Finlandiya’da NATO üyeliğinin bitmeyen bir konu olduğunu öğrendim. Ukrayna’nın işgaline kadar büyüyen bir tartışma değildi ve Rusya böylesine akıl almaz bir hamle yapmasa en az 30 yıl daha tartışılırdı. Oysa şimdi her şey değişti. Çok uzun yıllardır Finlandiya’nın NATO’ya üye olup olmaması ülkede tartışılan bir konu. Hatta eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tarafından yazılan “The Room Where It Happened”da bununla ilgili bir bölüm bile vardı. Trump, Helsinki’de ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştirdiği görüşmeden önce Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile kahvaltı yapmış ve masadan kalktığı sırada hızlı bir NATO üyeliği teklifi sunmuştu. Kitapta Trump’ın Finlandiya’nın hemen NATO üyesi olabileceğini söylemesine karşın Niinistö’nün bunu kibarca geçiştirdiği anlatılmıştı. O tarihte çoğu Fin de bu duruşu oldukça beğenmişti. Bugünlerde artan NATO üyeliği tartışmalarında Türkiye’nin isminin geçtiğini görmek ise oldukça garip geliyor. Hatta insan ilk başta konuyu bilmediği için, “Türkiye ne alaka Finlandiya’nın üyeliği ile” diye düşünse de sonrasında söylenenlere hak veriyor. Uzun bir süre olmasa da Finlandiya’da yaşadığım zaman diliminde NATO üyeliğinin bitmeyen bir konu olduğunu öğrendim. Ukrayna’nın işgaline kadar NATO üyeliği öyle büyüyen bir tartışma değildi ve Rusya böylesine akıl almaz bir hamle yapmasa en az 30 yıl daha NATO’ya üye olup olmama konusu tartışılırdı.
İlk defa halkın büyük bir bölümü NATO üyeliğini destekliyor.
Oysa şimdi her şey değişti. İlk defa halkın büyük bir bölümü NATO üyeliğini destekliyor. Üstelik yapılan anketlerde yaşça büyük olanlar arasında bu sayının oldukça yüksek olduğu görülüyor. Bu noktada Finlandiya toplumunda yaşça olgun kişilerin ağırlıkta olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu sonuç esasında şaşırtıcı değil çünkü Finlandiya bağımsızlığını Rusya ile yaptığı savaşlar sonunda kazandı ve ülkenin en fazla ticari anlaşması Rusya ile olsa da devam eden bir korku mevcut. Belki kişisel bir anekdot ile ülkedeki Rusya’ya ait düşünceyi örneklemek iyi olacaktır. Koronavirüs pandemisi zamanında 10 milyon Euroluk bir skandal yaşandı Finlandiya’da. Aynı süreçte Helsinki Belediye Başkanı, hükümeti yeterli önlem almamakla suçladı. Benim o dönem çalıştığım gazete de bu konuları İngilizceye çevirip yayınladı. Kısa bir süre sonra ise gazetenin Rusya desteği ile çıktığı, Rusya’nın ülkeyi kışkırtmak ve bölmek için kullandığı araçlardan biri olduğu iddiaları kimi sitelerde dillendirildi. Türkiye’de pek çok asılsız iddiaya hedef olduğum için ben efsunluydum ve gülüp geçtim ama bazı iş arkadaşlarımın bunu ciddiye alıp uzun uzun kendilerini savunduklarını da gördüm çünkü bu onlar için ülkelerine ihanet etmek gibi bir durumdu. Şimdi Rusya ile komşu olan Finlandiya olası bir saldırı ihtimaline karşı NATO üyeliğini güvence görüyor ancak bu duruma karşı olanların da argümanları oldukça yerinde. Öncelikle NATO’nun olası bir Rusya saldırısı sonrası Finlandiya’yı yalnız bırakmayacağına dair bir garanti isteniyor. Hani, “Bize yeni üye olmuştu, daha birbirimizi tanıyamadan savaşa girdi ama biz onun için savaşamayız” demesinler deniyor. Ayrıca İsveç’in Finlandiya’dan daha fazla avantaja sahip olacağına dair söylentiler var. Bunun doğru olup olmadığı da açıklansın isteniyor. NATO hakkında daha fazla bilgi isteyenler var ki, bu grup tartışılan konunun esas içeriğinin medyada fazlaca konuşulmadığını, NATO üyeliğinin artı ve eksilerinin açıkça yazılmasını istiyor. Rusya’nın şu an başka bir ülkeye daha savaş açacak gücü olmadığı ve bu sebeple Finlandiya’nın hızlıca NATO’ya üye olmasına gerek olmadığını da savunanlar var. NATO üyesi Türkiye’yi bu konular ilgilendirse de fazla bir gündem olmuyor. Zaten ekonomik bir savaş veren halk bir de başka ülkelerin derdiyle uğraşacak durumda değil. Fakat, Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak insan haklarına ihlalleri Finlerin özellikle de genç Finlerin gündeminde.
20 yaşındaki bir aktivist, devlet kanalına verdiği mülakatta Türkiye’nin Rusya gibi insan haklarını çiğneme politikası olduğunu söyleyip, Suriye’nin kuzeyine saldırdığını belirtti.
NATO üyeliğine karşı çıkan veya tarafsız kalanların argümanlarından biri Türkiye ile aynı hatlarda bulunmak istemeyişi. Mesela 20 yaşındaki barış aktivisiti Vili Nurmi devlet kanalı YLE’ye verdiği mülakatta Türkiye’nin Rusya gibi insan haklarını çiğneme politikası olduğunu söyleyip, Suriye’nin kuzeyine saldırdığını belirtti. Nurmi bu sebeple NATO’ya katılıma karşı çekimser. Kendisi bu konuda tek değil, Türkiye’de yaşananlara dair bilgisi olan tanıdıklarımın da büyük bölümü onunla yakın görüşlerde. Şu an Türkiye’yi yönetenler yaptıklarının dünyada nasıl görüldüğünü önemsemiyor. Hatta ülkenin neredeyse her konudaki mirasını yok etmekte de bir beis görmüyorlar. Fakat, geleceğe bırakılacak mirası da yok ettiklerinin bilincinde olunmazsa Türkiye ilerleyen yıllarda büyük zorluklar yaşayacak. NATO için bugünlerde önemli bir üye olarak görülsek de Nurmi gibi gençlerin yöneteceği toplumlarda Türkiye’nin jeopolitik önemi bu derece değer görmeyebilir. Tıpkı Rus gazının yakın bir zamanda eskisi kadar önemli olmayacağı gibi.