Gülçin Sağır yazdı | Vladimir Dudintsev -"Bir Yılbaşı Öyküsü"-nün hikayesine! bir eleştiri
“Dinle, yaşayacak çok az zamanı kalanlar için yaşam daha güzel, daha parlaktır. Sahip olamamak ve istemek, sahip olup da istememekten daha iyidir. (…)[1]
Bir kitabı okumaya başlamadan önce, ilk olarak kitabın arka kapağında yazan o küçük sonsözlere bakmayı her zaman tercih ediyorum. “… Bir gece tenha bir sokakta tek başıma yürüyordum, arkamda ayak sesleri duydum. Daha arkamı dönmeden gelenin o olduğunu anlamıştım…” Sonra düşündüm ve belli ki yazar bizlere bir durum tespiti aktaracak şeklinde bir yorum geliştirdim. Kitabın ön kapağında ise kocaman bir baykuş resmi dikkatimi çekti. Bu yılbaşı öyküsünde demek ki baykuşa da ait bir hikâyenin mevcut olduğunu düşündüm. Ardından ise kitabın “Kültürevi Dizisi” “Gelenek, Dünya Yayıncılıktan” çıktığını fark ettim. Bu aşamadan sonra dikkatimi kitap ile birlikte belirli bir takım başka sorgulamalara da açmış bulundum. Ama bu sorgulamadan hemen önce yazar, Dudintsev’in kim olduğuna dair bir konumlandırma yapmak kitabı da yazarı da daha iyi anlamak açısından önemlidir.
Bir yılbaşı öyküsünün yazarı olan Vladimir Dudintsev, 1918 yılında Ukrayna’nın Kupiansk şehrinde doğmuştur. 1940 yılında ise Dudintsev Moskova Hukuk Enstitüsünden mezun olarak eğitim hayatına önemli bir gelişme kaydetmiştir. Bu yıl aralığı olayların ehemmiyetini anlamak açısından oldukça önemlidir. 1918-1940 yılları arası hem SSCB hem Avrupa hem de Blok ülkeleri için önemli bir aralıktır. Hatırlayacağımız üzere Ekim 1917 sonrasında birçok değişiklik de hemen hemen herkesin hayatında bir sıçrama noktası haline gelmiştir. Fransız ihtilalinin sonra Ekim İhtilali ya da devrimi belki de dünya tarihinin en önemli ikinci “ihtilal gelişimi” olarak karşımıza çıkmaktadır. Hali hazırda 19. Yy.dan itibaren de Rusya İmparatorluğu uzun bir süre ihtilalci ya da devrimci örgütlerin propagandaları ve kitle mücadeleleriyle Rusya’da sosyalist düşüncenin yayılmasına ve ana akım üzerine de sıçramasına sebep olmuştur. Bu durumun en önemli kanıtlarından birisi, 1881 yılında Çar II. Aleksadar’a yönelik olarak düzenlenmiş olan suikasttır. Tüm bunların da yanında I. Dünya Savaşı furyası onun ardından gelen köylü ayaklanmaları, toplu grevler, isyanlar Çarlığın sonunu getirmede etkili olan diğer faktörler olarak karşımızda bulunmaktadır. Sonuç ise hepimizin bildiği gibi Bolşeviklerin iktidara kendilerini taşımaları ve dünya tarihinde ilk kez sosyalist bir devletin kurulmuş olmasıdır. Dudintsev’in 1918-1940 yılları arasındaki yaşamı düşünüldüğünde aklımıza gelen diğer “şey” şu olacaktır. Peki, 1918 sonrasında SSCB’de neler oldu?
