! Herkes kendi hayatına döndü ve günü yaşamaya çalışıyor. Ama olmuyor işte, uzak kalınamıyor. Neden böyle oldu, nasıl olmayabilirdi, şimdi ne olacak, ilerde ne olacak soruları beynimizi kemiriyor.
Önce Kılıçdaroğlu’nun durumuna değineceğim. Siyaset tıpkı futbol gibi, maçı kazanırsan omuzlarda gezdirirler, kaybedersen linç ederler. Hatta daha ileri gideceğim. Nefret ettiğim bir gösteridir: boğa güreşleri. Herkes matadoru tutar. Matador, eşit olmayan bir savaşın baştan galibidir. Boğa elbette ondan daha güçlü ve üstelik suçsuzdur! Sadece canını kurtarmaya çalışır ne olursa olsun kaybedeceği dövüşte.
Ama matador, yardımcılarının ve her türlü aldatmanın sayesinde, halkın çığlıklarıyla coşmuş bir halde boğayı öldürür. Zavallı boğa sırtında kılıçlar, kanları akarak yerlerde sürüklenerek Arena’dan dışarı çıkarılırken hain matador da seyircilerinin “Ole!” haykırışları arasında zafer selamları verir! Ceplerindeki son parayı arena biletine vermiş kalabalık, matadoruna hayran ve zafer sarhoşluğuyla giderken boğa yalnızdır.
Yok bu benzetme uymadı diyebilirsiniz, uysa da uymasa da benim gözümün önünde Kılıçdaroğlu herkesin üzerinde tepindiği, yenilmiş boğaya dönüştü! Yahu üç gün önce baş tacı ediyordunuz? Hepimiz boş bir hayale kapılmış, matadoru yenebileceğini sanmıştık? İkisi arazide etraflarında kimse yokken karşılaşsalar o matador bırak kılıç savurmayı, arkasına bakmadan kaçar boğadan da o kurulu düzende hiçbir şey yapamadı! Kılıçdaroğlu, bir hayal kurdu, yüzde 48 oy aldı. Pek çok yanlış yapıldığını gördük, eleştirmek hakkımız. Değişim istemek hakkımız. Yanlışların düzeltilmesini istemek de hakkımız. Ama bunu yaparken Kılıçdaroğlu’na böyle saldırmak haksızlık. Zaten adamın elinde bir milletvekilliği vardı o da gitti!
BİLİM DE İŞE YARAMADI
Şimdi gelelim ne olacağına ve ne yapılabileceğine. Doğru insanlar, bilimsel yollar, analizler ve veri gerekli. Gerçi bizim ülkede bilim de işe yaramıyor, hani tenceredeki yangın her iktidarı götürürdü? Bizim seçmen tenceredeki yangını umursamadı. Bilimi propaganda yendi. Propagandayı sevmem diyen bir aday adayına o zaman siyaset yapma demiştim. Siyaset propagandasız yapılmaz. Doğru iletişimin her şeyden önemli olduğunu bir kez daha gördük. Kabul edin ki AKP’nin propagandası 6’lı masadan iyiydi. Pazarlama ve reklam uzmanı, gazeteci, akademisyen arkadaşım Fatoş Karahasan’ın saptamalarını aktaracağım: siyaset din gibidir, kısa ve öz mesaj. AKP bunu yaptı: Tek adam, Tek ülke. Büyük Türkiye ve Allah! Kendi seçmenine yetti!
Altılı Masa ne yaptı? Altı siyasetçi. İkisi dışında oy ve taban yok. Seçime üç gün kala bir aday açıklandı. Slogan yerine kalp işareti. Ne şirin! Ama seçim kazandırmaz! Arkadaşım çok haklı: ben de propaganda çalışmış biri olarak devam edeyim. Üç şey söyleyecekti! Adalet yürüyüşü niye tuttu, Hak hukuk, adalet! Bu istek herkesindi. Demokrasi? Çok soyut. RTE yalan söylüyor. Yalan propagandanın bir unsurudur, kusura bakmayın. Seçmen inanıyor, işin kötüsü söyleyen de tekrar ettikçe inanıyor. İnkâr da etmiyor. Altılı Masa’nın kendi içindeki kavgaları da şüphe yarattı. Hele şimdi 16’lı masa kurarım lafı, tepki doğurur! Yanlışa devam mı?