Geçiş süreci-3

Abone Ol
AKP iktidarının dünyada eşi olmayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi projesi Türkiye’nin geleneksel anayasal kurumları ve siyasal yapısını çökertti. Yeni gelen hükümet, erkler ayrılığını sağlamak ve demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek için ne yapmalı? Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu yazdı.

Loading...

Seçime kadar (1) ve Anayasa değişikliği öncesi (2) geçiş dönemleri, Anayasa değişikliği sonrası ve demokratik rejime geçiş (3) süreci ile tamamlanacak. Bu sürece ilişkin öngörüler, 2023 seçimleri sonuçlarına göre değişecek. Bu çerçevede şu iki sorun öne çıkıyor: uyum yasaları ve yeni bir seçim gerekip gerekmeyeceği.  -Uyum Yasaları: Anayasa değişikliği ve değişikliğin yürürlüğe giriş tarihi arasında süre kaydı var mı?  GPS’ye ilişkin Anayasa değişikliği, uyum düzenlemelerini gerekli kılacağından, değişiklik tarihinden sonraki bir tarih, geçici madde ile yürürlüğe giriş tarihi olarak öngörülebilir. Bu amaçla 1 yıl makul süre olarak kabul edilebilir. Demokratik parlamenter sistem inşası için yapılacak Anayasa değişikliği, köklü bir değişiklik olmanın ötesinde, yasal düzlemde 5 yılda yaratılan “mevzuat enkazı”nı ayıklamak, hiç de kolay değil. Yasama çalışmalarında süreden çok, uyum düzenlemeleri, parlamenter demokratik sistemin inşasını öngören yeni anayasal düzenin etkililik ölçütü olacaktır. - GPS’ye geçiş için seçimleri yenilemek gerekir mi, yoksa Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi yeterli olur mu? Otoriter bir yönetim öngören anayasal kurguyu sona erdiren ve demokratik rejim inşasını amaçlayan bir anayasal düzenin yürürlüğe konulması, ancak bu amaca özgü seçimlerin düzenlenmesi ile mümkün olabilir. Bununla birlikte, 2/3 nitelikli çoğunlukla Anayasa değişikliği yapan türev kurucu iktidar iradesi veya 3/5 çoğunlukla değişiklik yapıldıktan sonra halkoyu tarafından kabul edilmesi durumunda seçmen iradesi, aslında yeni anayasal düzene gösterilen rıza olacağından, yürürlüğe girmesi için yeniden seçim düzenleme zorunluluğu bulunmamakta. Denge ve denetim düzenekleri, uyum yasaları ve iktisadi istikrar, demokratik düzenin öncelikleri olmalı Geçiş döneminde sağlanan uzlaşma ölçüsünde, “yeni düzeni” kurma olasılığı yükselir. Anayasal denge ve denetim düzeneklerinin tesisi, yeni siyasal düzenin –iktisadi alan dahil- büyük yasaların 28. Yasama döneminin sonuna kadar tamamlanması, demokratik hukuk devletinin temel taşları olarak öngörülebilir. Bunda itici güç, 2021’den itibaren ortak söylem, eylem ve işlemlerin yarattığı demokratik kültürdür.
  1. Anayasal denge ve denetim düzenekleri, hukuk devleti ölçütleridir
  • Yasama, yürütme ve yargı erkleri içinde denge ve fren düzenekleri,
  • Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında denetim ve denge düzenekleri,
  • Üç erk ve düzenleyici-denetleyici kuruluşlar arasında denge ve fren düzenekleri,
  • Merkezi ve yerel yönetimler arasında görev ve yetki ayrımı ilkeleri,
  • Anayasa ve uluslararası hukuk arasındaki ilişkilerde hak ve özgürlükler bakımından “maksimum standart” ilkesi,
  • Devlet için “erkler ayrılığı”; toplum için ise, “hak ve özgürlüklerin bölünmez bütünlüğü” ilkesinin gözetilmesi.
  1. Uyum yasaları, Anayasa’nın etkililik ölçütüdür
Uyum yasaları için öngörülen makul süre içinde düzenlemeler, anayasa değişikliğini türev kurucu iktidar olarak gerçekleştiren TBMM tarafından yapılmalı.  Anayasal düzeni uygulama ve etkili kılmanın biricik aracı olma özelliğiyle de uyum yasaları yaşamsaldır.
Türkiye’de iktisadi istikrarı sağlamanın ön koşulu, bütün yetkileri tek kişide toplamaktan vazgeçip, yetkileri farklı kişi, kurul ve kurumlar arasında paylaştırmaktan, denge ve denetim mekanizmalarının oluşturulmasından geçer.