Bu soru üzerine karşımıza Şubat- Ekim Devrimi sonrasında SSCB’de yaşanan iktidar mücadelesinin güzergâhının çıktığını bilmekteyiz. 1917 öncesinde Rusya’da Lenin’in dahi öngörememiş olduğu bir devrim meydana gelmiş hem de hızlıca şekillenmiş olan bu devrimde Bolşeviklerin lehine gelişme kaydedilmiştir. Sıklıkla Lenin’in arkadaşlarına devrimden başka bir çare olmadığını belirttiğini zaten bilmekteyiz. Bunun için Lenin’in Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi kitabına bir göz atmamız yeterli.[2] Ama 1917 sonrasında SSCB’nin siyasi biçimlenişi Nisan Tezlerindeki gibi kalmayacaktır. İşte Dudintsev bu yıllar aralığında “var olmuştur”. 1940 yılında okuldan mezun olduktan sonra II. Dünya Savaşı’nın çıkması ile birlikte savaşa katılarak o yıllarda yaşamış olduğu tecrübelerini pratik ile teorinin harmanlandığı bir serüven içine dâhil etmeyi başarmıştır. Savaşın hemen ardından bu deneyimlemesini Dudintsev Komsomolskaya Pravda[3] gazetesinde çalışarak göstermiştir. Burada “barış halleriyle” ilgili “insanların ruh dünyalarını” da konu alan skeçler yazmış ve 1950 yılında Yedi Bogatrys olarak adlandırılan hikâyelerinin bir dizisini yayımlamıştır. 1956 yılında “Yalnız Ekmekle Yaşanmaz” adlı romanı büyük bir yankı uyandırmıştır. Romanını “yabancı sularda barışsever bir gemi olarak” gördüğünü belirtmektedir. Bu noktadan sonra tüm bu yazılarını ve Dudinstev’in söylemlerini incelediğimizde Sovyetler Birliği içinde yaşanan iktidar mücadelelerinin tahlilini de aktardığını belirtmemiz gerekecektir. 1987-1960 yılları arasında da bilim kurgu “Bir Yeni Yıl Peri Masalı” ve 1987 yılında da “Beyaz Cüppeler” adlı diğer eserlerini de kaleme almıştır. [4]
Şimdi Dudintsev’i az çok siyasal alanda konumlandırabilmeyi başarabildiysek, Yılbaşı öyküsüne geri dönelim. Yazının en başında sorgulamış olduğumuz temel noktaya bir daha bakalım. Bir Yılbaşı Öyküsünün[5] Türkçe çevirisini yapmış olan Kültürevi Dizisi- Gelenek kimdir? Ve neden bu öyküyü basmayı tercih etmişlerdir? Kitabın kapağındaki “Baykuş” neden vardır. Kitap içindeki ana mesele de yeri nedir? Kültürevi dizisi için baykuşun siyasal konumu ve önemi nedir? Soruların ilk başta yazıyı okuyanlar için “…garip, tuhaf hatta ilginç” geleceğinin farkındayım. Aslında kitabı ilk elime aldığımda sayfalarını çevirmeden önce bu soruları sormak pek aklıma gelmeyecekti. Ta ki kitabın ilk sayfasını açıp “Bir Yılbaşı Öyküsünü Sunarken…” “Aziz Bey’in Baykuşları” adlı yazıyı okuyunca dek. Kitabın belirli bir kitle örgütlenmesi için içselleştirilmiş bir duruşunun olduğunu anlamamız hemen mümkün. İşte bakın 1995 tarihli “Sosyalist İktidar”[6] Gazetesinin 10. Sayısında yayımlanmış olan “Aziz Beyin Baykuşları” yazının kitabın önsözü haline gelmesi ve yazıyı yazan Kemal Okuyan.
Bu noktada Bir Yılbaşı Öyküsü-nün hikâyesine olan eleştirilerim bu önsöz ile başladı. Elde etmiş olduğum bilgiler sonrasında öğrendim ki kitabın da bir hikâyesinin oluşuydu. Aslında bir dönem Türkiye Komünist Partisi’ne üye olan her yeni üyeye bu kitap bir manifesto niteliğinde okutuluyormuş. Açıkçası şaşırmak ile birlikte neden bu şekilde yaptıklarını sormadım. Neticede belirli grupların belirli manifestoları ya da tüzükleri olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Ama TKP zaten Türk siyasal hareketinde ciddi derecede üzerinde düşünülmesi gereken, yaptıkları ile söylemleri arasında uzun bir süre derin çelişkilere ve tartışmalara giren bir partidir. Parti diyorum çünkü kendilerine parti dediklerini biliyoruz.
