Loading...
Gazetecilik hatası, özür, sarı öküz ve haddini bilmek
Bir “gazetecilik hatasından”, üstelik karşılığında özür dilenmiş bir yazıdan hareketle, bitmek bilmez bir kin, husumet üretmek ve “o yazar bir daha PolitikYol’da yazmayacak” deme cesaretini nerden, kimden aldıklarını da merak etmiyor değilim.
Gazetecilik zor meslek ve bulunduğunuz görevin sorumluluğu arttıkça bu zorluk, zorlukla birlikte sorumluluk da o kadar arıyor.
Bu meslekte uzun yıllarım geçti. Bu yıllar içinde çok mesleki kaza yaşadım. Yazdıklarım ve söylediklerim nedeniyle işten atıldım, işsiz kaldım, özgürlüğümden oldum hapis yattım. Eğer bedelse ödedim; ödeyeceksem de ödemeye hazırım.
Ama şundan mutluyum ki bu mesleki hayatımda pek çok arkadaş, dost dediğim büyüklerim, yeni tanıştığım dostlarım ve tabii yollarımızın ayrıldığı “dostumsu”, “arkadaşımsı” insanlar da oldu.
Yaklaşık 3 yıldır, yayın koordinatörlüğünü üstlendiğim PolitikYol'da, bu meslek hayatımda biriktirdiğim arkadaş ve dostluklar sayesinde, dostum Ali Haydar Fırat’ın ortaya koyduğu özveri ile belli bir noktaya geldi ve ülkenin en saygın fikir platformlarından birisi oldu.
Bu vesile ile buradan bir kez daha bize katkı sunan tüm yazarlarımıza teşekkür etmeyi borç biliyorum.
ÖZÜR DİLENDİ AMA HAYIR DAHA FAZLA İSTERÜK
PolitikYol’da hafta içi 5 gün günde en az 5 yazı, Cumartesi 6 ve Pazar günü de ortalama 20 yazı çıkıyor. Özellikle Pazar günü PazarPolitik sayfamıza yayınlanan sipariş yazılar dışında pek çok yazı geliyor ve yayınlanacak olanlar seçiliyor.
Yazılar önce yazar editörü, son olarak da benim tarafımdan okunuyor. Yazar editörü sıkıntılı yerleri benimle paylaşıyor, ona göre kendi aramızda ya da zorunlu durumlarda yazarla konuşup çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Geçtiğimiz Pazar günü yazarımız Bilgehan Uçak, geçen hafta 3 kişinin kaleme aldığı ve imzaya açtığı “Siyaset Bilimcilerden Altılı Masa’ya Açık Mektup” metnini eleştiren yazı kaleme aldı.
Uçak yazısında eleştiri sınırlarını aşan bazı cümleler ve tartışmayı kişiselleştirdiği bazı ithamlar söz konusu idi. Ne yazık ki, bunlar istemeden de olsa gözümden kaçtı ve yazı o şekilde yayınlandı.
Burada açık olan, bu sorumluluğunun bana ait olduğu. Bunun için ertesi gün PolitikYol yazarlarının olduğu kapalı grupta özür de diledim ve yazının muhatabı olanların cevap hakkı olduğunu yazdım.
Yine o sabah uyarılar üzerine yazıyı bir kez daha okuduktan sonra Uçak ile konuşup, ilgili cümleleri yazarın bilgisi dahilinde yazıdan çıkardık.
Dün sabah da GYY’ni Ali Haydar Fırat ile durumu istişare ederek kurumsal bir özür yayınladık ve yazıyı siteden kaldırdık.
Evet ortada kurumsal olsa da kişisel olarak benim sorumlu olduğum bir hata vardı ve ben de özür metnini hastanedeki tetkiklerim bittikten sonra sosyal medya hesabımdan paylaştım.
Evet gazetecilikteki olabilecek hatalardan birisiydi ama bilinçli yapılmış bir hata değildi.
Buna rağmen sosyal medya hesabında “yazılar okunmadan konuyor”, “sorumluluk alınmıyor”, “KK’nın sitesine döndü” türünden ucuz itham ve suçlamaları ciddiye almak mümkün değil.
