Ekonomik krize karşı sosyal demokrasi modeli olarak palazlandırılan SYRIZA balonu çabuk patladı. Düzen içerisindeki arayış kısa süreliğine yara bandı görevi üstlense de yaranın iyileşmesine değil, derinleşmesine yol açtı.Mevsimlik tarım işçileri günlük 300 TL yevmiye ile çalışıyorlar. Ailecek çalışılan belirli süreli işçi olan bu kişiler artık yılın 12 ayı çalışarak ancak geçimlerini sağlayabiliyorlar. Tarla da doğup tarlada büyüyen çocukların nerdeyse tamamı ya hiç okula gidemiyor ya da ilk öğretimden sonra okula devam edemiyor. Ankara’nın ilçesi olan Şereflikoçhisar da çalışan kimi tarım işçilerinin ANKA’nın yaptığı görüşme de söyledikleri dikkate değer. Mesul Körpe, “10 yaşından beri buraya geldim. Ortaokulda bıraktım okulu. Mecbur kaldım, hatta sınava girdim sınavdan iyi puan da aldım. Biz normalde 6 ay çalışıp Urfa’ya gidiyorduk. Bu sene her şey pahalı olduğu için mecbur olarak burada kaldık. Babam okumama izin vermedi, mecbur kaldım tarlaya gelmek için. Ben bıraktım, kardeşlerim bıraktı” diyor. Melen Sercan ise “17 yaşındayım. Urfa’dan buraya çalışmaya geldim. Bundan sonra kayısıya, fındığa gideceğiz” diyor. Banliyölerde yaşayanların ulusal kimliği, inancı farklı olsa da ortak noktaları yoksullukları o yoksulluğu yaratan sermaye iktidarlarının güvenlik güçlerine verdikleri taviz kendi sistemlerini korumak için. Yoksulluğa eşitsizliğe karşı öfkeye karşı oluşturulan bir önlem. İçerisinde bilinmezlik barındırmıyor. Güvenlik güçlerinin içerisinde faşistlerin, ırkçıların oluşu içerlerinde örgütlenmelerine müsaade edilmesi sınıfın öfkesine karşı aynı öfke ile karşılık verilmesi içindir. Güneşin altında saatlerce çalıştırılan çocuklar ile kafasına kurşun sıkılan çocukların müsaadesi sermaye iktidarları tarafından veriliyor. Ya onların iktidarın da öleceğiz. Ya da işçi sınıfının iktidarında yaşayacağız.
Fransa’daki isyan, Türkiye’de çapa sallayan çocuklar
AKP hükümeti ve medyası Fransa’nın sömürgeci politikasından çok, Cezayir politikasını, İslam düşmanlığını, Fransa hükümetinin beceriksizliğini ön plana çıkarıyor. Sömürgeciliğe evet Müslüman devletlerinin sömürülmesine hayır.
Fransa’da süren isyanının asıl nedeninin, yıllardır kaynakların sosyal hizmetler yerine, sermayeye aktaran devletlerin enflasyon ile emekçileri baş başa bırakıp başınızın çaresine bakın politikasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Emekliliğin 64 yaşına çekilmesine tepkilerini aylardır sürdüren Fransa halkı, zenci bir gencin polis tarafından öldürülmesiyle fitil ateşlenmiş eylemlilikleri farklı bir noktaya taşınmış oldu.
Eylemlilikleri herkes farklı bir şekilde değerlendirirken, AKP hükümeti ve medyası Fransa’nın sömürgeci politikasından çok, Cezayir politikasını, İslam düşmanlığını, Fransa hükümetinin beceriksizliğini ön plana çıkarıyor. Sömürgeciliğe evet Müslüman devletlerinin sömürülmesine hayır. Siyasi İslamcılığın yeni yüz yıl hedefin de geçmişte denenen kapitalizmin bir üst aşamasına sıçrama yani emperyalist bir ülke olma hülyası devam edecek. Bölgesel güç hedefi tam da budur.
Bugün ABD başta olmak üzere bütün emperyalist blok ve sermaye iktidarları enflasyon ile mücadele edemeyecek noktaya gelmiş durumdalar. Yoksulluk artarken aşırı sağın ve faşizmin yükselmesi sistemin doğasın da olan bir şey. Yunanistan’da seçimleri kazanan sağın karşısın da Yunanistan Komünist Partisinin oylarını artırması faşizmin panzehrinin örgütlü işçi sınıfının olacağına bir örnek oluşturuyor. Ekonomik krize karşı sosyal demokrasi modeli olarak palazlandırılan SYRIZA balonu çabuk patladı. Düzen içerisindeki arayış kısa süreliğine yara bandı görevi üstlense de yaranın iyileşmesine değil yaranın derinleşmesine yol açtı.
Avrupa’daki Enflasyon oranlarındaki artış özellikle gıda ve konutlar da kendisini hissettirirken Türkiye’deki enflasyon oranların altın da seyretse de temel ihtiyaçların karşılanması günden güne zorlaşıyor.
İsyanın başka Ülkelere sıçramasından endişe duyanların meseleyi göçmen karşıtlığı ve ırkçılık üzerinden okumaları, göç edenlerin o ülkenin işçi sınıfının bir parçası olduğu, üretim sürecin de oldukları gerçeğiyle yüzleşirlerse öfkenin nereye yöneleceğini de biraz tahmin etmeleri gerek.
Türkiye’nin banliyöleri emekçi mahalleri ve tarlalar da kurulan çadırlardır. Büyük organize sanayilerinin yakınlarına kurulan bu mahalleler de yaşayanların günün ışımasıyla başlayan mesaileri güneşin kararmasıyla sona erer. İş yerlerinin kapısın da yazan önce iş güvenliği kâğıt üzerindedir. İş makinelerin de vücuttan kopan uzuvların yanı sıra yaşamlar sona erer. Traktör altın da kalarak ya da tarım da kullanılan bir aracın yol açtığı ölümler yine bu banliyölere yakın iş yerlerin de olur. Polis çekip vurmaz ama patronun almadığı önlem yüzenden binlerce işçi ölür. Türkiye işçi cinayetlerin de Dünya’da üçüncü Avrupa’da birinci sıradadır.