Güçler ayrılığı ve medya

Abone Ol
sGüçler ayrılığı demişken yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız hareket ettiği ve birbirini denetlediği demokratik devlet ideali olduğunu hatırlatmak isteriz. Medya da bu bağlamda devleti denetlemenin bir aracı olarak görülürdü. Şimdilerde durum pek böyle görünmüyor. Malumunuz seçimlerin kaybedilmesinden sonra Halk TV ve CHP arasında gerginlik çıkmış, iddialar havada uçuşmuştu. En sonunda CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İletişim Koordinatörü Eren Erdem’in Halk TV ile reklam anlaşmasını sonlandırdıklarını açıklaması tartışmaları bir kez daha medya ve siyaset ilişkilerine getirdi. Beklenmedik polemiklerin ardından kimileri bu durumu muhalefet partisinin iktidara özenmesi olarak yorumlarken; kimileri de Halk TV’yi haksız buldu. Muhalefetin medya üzerine kurduğu baskıyı eleştiren bazı gazeteciler, ifade özgürlüğü ve tarafsız habercilik vurgusunda bulundu. Tüm bu gelişmeler objektif gazetecilik tartışmalarını beraberinde getirdi. 2002 öncesi ülkede basının 4. Kuvvet olduğuna inanılırdı. Güçler ayrılığının olduğu demokratik devlet inşasının bir devamı olarak medyanın gücünden söz edilirdi. Güçler ayrılığı demişken yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız hareket ettiği ve birbirini denetlediği demokratik devlet ideali olduğunu hatırlatmak isteriz. Medya da bu bağlamda devleti denetlemenin bir aracı olarak görülürdü. Şimdilerde durum pek böyle görünmüyor. Ancak 2002’den sonrası kademeli olarak basının iktidarları denge ve denetleme işlevini yerine getirmesi bir yana dursun, var olan gelişmeleri aktarması bile sorun olmaya başladı. Güçler ayrılığının ortadan kalktığını söylemek için siyaset bilimci olmaya gerek yok. Dolayısıyla medyanın da propaganda yönünün sivrilmesine şaşmamalı. İster iktidar ister muhalefet güdümlü olsun sıradan halk açısından basın özgürlüğünün önemini bir kez daha çok acı bir biçimde gördük. Buna rağmen siyasilerin söz konusu durumdan rahatsızlık duymayıp bir de reklam anlaşmaları olduğunu fakat feshettiklerini söylemeleri nereden bakılırsa bakılsın basın mensuplarını töhmet altında bıraktı. Yani başka bir biçimde medya yine hedef gösterildi.
Hâlihazırda basın küresel olarak tarafsızlık ya da şeffaf habercilik sınavından geçerken, bu mesleği hakkıyla icra edenlerin direnişini yükseltmek için daha örgütlü ses çıkarmanın önemli olduğunu ve bunu yaparken çağımızın şartlarına göre mücadele strateji ile birlikte basının yeniden denetleme görevini geri kazanmasını sağlayacaktır.
Bu vaziyet karşısında sesini yükselten gazeteciler, son derece haklı. Ancak basının güvenirliğinin küresel olarak sorgulandığı bu dönemde tarafsız gazeteciliği savunmak kolay değil. Gazetecilerin, politik veya çıkar guruplarının sözcüleri olmadığını halka anlatmaları için güncel yöntemler belirlemeleri gerekiyor. Örneğin, kitle iletişim araçlarının propaganda yönünün varlığını kabul ederek bu zehirli durumu nasıl ve neden tersine çevirmek gerektiği üzerine paneller düzenlenebilir. Çünkü yakın tarihte yaşananlar, örneğin Irak işgali öncesi çıkan haberler bize küresel ölçekte de bilginin ne denli manipüle edilebileceğini, uydurma nükleer silah haberleri ile kamuoyunun ne kadar yanlış yönlendirilebileceğini gösterdi. Benzer örnekleri saymak mümkün. Son seçimlerin travmasını, halk olarak hâlâ atlatabilmiş değiliz. Mamafih bu yarılma, Türkiye siyaseti ve yakın tarih ezberlerimizle yüzleşmek ve onları sorgulamak açısından ayna görevi gördüğünü söylemeliyiz. Hâlihazırda basın küresel olarak tarafsızlık ya da şeffaf habercilik sınavından geçerken, bu mesleği hakkıyla icra edenlerin direnişini yükseltmek için daha örgütlü ses çıkarmanın önemli olduğunu ve bunu yaparken çağımızın şartlarına göre mücadele strateji ile birlikte basının yeniden denetleme görevini geri kazanmasını sağlayacaktır.