Gölgeler ve çubuklar
Son günlerde Devlet Bahçeli’nin Millet İttifakını tehdit eden dili, benzer biçimde Erdoğan’ın “PKK=Millet ittifakıdır” konuşmaları, Soylu’nun “14 Mayıs darbedir” sözleri dikkatle takip edilmesi gereken konuşmalardır. Kendilerinin değilse bile onların çubuklarını tutanların niyetlerini yansıtıyor olabilir.
Kaç yılıydı hatırlamıyorum ama sanırım 80’li yıllardı. The Year of Living Dangerously (Tehlikeli yaşadığımız yıl) adlı bir film seyretmiştik. Bir Avustralya filmi idi. Ünlü yönetmen Peter Weir’in yönettiği Christopher Koch’un 1978’de yayınlanan romanından uyarlanmış, yine hatırlayabildiğim kadarıyla Endonezya’da Başkan Sukarno’ya yapılan darbe girişimi günlerini anlatan ilginç bir filimdi. Yazıya başlarken neden böyle bir filmden söz ederek başladım diye sorarsanız, bugün yaşadıklarımıza biraz da uzaktan bakmayı öneren filimde geçen bir diyalog yüzünden.
Şöyle ki: Darbenin gerçekleşmekte olduğu gün Jakarta’ya gelmiş olan batılı bir gazeteci (Mel Gibson) orada tanıştığı bir Endonezyalı gazetecinin (Linda Hunt) evine sığınmak zorunda kalır. Dışarıda millet birbirini kırmakta, silahlar patlamakta tam bir kaos hali yaşanmaktadır. İki gazeteci bu iç savaşın nasıl başladığı kimlerin ne istediği gibi konuları aralarında konuşurlarken Linda Hunt bir perdenin arkasına geçer. Bu perde bizim Hacivat-Karagöz oyununun perdesidir ve bizim Hacivat ve Karagöz’ün neredeyse aynısı olan iki figürü perdede oynatmaya başlar. Mel Gibson’a seslenerek şöyle der, “Sizler Batılılar, perdedeki gölgelere bakar olayları öyle anlamaya çalışırsınız, bizler, yani Doğulu’lar ise o gölgelerin arkasındaki çubukları kimlerin tuttuğuna bakarak. Doğu ile Batı arasındaki fark da işte budur”.
Bu sahne, o yıllarda bizde de yaşanan darbe ve sonrasında kafama takılmış bir sahne olmuştu. Sahi bizler sahnedeki aktörlere bakarak mı olayları anlamaya çalışıyoruz, yoksa bu aktörleri kim neden böyle konuşturuyor diye düşünerek mi?
Doğrusu bu ülke hiçbir zaman demokratik bir ülke olmadığından yaşadığımız olayların perde arkalarını hiç bilmiyoruz. Hiç de öğrenemedik. Mesela 60’da 70’de ve 80’lerdeki darbeleri bildiğimiz isimler mi hazırladı yoksa o isimleri öyle karar almaya iten başka birileri de var mıydı? Ya da rahmetli Turgut Özal’ın ölümü sahiden normal bir ölüm müydü, yoksa birileri onun ölmesini mi istemişti?, Ya da 17-25 Aralık olaylarındaki bant kayıtlarını kimler hazırlamıştı? FETÖ darbesi denilen darbe girişimi gerçekten Cemaatin işi miydi yoksa İktidarın yol değiştirmek için gerekli gördüğü bir oyun planı mıydı? Bütün bunlar bence yakın geçmişimizin cevaplanması gereken soruları.
Türkiye bugünlerde yine böyle tarihi bir momentin içinde. Bir yanda hem ekonomik olarak ve hem de baskıyla “dışlanmış” insanlar var. Diğer yanda ise bazı siyasi aktörlerin elinde her yanı yangına dönüştürebilecek meşaleler var!
Doğrusu hatırlatmakta yarar vardır ki AKP eski AKP değildir. AKP başlangıçta, kendini mağdur hisseden insanların mağduriyetlerinin giderilmesi için sarıldıkları bir partiydi. Arkasındaki güçler ise daha çok KOBİ niteliğindeki Anadolulu küçük esnaf ve zanaatkarlarıydı. Fakat şimdi AKP’nin arkasında, neredeyse Cumhuriyet burjuvazisi dediğimiz sermaye kesimlerinden de fazla bir servet birikimini sağlamış sermaye çevreleri var. Her ne kadar “Beşli çete” diye ifade edilmiş olsalar da onlar sadece 5 gruptan oluşmuyorlar. Aksine çok sayıdalar ve çok güçlüler. Kaldı ki bunların güçlenme sürecinde güçlenmiş kendini Müslüman ve Türk milliyetçisi olarak gören kesimler var. O nedenle de AKP siyasetçilerinin arkalarında çubukları tutanların bu güçlü aktörler olduğunu hayal edebiliriz.
Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti devleti de eski devlet değildir. “Eski devlet değil” demekten kastım ise, ceberrutluğu bir yana eski devlet öyle ya da böyle bütün vatandaşlarına eşit muamele etmek zorunda olduğunu hisseden bir devletti. Şimdi ise doğrudan AKP’nin kontrolüne girmiş olarak iktidarın emrinde ve tek yanlı uygulamalar yapan bir devlete dönüşmüş durumda.
Bu iki nedenle son günlerde Devlet Bahçeli’nin Millet İttifakını tehdit eden dili, benzer biçimde Erdoğan’ın “PKK=Millet ittifakıdır” konuşmaları, Soylu’nun “14 Mayıs darbedir” sözleri dikkatle takip edilmesi gereken konuşmalardır.
Kendilerinin değilse bile onların çubuklarını tutanların niyetlerini yansıtıyor olabilir.