Ulus Baker Birikim Dergisinin 1997 yılındaki 103. Sayısında[7] çok yerinde bir makale kaleme almıştır. ÖDP: Parti mi, Hareket mi? İsimli olan bu makalede geçen birkaç noktayı TKP üzerinden de giderek eleştirmek mümkündür. Çok tabi Ulus Baker bir “örgütlü parti” ile bir “hareket” arasındaki farkı ayırt etmemiz gerektiğini belirtmektedir. Baker hareketin bir çıkar grubundan kaynaklanacağı gibi, bir “direncin” dışa vurumu da olabileceğini söyler. Ama parti çok tabi olarak bir çıkar grubuna ya da gruplara yaslanabilir. Ama toplumsal kural olarak “direniş” denilen olay ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Yani Baker’e göre “parti” ve “siyasal örgütlülük” denen şeyleri dışlamaya hiç gerek olmasa da onların bir “direniş” oluşturabileceklerini de düşünmemek gerekmektedir. Çünkü özü itibariyle “direniş” iktidarı amaçlamamaktadır. Direniş, insanların boyun eğme eğdirmeye yönelik tüm tahakküm girişimlerine “karşı” verdikleri cevaptan çok (ki buna muhalefet demek gerekir) bizzat bu tahakküm girişimlerine neden olan özelliklerin toplamı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yani düşündüğümüzde bir parti kendisini “demokratik merkeziyetçiliği” ile “merkezi demokrasi” ile seçmen ve seçenek kotalarıyla yani olsa olsa “temsili” birimleri ile oluşturmaktadır. Temsili olan bir grup ise ister merkezi olsun ister meclis ya da grup olsun Baker’e göre, gerçek güçlere ve “haklılık konumlarına” giderek meşruiyete yabancı kudretlerle iş görme eğiliminde olmaktadırlar. [8]
Aslında parti kavramı Platoncu anlayış içinden gelmektedir. Platoncu anlayışta parti[9] her şeyden önce bir “ideadır”. Yani bir ideanın dışa vurumudur. İdeanın genel tanımı ise kendisinden başka hiç bir şey olmayan, olamayan şey demektir.[10] O zaman parti dediğimiz de aklımıza gelecek olan mefhum bir ideanın kendisini oluşturmaktadır.
Türkiye Komünist Partisi de bu noktada amacını iktidar olma arzusu olarak şekillendirir. Dudintsev’i aktarırken anlatmış olduğumuz 1917 Ekim ve Şubat devrimleri ya da ihtilallerinde Bolşeviklerin direnmiş olduğu bir gerçektir. Yani o zaman Baker’in de belirttiği üzere Bolşevikler bir hareket yani bir direnme mücadelesinde var olmuşlardır. Aynı Türkiye Komünist Partisi’nin tarihini incelediğimizde 1960’lara olan süre içinde bir direnme eylemi ile karşı karşıya olduklarını belirtebiliriz. Bunun en iyi örneğini, belirli bir çıkar grubunun boyun eğmeme biçimi olarak 1930’larda TKP’den ayrılan Kadro hareketi ile görebiliriz. Ayhan Yalçınkaya’nın yürütmüş olduğu tezlerden birinde bu durum çok net olarak belirtilmektedir.
Kadrocular; “Kemalist rejimin elitist karakterini iktidarı paylaşan bir konumda olmadıkları halde- savunarak Türk siyasal yaşamında özgün bir yere sahip olmuşlardır. Kemalist politikalar her iki hareketi de etkilemiştir. Ancak Kadrocular TKP’den ayrılmayı tercih etmişlerdir. Bu nedenle iktidar karşısındaki konumları göz önüne alındığında TKP ve Kadro hareketi bir karşıtlık içerisindedir. Kadrocuların iktidarın korumasında oldukları bir dönemde TKP’liler yasal olmayan faaliyet yürütmek zorunda kalmışlardır. Bu durum ve işçi sınıfı ideolojisine yakın konumları TKP’lileri Kadro-Yön geleneğinden ayırmaktadır. Ancak onlar da modernleşmenin getirdikleriyle barışık olmaktan kaynaklı bir takım çelişkiler yaşamışlardır.”[11]
Bunları değerlendirdiğimizde direnme halinde olan TKP’nin ilk zamanlarda politik hattının bir Kemalizm gölgesi ile baş başa kaldığını belirtebiliriz. 1960’lara doğru Türkiye solu için iki önemli olay ile de bu gölge iyice belirginleşmiştir. Bunlar Rusya’da meydana gelen devrim yani 1917 ve Türkiye ulus devletinin kuruluşudur. Bu iki önemli olay Türk solunun gelişimi aşamasında onların ideolojilere sirayet edecek ve aslında bir karmaşaya da neden olacaktır.