Hukuk devletinin inşası için, yargı erkine ilişkin kapsamlı çalışmalar, geçiş döneminin öncelikleri arasında yer almalı. Yargı güvencesine yönelik yasal çalışmaların yanı sıra, nitelikli hukukçuya duyulan ihtiyaç, yargı sorunlarının hukuk fakültelerinden itibaren sav+savunma+hüküm zincirinde ele alınmasını gerekli kılar. Bu nedenle bağımsız ve tarafsız yargı gerekleri yalnızca anayasal kural ve kurumlarla karşılanamayacağından, güçlü bir hukuk formasyonu almış adayların mesleğe girişi de nesnellik ve saydamlık ilkeleri gereklerine uygun olarak sağlanmalı. Hukuk ve liyakat yasası, meslektekiler için de gereklidir. Öte yandan, kaldırılan anayasal kurumların, kuralların ve ilkelerin uygulamaya geçirilmesi, yalnızca Anayasa değişiklikleri ve yasalarla sağlanamayacağından, hukuk devleti inşası için anayasa ve siyaset biliminin gerekleri doğrultusunda uygulama ve alışkanlıkların yerleştirilmesi de önem taşımaktadır. “Yöneten ve yönetilenlerin hukukça yönetim bakımından eşit” olmaları ilkesi ile tanımlanan hukuk devleti, devlet örgütünün erkler ayrılığı ilkesine dayandığı, hukuki yapılanmayı normlar hiyerarşisinin belirlediği anayasal yapıda gerçekleşeceğinden, yeni anayasal düzende hukuki güvenlik ilkesi belirleyici olacaktır.
  1. İktisadi İstikrar için, hukuki güvenlik ortamı gereklidir.
Hukuki güvenliğin olmadığı bir devlette iktisadi güvenlik ve istikrarın da olmayacağı, 2017 Anayasa kurgusu ile kanıtlandı. Bu nedenle, demokratik parlamenter rejim için anayasa gündemi karşısında, “Yurttaşın mutfağındaki yangını nasıl söndürülecek, hayat pahalılığı nasıl önlenecek?” vb. sorular ve sorunlar, demokratik hukuk devleti gereklerinin uygulamaya geçirilmesi ile karşılanmış olacak. Şöyle ki; Devlet yönetimi, hukuk ve iktisat arasındaki ilişkinin merkezinde yer alır. Son on yıllarda, özerk ve uzman denetleyici ve düzenleyici bağımsız idari birimlerin yaygınlaşması ile yürütme organı, yeni kurumlar ve kurallar ile çerçevelendi. Böylece, yasama karşısında güçlenen yürütmenin, kamu yönetimi üzerindeki tekelci yetkisinde esnetmeler oldu. Ne var ki, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) kurgusunda uzman ve özerk düzenleyici birimler, ya tasfiye edildi (DPT gibi) ya da tek kişinin keyfi tercihleri nedeniyle işlevlerini göremez hale geldi (TCMB gibi). İktisadi sefalette, hukukun çökertilmesi aracılığıyla keyfi yönetimin payı belirleyici olduğuna göre, işe hukukun inşası ile başlamak gerekir. Hukuki güvenlik, ancak siyasal sistemin demokratik hukuk devleti gerekleri ekseninde yeniden yapılandırılması ile sağlanabilir. Şu hâlde Türkiye’de iktisadi istikrarı sağlamanın ön koşulu, bütün yetkileri tek kişide toplamaktan vazgeçip, yetkileri farklı kişi, kurul ve kurumlar arasında paylaştırmaktan, denge ve denetim mekanizmalarının oluşturulmasından geçer. Demokratik hukuk devleti kurumları, kuralları ve değerleri, ulusal ölçekte uzmanlık ve bilimsel ölçütlere uyulmasını gerekli kıldığından, iktisadi düzen ve güven, ancak hukuk güvenliğinin geçerli olduğu bir siyasal yapı ve toplumsal yaşamda geçerli olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin etkileme gücü biricik olup, demokratik Cumhuriyeti kurmaya elverişli bir anayasal düzeni inşa etmek ve işletmek, bölgesel ve uluslararası güç dengelerini değiştirecek potansiyele sahiptir.
