Derbilerin favorisi olmadığı gerçeği bu sonuçla bir kez daha doğrulandı ama şu da doğrulandı; o da bırakınız Fenerbahçe’yi, dünyanın en zayıf takımıyla oynuyorsanız bile işinizi ciddiye almanız gerektiği gerçeğidir.Böyle bir hareketi, Drogba yapmazdı, yapmadı; Balkanların “öfkeli çocuğu” Hagi yapmazdı, yapmadı. Zaten bu nedenledir ki küllerinden yeniden doğup döndüler ülkelerine. Futbol sahada, futbolcularla oynanır. Polemik yapılacaksa da, tercih edilmez ama kavga edilecekse de sahadaki rakiple yapılır; seyirciyle değil… Bir oyuncuyu yıldızlaştıran futbol yeteneği kadar insani duruşudur da… Galeano, “Bazı yıldızlar düştüklerinde tek parça olarak kalamazlar” diyor; temennim, Mesut’un o hâle düşmemesidir. Gelelim sonuca… Yenmek de, yenilmek de futbolun içindedir. Fenerbahçe’yi kutlayalım; Galatasaray’a da bir sonraki derbiye daha “hazırlıklı” olması gerektiğini hatırlatalım. Sonuç, derbilerin favorisi olmadığı gerçeğini bir kez daha doğruladı ama bir başka şey daha doğrulanmış oldu. O da bırakınız Fenerbahçe gibi bir takımla derbi oynamayı, dünyanın en zayıf takımıyla oynuyorsanız bile işinizi ciddiye almanız gerektiği gerçeğidir.
GS-FB Derbisinin serencamı
Hakem kötü yönetti, kabul ederim ama Galatasaraylı futbolcuların adeta yarışırcasına gol kaçırmasına ne demeli?
Galatasaray derbisini Fenerbahçe kazanınca aklıma şu dizeler takıldı:
“Kim bilebilirdi artık
Yüreklerden kaçan o üzgün
güvercinin
İnanç olduğunu.”
Kimin diye merak ettim; İranlı şair Füruğ Feruhzad’ınmış.
“Maçla ilgisi ne?” diye soracaklar için yazıyorum; Galatasaray takımı, Kerem’in o muhteşem golünden sonra maçı bıraktı.
Neredeyse bütün futbolcuların “yüreklerinden kaçmıştı o üzgün güvercin”; yani bir anda maçı kazanmak için futbol oynamaları gerektiği gerçeğini unutmuşlardı.
O kadar hızla uzaklaşmıştı ki, geri gelmesi, ancak maçın son 10 dakikasında oyuna giren Diagne ile mümkün olabildi.
Galatasaray 16. dakikadan 80. dakikaya kadar amaçsızca oynadı.
FUTBOL AMAÇSIZ OYNANMAZ
Amaçsızlığın simgesi de Morutan’dı!
Ayaklarına bu kadar hâkim bu oyuncunun bir kez bile topu tutamaması ve gol pası dışında bir kez bile işe yarar bir hamle yapmaması başka nasıl değerlendirilebilir ki?
Bu kötü oyuna Fatih Hoca’nın katkısını da unutmak olmaz!
Morutan’ın kumaşı iyi olabilir ama gününde olmadığını anlamak için 64 dakika beklemek mi gerekirdi?
Takım gol atmakta zorlanırken, Fatih Hoca’nın oyuna bir savunma oyuncusu olan Taylan’ı almasıysa bu maçın tuzu biberi niteliğindedir.
Hakem kötü yönetti, kabul ederim ama Galatasaraylı futbolcuların adeta yarışırcasına gol kaçırmasına ne demeli?
Bir yerlerde “gol kaçırma yarışması” mı düzenlenmişti de Galatasaraylılar peş peşe yarışa mı girmişlerdi? Bilemedim?
Hakem Fenerbahçe’nin ilk golünde, İrfan’ın Kerem’e yaptığı faulü görmezden geldi. Diagne’nin faul gerekçesiyle sayılmayan golündeki pozisyonun aynısı birkaç dakika sonra gene aynı noktada, yani Fenerbahçe ceza sahası içinde bu kez Berkan’a yapıldı; onu da görmezden geldi.
Birinde golü iptal eden hakemin diğerinde penaltı verme gereği duymamış olması tesadüf mü acaba?
HAKEM BERBATTI AMA…
Hakem berbattı ama bütün kusuru ona yüklemek, gerçeği gizlemekten başka işe yaramaz.
Kabul edelim ki Galatasaray da kötü günündeydi.
Diagne girene dek topu kalenin içine sokabileceklerine ilişkin inançları kaybolmuştu. O inanç zayıflığıdır ki Fenerbahçe’yi diriltti.
Hakem hataları maçın sonucuna etki etti kuşkusuz ama sonuçta futbol biraz da hatalar oyunudur ve o hataları en az yapan takım, avantajlı olur.
Bu maçta da Fenerbahçe daha az hata yaptı ve 10 kişi kalmışken, bilinçsizce “saldıran” Galatasaray’ı yendi.
Fenerbahçe’nin ilk golü, bariz bir faulden sonra gelmişti; yaşı bir futbolcu için hayli geçkin Mesut Özil’in kendisinden genç futbolcularla birlikte yaklaşık 60 metre koştuktan sonra golünü atması, takdire şayan.
Başlangıcı faul olsa da şapka çıkartılacak bir gol atan Mesut’un daha sonra seyirciyi tahrik etmesi kabul edilemez.