“Kemalist hükümet Türkiye’de komünistlere karşı yoğun bir bastırma hareketi yürütürken komünist hareketin tek önemli dış desteği konumundaki SSCB’yle Kemalist hükümetin arası her zaman -her ne kadar samimiyeti konusunda şüpheler barındırsa ve bir tür idare etme ilişkisi, düşmanın düşmanıyla yürütülen bir diplomasi olsa da- ılımlı bir havada geçmiştir.”
TKP’nin III. Enternasyonal çizgide faaliyet yürüttüğünü belirten Mete Tunçay, 1919’da kurulan III. Enternasyonal, “Kuruluşunu izleyen birkaç yıl boyunca ‘Dünya Devrimi’ni amaçlarken, 1920’li yılların ortalarında Rus Komünist Partisi içindeki hizip mücadelelerinin aracı olduğunu, 1934’ten 1943’teki kapanışına kadar ise, Rus dış politikasının emrine girdiğini belirtmektedir. TKP de politikasını genel anlamda Komintern ekseninde yürütmüştür. [12]
Tüm bunları 1918’den sonra Dudintsev ve TKP’nin durumunu daha iyi resmetmek için aktardım. Aslında uzun uzun bir TKP tarihinden bahsetmek mümkün olsa da değinmek istediğim asıl nokta şudur. Bugün TKP’nin gelmiş olduğu nokta onu direnme odağından uzaklaştırmıştır. Aynı 1918 sonrasında SSCB’de olan olay gibi TKP, şu anda bir sınıfın partisi olmaktan çok uzaktır. Baker’in ÖDP için söylediği “şey” TKP için de geçerlidir. TKP yakın bir gelecekte de “sınıfın partisi” olamayacaktır. Kemal Okuyan’ın ve TKP içinde meydana gelen ayrılıklara ve yazılarına, bildirilerine baktığımızda bunu net olarak görmemiz mümkündür.
İşte Vladimir Dudintsev’in Bir Yılbaşı Öyküsü-nün hikâyesinin resmi tam olarak karşımızda durmaktadır. Kemal Okuyan ve Kültürevi Gelenek dizisine getirmiş olduğum bu eleştiriye elbette ki başka eleştiriler getirilecektir. Ve bu başka eleştirilere de başka eleştiriler. Eleştirinin eleştirisinin eleştirisi gibi… Pek tabi bunu yapmak ya da yapmamak eleştirenlere kalmış gibi gözükmekte. Ama unutulmaması gereken bir şeyi hatırlamakta da fayda var. Dudintsev bu kitapta bir SSCB sonrasında meydana gelen ayrılmalara ve iktidar arzusunda olanlara, direnme eylemi ile karşı gelmekte ve ona dönük olarak bir eleştiri yapmaktadır. TKP bu noktada Dudintsev’in kitabını kendine manifesto edinirken ve her yeni üye geldiğinde bunu onlara okutup her TKP’linin neredeyse baykuşu bir endüstri aracı gibi kullanmasına sebep olurken şunu unutmuşlardır. Manifestoyu bugün yanlış anlaşılmaktadır.
Kitaptan Bazı Kareler
“Yaşam yalnız bir kez yaşamak için verilmiştir. Onu büyük yudumlarla içmek gerek. En değerli olan şeyi yakalayabilmeli insan. Ve neyin en değerli olduğunu ben sana söyledim. O ne altın, ne de çul parçasıdır. Senin yaşamdan büyük haz duymanı istiyorum. Şu anda üzerinde milyonlarca insanın yaşadığı karanlık kıtayı hiç aklından çıkarmamalısın.”
“Biliyor musunuz ki zaman durabilir ya da hızla akabilir! Hiç birisini beklediğiniz oldu mu?
“…daha da yükselmek için sabırsızlanıyordum. Saygıdeğer büyüklerime öykünerek başımı tıpkı onlar gibi dik tutmayı, soruları onların yaptığı gibi yanıtlamayı, kaşlarımı tıpkı onlar gibi yukarı doğru kaldırmayı ve derin düşüncelerin ürünü değerli fikirlerimi açıklarken sesimi onlar gibi kah alçaltıp kah yükselterek söylediklerime önem katmayı öğrenmiştim. Bir şey daha: Pahalı kumaştan yapılmış paltoma özen göstermeyi de öğrenmiştim.”
“Zamanı ve yeteneklerini hovardaca harcayanlar, yaşamın nabzını artıramayanlar baykuşla tanışıyorlar, baykuş da onları ölümle tanıştırıyordu.”
