Loading...
Mayıs 2022 itibarıyla atmosferdeki karbondioksit miktarı 421 ppm düzeyine ulaşmış. Sanayi devrimleri öncesindeki miktar 6.000 yıllık insanlık tarihi boyunca 280 ppm civarında sabit olarak kalmış.Hawaii Adaları’nda Mauna Loa adlı gözlemevi gezegenin milyonlarca yıldır görmediği bir şeyi tespit ediyor. Mayıs 2022 itibarıyla atmosferdeki korbondioksit miktarı 421 ppm düzeyine ulaşmış. Sanayi devrimleri öncesinde atmosferdeki karbondioksit miktarı 6.000 yıllık insanlık tarihi boyunca 280 ppm civarında sabit olarak kalmış. Dünya gezegeni 4.5 milyar yıldır yaşayan bir organizma. İnsanın sebep olmadığı değişimleri çokça yaşadı. Karbondioksit miktarının 400 ppm üzerine çıktığı dönem, bundan 4.1 ila 4.5 milyon yıl öncesine, Pliyosen Evre’ye denk geliyor. O dönemde, Dünya’nın ortalama deniz seviyesinin bugüne göre 16.2 metre daha yüksek olduğu tespit edilmiş. Sanayi devrimleriyle başlayan ve 20. yüzyılda insanlık tarihinin görmediği boyutlara ulaşan sanayi atığı giderek artıyor. 2021 yılı itibarıyla, insanın sebep olduğu sera etkisi yaratan gazların salımı nedeniyle atmosferin ısı tutma özelliği 1990’a göre %49 oranında artmış. Aradan geçen süre sadece 31 yıl ve artış oranı %49! Doğanın kendi sağlığı çerçevesinde sunabileceklerinin sınırı var. Stockholm Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışma bu sınırları tanımlamaya çalışıyor. Dokuz adet kıstasa göre karamsar bir manzara ile karşılaşılıyor. Doğanın katledilişi ile 500 canlı türü yok olma noktasında. Doğa bilimlerinin yukarıda ortaya koyduğu veriler ekonomi adı verilen topun çevre ile ilişkisinin bir süre sonra sürdürülemez bir noktaya ulaşacağını anlatıyor. Gayrisafi milli hasıla (GSMH) ile ekonominin sadece üretim ve büyüme performansı ölçülebiliyor. Yani, bir ekonominin her yıl ne kadar mal ve hizmet ürettiği GSMH ile anlaşılıyor ama bu hesabın içinde 2010’da Meksika Körfezi’ni büyük bir çevre felaketine sürükleyen Deepwater Horizon petrol platformu kazasının enkazını toplamak için yapılan harcamaların faturaları da var. GSMH içinde çevre ile ilgili hiçbir ölçümleme yok. GSMH, vazgeçilemeyecek bir gösterge ama insanlığın geldiği noktada başkaca ölçümleme araçlarına ihtiyaç bulunuyor. Ana akım iktisadın anlayışı ve kapitalizmin 20. yüzyıl ve sonrasında kaydettiği gelişmeler sadece GSMH ile ölçümlenen büyümenin de bir gün mümkün olamayacağını anlatıyor. Tarih, inovasyonun ilerleme kaydetmekte zorlandığı dönemlerde ekonominin yaşadığı yıkımlardan çıkarken kendini yeniden yaratmakta zorlandığını anlatıyor. Ancak, çevre ile ilgili sorunlar konuya bambaşka bir boyut kazandırıyor. Eşik aşıldı. Gelinen noktadan dönüş mevcut kapitalist anlayışla mümkün değil. Gezegenin zengin kuzeyi ile fakir güneyi arasındaki eşitsizlikler gezegeni kurtaracak bir yeni düzen anlayışını kuzeyin ortaya koyması gerektiğini anlatıyor. Fakat bu, maalesef imkan dahilinde gözükmüyor. Ütopik ama Einstein’ın bir Dünya hükümeti hayalinden başka çare kalmadı gibi. Çevre, ulusal düzeyde ele alındığı sürece ne çevre kurtulabilecek, ne de ekonomilerde sürdürülebilirlik mümkün olacak. İnsanlığın yarattığı ekonomi adlı mekanizma ile çevreden aldığı kaynakları giderek artan miktarda atık olarak çevreye iade etmesi artan nüfustan ve nüfustan da büyük oranda büyüyen ekonomiden kaynaklanıyor. Nüfusun da, ekonominin de küçülmesinden (de-growth) başka bir yol yok gibi gözüküyor. Gerçekleşeceğini düşünmüyorum ve buna çok karşıt görüş de var ama galiba gerçekten başka çarenin kalmadığı bir eşikte insanlık. Büyüme olsun, herşeyi etkin piyasa çözsün anlayışına katılmıyorum. Yenilenebilir enerjilerin ve atık yönetimi teknolojilerinin bu olağanüstü çevre bozulmasını durduracak noktaya ulaşacağını ve tüm Dünya ülkelerine yayılabileceğini düşünmüyorum. Teknoloji üreten şirketlerin tekelleşme eğilimlerinin güçlendiği bir dönemde her sorunun çözümü piyasadan nasıl beklenebilir? Sorun, küresel boyutlu devlet müdahaleleri ve regülasyonlar yoluyla belli bir çözüm noktasına getirilebilir. Gün gelir, insanlık çaresiz kaldığı noktada küresel bir sistem değişikliğine gitmek zorunda kalabilir. Farklı ideolojik yaklaşımlara açık olma zorunluluğu giderek daha fazla ortaya çıkıyor. Henüz oradan çok uzaktayız ama iş işten geçiyor. Belki de geçti.