Göç Krizinde Muhalefetin İmtihanı: Poker Face AKP

Abone Ol
[1] Yani AKP bir yanda mülteci diyerek evrensel vicdanlara, bir yandan Ensar diyerek İslami hassasiyetlere oynarken resmen sorumluluk almaktan da uzak duruyor. Ancak muhalefeti de ahlâken yargılamak için bu kavramlara başvurmaktan geri durmayan bir iktidarla karşı karşıyayız.[2] Adalet ve Kalkınma Partisi söylemini eğip bükmek konusunda icraatlarından göre çok daha mahir bir parti. Türk ordusunun Kabil Havalimanında yapacağı görevin amacının tartışıldığı, AB ile yapılan geri kabul anlaşmalarına tepki gösterilen bir gündemin sonunda kamuoyunu yurtdışından fon alan STK’lara baskıyı artıracak kararlara hazırlayabiliyor AKP. ABD ile Kabil Havalimanının güvenliği için AB ile Geri Kabul Anlaşması için anlaşıp Batı ile teması kriminalleştirme kabiliyetine sahip, mahir bir iktidar ile mücadele etmek kolay değil. AKP’NİN GERÇEK POLİTİKASI NE? Muhalefetin AKP’nin farklı yüzleriyle aynı anda mücadele etmesi gerekli. Bu açıdan Kılıçdaroğlu’nun açıklamasındaki nüanslara dikkat etmek şart. Öncelikle Türkiye’nin yaşadıklarının ilk başta maruz kalınan değil AKP tarafından tercih edilen şeyler olduğunun anlaşılması gerek. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir politikası var. Ancak bu politika basitçe ifade edilen şeffaf bir yapıda değil. Dış kamuoyuna farklı, AB ülkelerinin idarecilerine farklı, kendi iç kamuoyuna farklı, muhalefete farklı, ekonomik yandaşlarına farklı, sığınmacılara karşı farklı yansıtılan bir politika ile karşı karşıyayız. AKP gerçeği kaygan ve biçimsiz, amorf halde duruyor karşımızda. Bir yandan sığınmacılara yaklaşık 50 milyar dolar harcadığını iddia edip bir yandan da Suriyeliler, Afganlar olmasa Antep Sanayisinin çökeceğini iddia eden bir aktör AKP. İşte bu alışılmış ve içselleştirilmiş çelişki içinde bulunduğumuz durumu ortaya koyuyor. Merkel’in yönlendirdiği AB ile Geri Kabul Anlaşması yapan; 2020 Mart’ında Suriyeli sığınmacıları adeta Yunanistan sınırına süren de AKP hükümetiydi.[3] Covid19 salgınının “resmen” Türkiye’de ortaya çıkmasından önceki günlerde Meriç nehrinden karşı kıyıya geçmeye çalışan Suriyeli vs. sığınmacıları izliyorduk. O günlerde Meriç’i geçtiğini iddia ettikleri sığınmacıları sayıp sınıra takviye polis birlikleri sevk edenler bugün kolaylıklar vicdani argümanlar kullanabiliyor. “Vizesiz Avrupa” müjdesiyle ilan edilen “Geri Kabul Anlaşması” Türkiye’nin AB sürecindeki en büyük geri adımı oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi bu anlaşma sayesinde AB ile Türkiye ilişkilerinde insan hakları, demokrasi gibi başlıkların önemini azaltıp Türkiye’yi AB dışı bir ülke olarak tanımlayarak; iktidarı üzerindeki baskıyı azalttığı gibi AB ile ilişkilerden Türk halkının memnuniyetsizliği pahasına nemalanmanın da yolunu bulmuş oldu. AKP’nin çelişkileri yönetme becerine cevaz veren etmenlerden bir tanesi ise muhalif siyasetçilerin ahlâki üstünlüğü AKP’ye kendi elleriyle teslim edecek şekilde açıklamalarda bulunması. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kentte yaşayan Suriyelilere dair yaptığı ayrımcı açıklamalar ise konunun odağını saptırıp AKP’ye yıllardır oynadığı sahte ahlâki tiyatro için alan sağladı. 10 senedir yoğun olarak süren sığınmacı konusunda bugün itibarıyla elimizde sağlıklı veriler dahi yok.[4] Özcan’ın yaptığı gibi göçmenleri hedef alan açıklamalar; AB’yi ve AKP hükümetini dolaylı olarak koruyan, kendileri ahlaken sorunlu politikalar uygulayan bu yapılara ahlâki üstünlük armağan eden vesileler olacaktır. KONTROLSÜZ GÖÇ BİR TERCİH Kontrolsüz göçün de bir hükümet politikası olduğu unutulmamalıdır. AKP’li sözcülerin muhalifleri göçe iten açıklamalarını, bu açıklamaların Türkiye’yi Venezuela ya da Rusya gibi muhalefetin ancak sürgünde yapılabileceği bir ülkeye döndürme hedefiyle yapılabilmiş olabileceğini de göz önünde bulundurmalıyız. Ayrıca AKP’nin mevcut İstanbul için verimli olmayan, zarar eden ve edecek olan mega/çılgın projelerini kontrolsüz göç sonrasının 30-40 milyonluk İstanbul’unda ekonomik hale getirme arzusunu da taşıyabileceğini düşünmeliyiz. Tayyip Erdoğan’ın sürekli tekrar ettiği -natalist- “en az üç çocuk” politikası da Türkiye’deki ekonomik ve sosyolojik gerçekler karşısında başarısız olmuştur. Yine AKP’nin kontrolsüz göç politikası başarısız natalist ajandanın alternatifi olarak da görülebilir. Bunların yanında AKP’nin Arap baharı sonrasında kendisine ideolojik olarak yakın gördüğü yapıları destekleme politikası da geçen 10 senenin ardından başarısız olmuştur. Bu başarısızlığı kompanse edip başarısız olan yapılarla ilişkisini tahkim etme aracı olarak AKP’nin kontrolsüz göç politikasını kullandığı söylenebilir. AB’nin de kendi ahlaki, sosyal yükünü Türkiye’nin sırtına düşük bir meblağ karşılığında yüklemekten memnun olduğu unutulmamalıdır. Avrupa Birliği içinde Erdoğan’a karşı en sert söylemlerde bulunan isimlerin bir yandan Erdoğan ile işbirliğini de en önde savunan kişiler olması asla tesadüf değildir.[5] AB ile AKP arasındaki bu kirli ittifakı ilan etmek muhalefetin ve muhalefet kamuoyunun daima ilk gündemi olmalıdır. ---- [1] qha.com.tr/haberler/politika/goc-ve-uyum-konulu-toplantida-turkiye-deki-goc-olgusu-anlatildi/310229/ [2] www.sozcu.com.tr/2021/gundem/akpli-ozhasekiden-gocmen-cikisi-sanayiyi-onlar-ayakta-tutuyor-6558729/ [3] www.youtube.com/watch?v=Xy5hB9TFdrg&list=PL_3H97kZKVHJNi3tDoOS9LXEf9wuM5A8R&index=1 [4] https://www.politikyol.com/imamoglu-istanbul-16-milyonu-askin-multeci-ve-gocmen-nufusuna-sahip/ [5] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56682760