SARI ÖKÜZÜ VERMEK YA DA VERMEMEK
Ancak belli ki bu kurumsal özür, bazı “siyaset bilimcileri” kesmemiş. Onlar Bilgehan Uçak, PolitikYol’da yazmasın talebindeler. Yani bizden bir anlamda “sarı öküz”ü istiyorlar. Sonra, sonra sıra kime gelecek?
Bunun sonunu biz yaşayarak gördük.
Peki buna hakları var mı, böyle bir talepte bulunma hakları var mı?
İtiraf edelim ki yok, hem de hiç yok.
Böyle haddini aşan bir talep PolitikYol’a da, Uçak’a da haksızlık.
KILIÇDAROĞLU OLMASIN, ÇÜNKÜ KAZANAMAZ EZBERDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL
Peki bu tartışmanın özü ne?
Türkiye gibi siyasi bildiriler, imza kampanyaları mezarlığı olan bu ülkede her imza metninin bir anlamı ve karşılığı vardır ama sürelidir. Zamanı geçince o hükmü biter.
Bu mektubun ve tartışmanın özü açıkça ifade edelim; masada söylenmeyen “Altılı Masa’nın Adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmasın” talebinin kamuoyuna söyletilmesidir.
“Sosyal bilimci” oldukları için varsayımları; Kılıçdaroğlu aday olursa kaybeder. Elbette adayları var, hem de birden çok.
Bu hayli “iddialı” çıkışı kim için yapıyorlarsa en çok zararı ona verdiklerinin farkında değiller.
Ki, bildiri üzerine, bu metni –kendi ifadesiyle- yazan üç isimden biri olan akademisyenle geçtiğimiz günlerde buluştum ve onlara bildiri konusunda görüşlerimi ifade ettim.
Mealen; ‘Bu metni kamuoyuna açıklamadan önce, metni yazanlar ya da ilk imzacılarla birlikte Altılı Masa’daki liderlere giderek hissettikleri endişeleri onlara söylemelerinin daha yerinde olacağını ve bunu yapmak için hâlâ şanslarının olduğunu; ikinci olarak da daha geniş bir imzacı grubuyla imzaya açılsaydı daha iyi olacağını’ söyledim.
Türkiye’de siyaset bilimcilerin de, sosyal bilimcilerin de, mühendislerin de farklı meslek gruplarının da siyaset yapma, siyaseti etkileme hakları var. Bunun yolu doğrudan siyasettir, uzmanlık üzerinden siyaset mühendisliğine soyunmak değil.
Ama sadece siyaset bilimci “uzmanlıkları” üzerinden Altılı Masa’yı dizayn etmeye çalışmak, liderlere ayar verdiğini vs. düşünmenin fazlasıyla çocuksu bir hülya olduğunun farkında değil bu metni yazan üç kişi.
Evet bir “gazetecilik hatasından”, üstelik karşılığında özür dilenmiş bir yazıdan hareketle, bitmek bilmez bir kin, husumet üretmek ve “yazar bir daha bu platformda yazmasın” deme cüretkarlığını ve hadsizliğini nasıl takdir edileceğini, bu yazıyı okuyanlara bırakıyorum.
Son olarak sıkça şu ifadeyi kullanıyorlar; “bedel”.
Benim gibi defalarca işten atılmış, işsiz kalmış, özel hayatı dahil her şeyi gözler önüne serilmiş, hapis yatmış birine bundan sonra ödeteceğiniz tek bedel olabilir; beni sevdiklerimden ayırmak. Evet ben bedel ödedim. Bu metni “yazanlar” hangi bedeli ödedi, onu henüz bilmiyorum.
Son olarak bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Gelin görün ki, siyaset bilimci uzmanlığıyla bizden bir yazarımızın kalemini kırmamız isteniyor.
Hep derim sakin olmakta fayda var ama onun kadar önemlisi de had bilmek.
Evet herhangi bir alanda uzmanlık zaman içinde ediniliyor. Ama edinilmesi zor olan başka şeyler var, bunu yaşayarak görüyoruz.