Gülsün Karamustafa

Abone Ol
1969 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinde aldığı eğitim ile mezun olan Gülsün Karamustafa’nın bugüne kadarki yaratım sürecinin geneline bakıldığında güncelliğin en önemli belirleyici unsur olduğu görülür. Önümüzdeki sene gerçekleşecek 60. Venedik Bienali’nin Türkiye Pavyonu’nda Gülsün Karamustafa’nın bienal için üreteceği yeni bir işi sergilenecek. Koordinasyonunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın üstlendiği serginin küratörü ise Esra Sarıgedik Öktem. İlki 1895 yılında düzenlenen Venedik Bienali günümüzün en prestijli çağdaş sanat etkinliklerinden biri olarak kabul ediliyor. 1948 yılından itibaren katılım daveti almasına karşın ekonomik nedenlerle bienalde yer alamayan Türkiye ilk kez 1956 yılındaki organizasyona katılma imkânı buldu. 1962’deki bienalin ardından Sabri Berkel’in özverili çabalarına karşın Türkiye’nin Venedik Bienali ile olan ilişkisi koptu. 1990 yılında Dışişleri Bakanlığı Venedik Bienali’ne katılma talebinde bulundu. 2005 yılına kadar gerçekleşen bienallerin beşine katılan Türkiye’nin sergilerinin küratörü Beral Madra’ydı. Beral Madra küratörlüğü üstlenmekle kalmadı ülke katılımının bütün koordinasyonundan sorumlu oldu. Aynur Gürlemez Arı, “Venedik Bienali’nde Türkiye” başlıklı doktora tezinde gösterdikleri özveri nedeniyle Sabri Berkel ve Beral Madra arasındaki benzerliğe dikkat çekmektedir. (Arı’nın iki sene boyunca Venedik Bienali arşivlerinde yaptığı araştırma çerçevesinde, Prof. Dr. Seza Sinanlar Uslu danışmanlığında 2019 yılında tamamladığı tez Türkiye’nin sanat tarihine son senelerde yapılmış en önemli katkılardan biri olarak değerlendirilebilir. İlgi duyan yayınevleri YÖK’ün veri tabanından teze rahatlıkla ulaşabilirler.) 2007 yılında Dışişleri Bakanlığı İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nı (İKSV) Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nun koordinasyonuyla görevlendirdi. İKSV her bienal için farklı bir danışma kurulu oluşturuyor. 60. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu için Gülsün Karamustafa ve Esra Sarıgedik Öktem’i belirleyen danışma kurulunda İnci Eviner, Özalp Birol, Nilüfer Ergin Doğruer, Milovan Farronato ve Fisun Yalçınkaya yer alıyor. 1969 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinde aldığı eğitim ile mezun olan Gülsün Karamustafa’nın bugüne kadarki yaratım sürecinin geneline bakıldığında güncelliğin en önemli belirleyici unsur olduğu görülür. Sanatçının 1970’li yıllardan itibaren işlediği konular yaşadığı coğrafyadaki değişimlerin içinden beslenir. Türkiye’nin 1960’lı yıllardan itibaren gittikçe yoğunlaşarak yaşadığı kırsaldan kente göç olgusu sanatçının erken dönemlerinin en dikkat çeken konusudur. 1980’li yılların ortasına kadar ağırlıklı olarak figüratif resim yapan Karamustafa göç ile birlikte kentlerde oluşan melez kültüre ilgi duyar. Arabeski ve kitsch’i içeren bu kültür sanatçının bu dönemde oluşturduğu üslubu şekillendirecektir.
Sanatçı 2006 yılında Erden Kosova ile yaptığı bir söyleşide siyasal ilişkileri nedeniyle 1980’li yılların ortasına kadar sanat çevresinde yalnız bırakıldığından, hiçbir sanatçı grubunda yer almadığından bahseder.
Gülsün Karamustafa’nın bu değişimlere olan duyarlılığı hayatını da şekillendirmiştir. Akademi yıllarındaki siyasi faaliyetleri devlet nezdinde sakıncalı biri olmasına yol açar. 1968’de öğrencilerin Akademi’yi işgal eyleminde yer alır. Evleneceği Sadık Karamustafa ile tanışması bu eylem esnasında olacaktır. 1969 yılında açtıkları serigrafi atölyesinde bir yandan profesyonel olarak para kazanmaya çalışırlarken diğer yandan İşçi Köylü Gazetesi’ne, Maden-İş’in yayınına katkılarda bulunup Devrim için Hareket Tiyatrosu‘nun afişlerini basarlar. Gülsün Karamustafa, 1971 Darbesi’nin hemen ardından siyasi nedenlerle aranan birisine yataklık etme suçlamasıyla altı ay İzmit Kadın Hapishanesi’ne kapatılır. Burada yaptığı “Hapishane Resimleri” ilk kez 2013 yılında SALT’ta gerçekleşen “Vadedilmiş Bir Sergi” isimli retrospektifte sergilenir. Sadık Karamustafa da aynı suçlama ile daha uzun bir süre hapse girecektir. Devlet 1986 yılına kadar Gülsün Karamustafa’ya pasaport vermez. Sanatçı 2006 yılında Erden Kosova ile yaptığı bir söyleşide siyasal ilişkileri nedeniyle 1980’li yılların ortasına kadar sanat çevresinde yalnız bırakıldığından, hiçbir sanatçı grubunda yer almadığından bahseder. Gülsün Karamustafa farklı ifade alanlarında ürettiği işleriyle sadece Türkiye’nin değil uluslararası çağdaş sanat ortamının da önde gelen sanatçılarından biri. Dünyanın en prestijli müzelerinde eserleri sergileniyor. Ödüllere layık görülüyor. En önemli sanat yayınlarında resimlerinden, yerleştirmelerinden, videolarından bahsediliyor. Fakat Gülsün Karamustafa’nın en güzel yanı henüz öğrenciyken ve “genç” bir sanatçıyken bu ülkenin meselelerine dair bir şeyler söyleme cesaretini göstermiş olmasıdır. Okuma önerisi: Nermin Saybaşılı; “ATLAS-ÇOCUK/LUK: Gülsün Karamustafa’nın çalışmalarında sanat ile hatıra(t)” https://argonotlar.com/atlas-cocuk-luk-gulsun-karamustafanin-calismalarinda-sanat-ile-hatirat/