Gazetecilik Yapma! Yasası
Türkiye, ne yazık ki bir hukuk devleti olmaktan çoktan çıkmıştır. Hukuk devletinde yasalar uygulanır. Yasalar uygulanmayıp yasa gereği görev yapan yargıçlar bile verdikleri karardan ötürü suç işlemiş sayılıyorlarsa hepimiz zaten kocaman bir cezaevinde yaşıyoruz demektir!
Adım adım baskı ve zorbalık rejimi. Sansür yasası ne yazık ki Anayasaya uygun bulundu! Şaşırdık mı? Her zaman bir umut vardır yoksa yaşanmaz. Anayasa Mahkemesi, yıllar içinde anayasaya değil, Reise bağlı kişiler tarafından atanarak yapısı değiştirildiği için çok da fazla bir beklentimiz yoktu ama acaba diyorduk, acaba. Acaba şöyle mi dediler?
Bundan önce de çok hayati bir karar verdik, milletin oylarıyla seçilmiş, seçime girmesine yasal bir engel bulunmamış Can Atalay’ın hala cezaevinde tutulmasının yasalara aykırı olduğunu söyledik. Ki daha önce de Enis Berberoğlu için aynı kararı vermiştik. Ama yerel mahkeme, anayasaya aykırı olarak en üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımadı, bizim kararımızı uygulamadı. Hatta Yargıtay’a geri yolladı. Anayasa’yı çiğnedi. Bari Reis ne diyorsa onu yapalım da hani yokmuş gibi olmayalım!
Böylece 14 kişilik üst kurulun 6’sı karşı çıkmasına rağmen 8 üye sansür yasasını onayladı ve gazeteciliğin suç olduğu hükmüne varıldı!
Asıl hak kaybı haber alma hakkı!
Şimdi bu kararın sadece gazetecileri ilgilendirdiğini ve bir haber yaptıkları zaman içeri girmekten korkacakları için yapmayacaklarını düşünüp bana ne demeyin. Gazetecinin haber yapma hakkı, kamunun haber alma hakkı demektir! Gazetecinin ne kadar haber yapma hakkı varsa, haber yapabiliyorsa, kamuoyunun da o kadar haber alma imkanı doğar. Yoksa fısıltı gazetesi çalışmaya başlar ki aslında dezenformasyon işte tam da o zaman doğar! Çünkü kulaktan kulağa anlatılanlar değişir, büyür, gerçeği ve anlamını yitirir, başka bir şeye dönüşür ve çok tehlikelidir. Bu sözüm ona dezenformasyonu, manipülasyonu önlemek için yasa çıkaranlar aslında yalanın dolanın alasını yaparak kazanmadılar mı seçimi? Üzerinde oynanmış videolar göstermediler mi seçmene? Sorulduğunda da canım öyleyse öyle, ne var demediler mi? Sanki var olan yasalar yetmiyor mu gazetecilere ceza vermeye, korkutmaya, içeri atmaya da yeni yasalar çıkarıyorlar? Sanki yasa yok diye mi gazeteciler zaten içerdeydi? Gazetecilik örgütlerinin temsilcileri Anayasa Mahkemesi’nin kapısının önüne gittiler, yapmayın etmeyin, korkmayın, doğru düzgün karar alın, yasayı iptal edin dediler. Ama kapının önüne gelenleri dinleyen olmadı!
Anayasa Mahkemesi nasıl karar verir?
1961 Anayasası’nın en önemli kazanımlarından biridir Anayasa Mahkemesi. Anglo Sakson ülkelerinde de Suprem Cour yani en yüksek mahkeme olarak görev yapar ve bir ülkenin hukuk ülkesi olmasının güvencesi, namusudur! Buraya seçilen üyeler görevden alınamaz. Görev süreleri yaş haddinden dolayı bitene kadar, görev hakları vardır. Her türlü yasal garantiyle özerk kılınmışlardır, yani aslında kimseden korkarak karar almaları önlenmiştir.