KAYNAKÇA
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, B.S.E. ED. AM Prokhorov (New York: Macmillan, Londra: Macmillan Collier, 1974-1983).
http://www.sovlit.net/bios/dudintsev.html Erişim Tarihi, 19.06.2017.
Melek Zorlu, “Tkp’den Tip’e Sol Kemalizm: Mdd Örneği”, Tez Danışmanı: Ayhan Yalçınkaya, Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006.
Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar Cilt I (1908-1925), (Ankara, Bilgi Yayınevi, 1967).
Milli Kütüphane, Sosyalist İktidar, Yer Numarası: 1979 SA 71.
Platon, Devlet, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 10. Baskı, 2006)
Ulus Baker, Aşındırma Denemeleri (İstanbul: Birikim Yayınları, 4.Baskı 2014).
Ulus Baker, ÖDP: Parti mi Hareket Mi? Birikim Dergisi, Sayı: 103, Yıl: 1995.
Ulus Baker, ÖDP: Parti mi Hareket Mi?, Aşındırma Denemeleri (İstanbul: Birikim Yayınları, 4.Baskı 2014).
V.İ. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Çev. Muzaffer İlhan Erdost (Ankara: Sol Yayınları, 1992).
Vladimir Dudintsev, Bir Yılbaşı Öyküsü, Kültürevi dizisi:4, Gelenek:22 (İstanbul: Dünya Yayıncılık, 3. Baskı Aralık 2001).
[1] Vladimir Dudintsev, Bir Yılbaşı Öyküsü (İstanbul: Yazılama Yayınevi, 4. Baskı, 2007), ss.42.
[2] V.İ. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Çev. Muzaffer İlhan Erdost (Ankara: Sol Yayınları, 1992), ss.240.
[3] Daha fazla bilgi için Büyük Sovyet Ansiklopedisine bakarak gazetenin gelişimi hakkında bilgi edinebilirsiniz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi, B.S.E. ED. AM Prokhorov (New York: Macmillan, Londra: Macmillan Collier, 1974-1983).
[4] Ayrıntılı bilgi için Bkz. http://www.sovlit.net/bios/dudintsev.html Erişim Tarihi, 19.06.2017.
[5] Vladimir Dudintsev, Bir Yılbaşı Öyküsü, Kültürevi dizisi:4, Gelenek:22 (İstanbul: Dünya Yayıncılık, 3. Baskı Aralık 2001), ss.54.
[6] Sosyalist iktidar, 1979’dan 12 Eylül asker darbesine kadar yayımlanmış olan dergidir. İlk sayısı Ekim 1979 yılında çıkmıştır. Aylık olarak yayımlanan dergi 12 Eylül’e kadar toplamda 11 sayı çıkarmış ve 12 Eylül sonrası da toplatılmıştır. Derginin orijinal tüm edisyonları Ankara Milli Kütüphane arşivinde bulunmaktadır. Bkz. Milli Kütüphane, Sosyalist İktidar, Yer Numarası: 1979 SA 71. Dergi 1994’de tekrar yayın hayatına başlamış olup, 2001 yılında isim değiştirmiştir. Dergi ilk olarak Türkiye İşçi Partisi’nin 2. Kongresinde Troçkist-lik suçlaması ile ihraç edilen Yalçın Küçük, Metin Çulhaoğlu, İlhan Akalın ve Mesut Odabaşı tarafından çıkarılmaya başlanmıştır. Sosyalist İktidar, ikinci olarak 1992-1993 yıllarında Sosyalist Türkiye Partisi adını almış ve 11 Kasım 2001’de de Türkiye Komünist Partisi olarak ismini değiştirmiştir.
[7] Ulus Baker, ÖDP: Parti mi Hareket Mi? Birikim Dergisi, Sayı: 103, Yıl: 1995.
[8] Ulus Baker, ÖDP: Parti mi Hareket Mi?, Aşındırma Denemeleri (İstanbul: Birikim Yayınları, 4.Baskı 2014), s.133
[9] Platon, Devlet, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 10. Baskı, 2006), ss.372.
[10] Ulus Baker, Aşındırma Denemeleri (İstanbul: Birikim Yayınları, 4.Baskı 2014), s.135-137.
[11] Melek Zorlu, “Tkp’den Tip’e Sol Kemalizm: Mdd Örneği”, Tez Danışmanı: Ayhan Yalçınkaya, Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006.
[12] Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar Cilt I (1908-1925), (Ankara, Bilgi Yayınevi, 1967).