Bu anlayışla yapılacak düzenlemelerde, iktisadi özgürlüklerin de anayasal güvenceleri gözetilmelidir. Piyasa ekonomisinin geçerli olduğu devletlerde düzenleme, denetleme ve yaptırım kayıtları altında girişim özgürlüğü, anayasal güvencelerden yararlanır. Ne var ki, 27. Yasama döneminde yapılan yasal düzenlemeler, ‘çalışma hakkı’ (md.49) ve ‘çalışma ve sözleşme hürriyeti (md.48) ihlâlleri ile bezeli. Bu nedenle Türkiye’de ekonomik kamu düzeni sağlanamamakta yürürlükte olan ise, neo-liberalizm değil, bir yandaş kayırma ve yağma düzensizliğidir. Güncel örnek: 7350 sayılı yasa ile “özelleştirme sözleşmelerindeki süreler sonunda, özelleştirme öncesindeki hukuki statülerini tekrar kazanacak olmaları sebebiyle yeniden özelleştirme uygulamalarının konusu olabilecek limanların, özelleştirme sözleşmelerinin sürelerinin uzatılmasını öngör”en kuralı Anayasa Mahkemesi esastan iptal ettiği halde, aynı konuda yeniden yasal düzenleme, Anayasa md.48 yok sayılarak girişim özgürlüğünün yadsınmasıdır. Yine, kamulaştırma, devletleştirme ve özelleştirme, Anayasa’nın en çok ihlâl edilen maddeleri arasında yer almakta. Tarım arazileri ve kıyılar, resmi işlemler yoluyla tahrip veya yok edilmekte, doğal kaynaklar yağmalanmakta; kamu hastaneleri, özel hastaneleri teşvik nedeniyle atıl hale getirilmekte; iktisadi kamu işletmeleri özelleştirme adı altında satılmakta. Bunlar ve başkaca, ulusal ekonominin gereklerine ve kamu yararına aykırı sistematik tercihler ve uygulamalar, Türkiye ekonomisini tamamen dışa bağımlı kılmış ve çöküşün eşiğine getirmiştir. Demokratik hukuk devleti Anayasası, kurum ve kuralları ile iktisadi istikrarı da sağlayacak. Bu, yalnızca kamucu ve planlı ekonomi politikalarını uygulamaya koymak veya sosyal devlet gereklerini olanak ve fırsat eşitliğini sağlamaya yönlendirmekle değil, bütçe hakkından kesin hesap komisyonuna kadar TBMM’nin özerkliğinin sağlanması ve stratejik planlama örgütünden Sayıştay’a kadar uzanan kurumlar bütününde mümkün olacaktır. Cumhuriyet’e dönüş ve demokratikleşme, emsalsiz etki yaratacak Üç kıtayı kucaklayan bir imparatorluğun ardından ulus-devlet anlayışı ve dünyevi hukuk temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, zengin bir demokratik devlet deneyimine sahip. Anayasal denge ve denetim düzenekleri eşliğinde TBMM önünde sorumlu hesap verebilir bir hükümeti kaldırmanın ötesinde, bütün yürütme ve devlet yetkileri ile yetinmeyip, parti başkanlığını da üstlenen Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti kamu tüzel kişiliğinin temsilcisi değil, ‘kişi+parti+devlet’ birleşmesi sürecinin öncüsü oldu.
Millet masası, hukuk yoluyla demokrasiyi yeniden inşa ederken, aslında Cumhuriyet’in özüne dönüşü de sağlamalı.  Bu nedenle, 2023 seçimleri, 2. Yüzyıl için belirleyici olacaktır.
Bu nedenle amaç, yalnızca yoksulluk ve adaletsizliği kalıcılaştırmış bir iktidarı değiştirmek  (siyasal münavebe) olmayıp, hukuk yoluyla demokrasi inşasıdır. Şu hâlde, “insan haklarına dayanan laik ve demokratik sosyal ve çevresel hukuk devleti” gereklerini uygulamaya geçirecek bir anayasal düzeni kurmak, ana hedeftir. Böyle bir düzenin, Cumhuriyet’in 100. Yılından itibaren kurulabilmesi, Türkiye’yi çevreleyen üç kıta üzerinde esinleyici somut etkiler yaratacak. Bu etki, Balkanlardan Orta-Doğu’ya ve Kafkasya’ya uzanan ve Cumhuriyet öncesi Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan topraklarda hüküm süren iktidarlar ile sınırlı kalmayacak, Müslüman ve/ya Türki devletleri de kapsamına alacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin etkileme gücü biricik olup, demokratik Cumhuriyeti kurmaya elverişli bir anayasal düzeni inşa etmek ve işletmek, bölgesel ve uluslararası güç dengelerini değiştirecek potansiyele sahiptir. Özetle,  100. Yıl, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en keskin dönemeci (virajı) olacaktır. Zira, 2017 Anayasa kurgusu ve uygulaması, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”(md.1) temel kuralının içeriğini boşalttı. Bunun nedeni, “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” şeklinde sıralanan (md.2) Cumhuriyet’in niteliklerinin büyük ölçüde askıya alınmış olmasıdır. Millet masası, hukuk yoluyla demokrasiyi yeniden inşa ederken, aslında Cumhuriyet’in özüne dönüşü de sağlamalı.  Bu nedenle, 2023 seçimleri, 2. Yüzyıl için belirleyici olacaktır. Seçmenler, Türkiye Devleti’ni Cumhuriyet olmaktan uzaklaştıran PBDBY kurgusunu reddederek, iradelerini ikinci yüzyıl için demokratik Cumhuriyet e dönüş yönünde kullanacaklardır.