Yıllar önce Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktora yaparken Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın seçmeli olarak verdiği Anayasa Dersini, hem de hocaya baskı yaparak almıştım! Anlatayım. Fakültenin en değerli hocalarından olan anayasa hukukçusu Mümtaz Hoca’nın öğrenciye saygısı kadar bilime de saygısı vardı ve notu kıttı. Dersi de seçmelik olunca doktora yapma düzeyinde olanlar bile kalmaktan korkup seçmemişti! Mümtaz Hoca beni çağırıp dersi vermeyeceğini başka bir seçimlik ders almamı söyledi. İtiraz ettim, arkadaşlarımın gerekçelerini söyleyip, ben sizinle ders yapmak istiyorum, bu benim müktesep hakkım, geçip geçmemek önemli değil, bir daha tekrarlarım, öğreneceklerim bana yeter, dedim. Hoca, hukuku gerekçe gösterdiğim için kabul etmek zorunda kaldı. Bir yıl tek başıma ondan Anayasa dersi aldım. Aslında tek öğrenciyle çalışmak istememesinin haklı bir gerekçesi vardı: Anayasa Mahkemesi üyelerinin karar verme süreci hakkında bir araştırma yaptırmak istiyordu. Bunun için de görevde olsun olmasın hayatta olan bütün üyelerin sosyoekonomik ve kültürel geçmişlerini saptayacak bir anket çalışması yapılacak, üyelerle tek tek görüşülecekti. Bu anket sonucunda önemli davalarda alınan kararlarla üyelerin verdiği oylar karşılaştırılarak hangi gerekçeyle öyle karar verdikleri üzerinde yorumlar yapılacaktı.
Bir yıl boyunca bütün üyelerle tek tek görüştüm. Anketleri bitirdim. TİP’in kapatılması, Toprak Reformu yasasının iptali gibi önemli kararları da seçmiştik ama süre bittiği için üyelerin verdiği kararlarla kişisel değerlerini karşılaştırıp çalışmayı bitirmek ve doçentlik tezi yapmak Artun Ünsal’a nasip oldu!
Korku
Benim bu çalışma sırasından edindiğim izlenim, bu kadar yüksek bir mahkemeye seçilmiş olan üyelerin bile hukuktan çok çeşitli insani duygularla karar verdikleri önermesinin doğru olduğuydu. İnsan olarak onların da senin benim gibi inandıkları değerler, korktukları klişeler, sevdikleri insanlar, çekindikleri durumlar vardı! Bir ülkede tam olarak hukuk ve özgürlük yoksa en yüksek mahkemede yargıçlık yapıyor olsanız bile sizi oraya seçmiş olanın hatırı, onunla aynı düşünceleri taşımak gibi gerekçeleriniz sizi doğru karar vermekten alıkoyabiliyordu.
Şimdi de suçlanıyorlar!
Ki Türkiye, ne yazık ki bir hukuk devleti olmaktan çoktan çıkmıştır. Hukuk devletinde yasalar uygulanır. Yasalar uygulanmayıp yasa gereği görev yapan yargıçlar bile verdikleri karardan ötürü suç işlemiş sayılıyorlarsa hepimiz zaten kocaman bir cezaevinde yaşıyoruz demektir! Bu yazıyı yazarken gelen bir karar, artık şaşıracak bir şey kalmadı derken hala şaşırabileceğimizi gösteriyor. Hayır, Anayasa Mahkemesi’nin sansür yasasını anayasaya uygun bulması değil, bundan önce seçmenin oylarıyla seçilmiş Can Atalay’la ilgili hak ihlali kararı vermiş olan Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay 3. Ceza Dairesi, suç duyurusunda bulundu. Bu ilk kez yaşanan bir olay ve uygulanması mümkün değil. Çünkü Anayasa Mahkemesi üyelerinin üzerinde bir yargı makamı yok. En yüksek yargı makamı olan Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan olarak cumhurbaşkanını bile yargılama hakkına sahip ama kendi kendilerini mi yargılayacaklar? Şu anda daha fazlasını yazma imkanı yok. Çünkü bu karar henüz resmi değil, Sabah gazetesi’nin gerçek olmayan haberlerinden biri de olabilir. Ama doğru olsa bile içinde hukuk olmadığı için hukuki yorum da yapılamaz. Hoş geldiniz tımarhaneye!