Loading...
- Kapsayıcı hegemonya girişimi dönemi
- Dışlayıcı hegemonya dönemi veya otoriterleşmenin hız kazandığı dönem
Tüm bu parametre ve göstergeleri topladığımızda “ileri demokrasi”, “ılımlı İslam”, “Büyük Ortadoğu Projesi”, “yeni Osmanlı” gibi iddialı başlıklarla başlayan yeni rejim inşası süreci, hegemonya stratejisinin iflasıyla sürdürülebilir olmayan, şahsa indirgenmiş ve suni teneffüsle yaşatılan bir otoriter iktidara dönüştüGezi’den sonra iktidar açısından yeni açılan sayfa eski dönemin ortaklarından kurtulmayı da zorunlu hale getirdi. Gülen örgütlenmesiyle kurulan ittifak tamamen sona erdi ve 17-25 Aralık operasyonlarıyla iktidarın iki ayağı arasında yaşanan savaş ayyuka çıktı. 2014’te muhalefet, kendi hataları ve yanlış aday tercihinin de büyük katkısıyla önce yerel seçimleri, sonrasında da cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetse de 7 Haziran 2015’te AKP resmen iktidardan düştü. 7 Haziran’a giden süreçte PKK ile kurulan “Çözüm Süreci” masası da devrildi. 1 Kasım 2015’te yüzde 49’la yeniden iktidara geleceği süreçte Erdoğan güvenlik politikalarına dayalı baskıcı iktidarı için gerekli müttefiklerini de milliyetçi çevrelerde buldu. Daha açık ifade etmek gerekirse, Erdoğan iktidardan düştü ve güvenlik bürokrasisini de içine alan eski “vesayetçi güçler”in bir kısmının desteğiyle zor kullanılarak yeniden iktidara taşındı. 2013 Haziran’da başlayan çöküş sürecinin ilk aşaması 7 Haziran 2015’te tamamlanmış oldu. 1 Kasım 2015’te başlayan ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle doruğa çıkan ikinci aşama da aslında 2017 referandumunda tamamlandı ancak görünmez eller yine devreye girdi ve milyonlarca mühürsüz oy geçerli sayılarak sandık sonucu değiştirilmiş oldu. 2013 sonrasında seçimlere sık sık gayrimeşru yollarla müdahale edilmesi, seçim kazanmak için halkın rızasını alma yönteminin artık yetersiz kaldığının göstergesidir. 2013 zamana yayılan bir çöküştür dememin nedeni de burada saklı. Erdoğan kurumları çökertmeyi başardı ancak yerine şahsi varlığından bağımsız bir sistem kuramadı. Önce geniş çeperdeki ortaklarını, sonra da parti içi ortaklarını tasfiye etmek zorunda kalması otoriter iktidarının giderek şahsına ve dar çevresine indirgenen kadük bir yapıya dönüşmesine yol açtı. Bugün kavramların gelişigüzel kullanılması nedeniyle bu iktidar ağından sıklıkla “rejim” diye bahsetsek de ortada Erdoğan’ın kurup işletebildiği bir rejim olmadığını tespit etmemiz gerekiyor.[1] AKP iktidarı olarak başlayıp “Saray iktidarı”na dönüşen bu yapının özerk, işlevsel kurumları yok, öngörülebilir bir hukuk sistemi yok, hatta kendi yaptığı yasaları uygulama kabiliyeti bile yok. Kamu yönetimi süreçleri genelge dediğimiz “fermanlara” indirgemiş durumda. Rasyonel karar alma mekanizmaları önemli ölçüde çöktüğü için bir gece yayınlanan genelge ertesi sabah iptal edilebiliyor. Kurumların çöküşü ve Saray’ın bir rejim tesis edemeyişi ekonomik göstergelere de yansıdı. Ekonomik büyüme 2018’e kadar devam etse de bürokratik ve siyasi çöküşe paralel olarak finansal istikrarsızlık 2018’den itibaren bir krize dönüştü ve giderek derinleşerek kalıcılaştı. AKP iktidarının kendinden önceki döneme ilişkin çarpık bir algı yaratmak amacıyla kullandığı karneyle gıda dağıtımı ve kuyrukları 2019’da tanzim satış uygulamasının hayata geçmesiyle gerçek oldu. Ekonomide çarkların dönmesini tamamen dış kaynak girişine endeksleyen yönetim anlayışı nedeniyle ülke piyasası küresel sarsıntılara karşı fazlasıyla savunmasız hale geldi. Buna Batı’yla yaşanan flörtün sona erip çatışmaya girilmesi de eklenince iktidar, sistemin devamlılığı için kara paraya daha fazla bağımlı hale geldi. Devletin milyarlarca dolarlık döviz stoku, kamu bankaları eliyle yapılan karanlık operasyonlarla yok edildi. Dünyadaki otoriter rejimlerle ilişkiler güçlendi. Devlet kisvesine bürünmüş irili ufaklı mafya ağları iktidarın ayrılmaz parçaları oldu. 2019 yerel seçimlerinde iktidarın can damarı diyebileceğimiz İstanbul ve Ankara’nın muhalefete geçmesiyle mafyatik rant ağlarını besleyen kamu olanakları daralmış oldu. Sedat Peker’in 2 Mayıs 2021’de başlayan ifşaları, bu mafyatik yapının çöküşünün güçlü bir emaresiydi. Tüm bu parametre ve göstergeleri topladığımızda “ileri demokrasi”, “ılımlı İslam”, “Büyük Ortadoğu Projesi”, “yeni Osmanlı” gibi iddialı başlıklarla başlayan yeni rejim inşası süreci, hegemonya stratejisinin iflasıyla sürdürülebilir olmayan, şahsa indirgenmiş ve suni teneffüsle yaşatılan bir otoriter iktidara dönüştü. Gezi’nin önemi, işte bu dönüşüme olan katkısında yatıyor. Erdoğan’ın Gezi’nin üstünden 9 yıl geçmesine karşın koltuğunda oturmaya devam ediyor olması, AKP’de cisimleşen siyasal İslam’ın rejim projesinin ölü doğmuş olduğu hakikatini değiştirmiyor. Türkiye'de ve Ortadoğu genelinde İhvan projesi çöktü. Toplumun çoğunluğu ve yeni kuşaklar, AKP’nin sosyolojik ve kültürel dönüşüm projesine direnç gösterdi, hatta tam aksi eğilimler güç kazanmaya devam ediyor. Gezi’nin açtığı yarıkta, Erdoğan sonrasını inşa edecek potansiyel demlenmeye devam ediyor. Bu yazının sınırlarını aşacağı için şimdilik daha fazla ayrıntıya girmiyorum. İlerleyen haftalarda zaman zaman yine bu konu hakkında yazmaya çalışacağım. --- [1] Bu konudaki kavram karmaşası hakkında bir tartışma için Prof. Dr. Murat Somer’in makalesini öneririm: “Siyasal Rejim Nedir Ne Değildir?: Kavram Karmaşası Kademeli Otokratikleşmenin İçsel Bir Mekanizması Olabilir mi?”(What is Political Regime and What is It Not? Can Conceptual Confusion be an Endogenous Mechanism of Incremental Autocratization?), Toplum ve Bilim 158: 6-26 (2021)