Filistinlinin öyküsü

Abone Ol
GERÇEK FİLİSTİNLİLERİN ÖYKÜSÜ Bugün size Filistinlileri anlatacağım, Gerçekten Filistinlilerin öyküsünü. Ama siyasal İslam’ın çarpıtılmış gerçeklerini anlatmayacağım size. Emperyalizme karşı mücadele bahanesinin arkasına sığınıp uçak kaçıran, masum insanları öldüren solcu terör örgütlerinin üyelerinin güzellemesini de yapmayacağım. Bu yazı sokaktaki Filistinli çocuklar için bir gelecek olsun isteyen her vicdanlı okur için. Arkeolojik bulgulara bakılırsa Tevrat’ta geçen Filistilerle şimdiki Filistinlilerin hiçbir alakası yok. Bunun böyle olması şüphesiz Filistinlilerin olmadığı anlamına gelmiyor. Filistinlilerin var olma haklarının olmadığı anlamına da gelmiyor. Sadece Filistiler yok olup gitmiş bir kavim ve Filistinlilerin onlarla doğrudan kültürel, tarihi ve toplumsal bir bağları yok. Ancak arkeoloji bizi bu kadar karanlıkta da bırakmıyor. Kenan halklarının tarihiyle ilgili ciddi kitapları ele aldığımızda, Filistinli Arapların sonradan Araplaştıkları ve sürecin bir sonucu olarak sonradan Müslümanlaştıkları bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla diyebiliriz ki, günümüzdeki Filistinliler, Kenan halklarının kültür mirasını paylaşmaktalar. Çarpıcı bir örnek olması açısından, 4.yüzyılda Filistin bölgesindeki köylerin 90%’dan fazlasının pagan olduğunu biliyoruz. Ancak bunlar yine Arap kabileleridir. Bölgede o dönemde hem Arapların, hem Fenikelilerin de olduğu biliniyor. Bunları neden anlatıyorum? Çünkü bu hikaye Filistin halkının uluslaşma süreciyle doğrudan ilgili. Beytüllahim Üniversitesi’nden Basem L. Raad’a göre, Filistinli Arap tarihçiler dahi Filistin halkının tarihini İslam devriyle sınırlıyor ve bu, aslında Filistin ulusal tarihinin yazılmasının önünde en büyük engellerden birini teşkil ediyor. İslam öncesinde de söz konusu bölgede yaşayan bir halk var. Bunun görmezden gelinmesi iki açıdan önemli. Birincisi Filistinliler Arap ve Müslüman kimliği ile birdenbire bölgede belirince, antik dönemde böyle bir kavmin olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Bu da bütün bu yörenin İsrail ulusal hikayesinin tek taraflı bir parçası haline gelmesini kabul etme mecburiyetine götürüyor. Şüphesiz İsrailliler bu bölgenin öteden beri bir parçası. Zira arkeolog Michael Avi-Yonah’nın bulgularına göre, Yahudiler 1. yy’da bölgedeki nüfusun %65’ini oluşturuyor. Bu sebeple, İsrail tabii ki bölgede kendi ulusal hikayesini anlatırken bu kadar geçmişe gidebiliyor. Ancak Filistinliler de yüzlerce yıldır bölgedeler. Ama olayı sadece İslam ve sonrasına getirip dayandırdığınızda, yalnızca Yahudilerin öyküsünün bir parçası olup kalıyorsunuz ki, bu gerçeklerle bağdaşmıyor. Şimdi Araplaşmış ve Müslümanlaşmış olabilirler ama Filistinliler bu bölgenin bir halkı. Bu gerçeği Yahudi arkeolog ve tarihçiler de çalışmalarında belirtiyor. İkinci önemli sonuç ise, şimdi Filistinliler diye adlandırdığımız kavmin İslamiyet öncesinde bölgede olmadığını söylemiş olmakla milletleşmenin önü tıkanmaktadır. Birleşik, bütünleşik bir tarihsel geçmiş hikayesi yaratamayan ulusların ulus devlet süreçleri problemli olmaktadır. Bunu bugün Filistin’de de görmekteyiz. Filistinli tarihçilerin de ifade ettiği üzere, sadece Müslümanlık ve Araplık nosyonlarını yüklemekle bir ortak Filistin kimliği oluşturmak temelden hatalı olmaktadır. ARAP-YAHUDİ ÇATIŞMASI MI? Öte yandan, bölgedeki Filistin İsrail çatışmasını Arap ve Yahudi çatışması olarak değerlendirmek ve hatta mistifiye ederek İsmail ve İshak üzerinden yorumlamak konuyu eksik algılamaya neden olmaktadır. Bu bakış açısının hiçbir tarihi temelinin olmadığını bir kenara bıraksak bile, bugün Filistin olarak adlandırılan bölgenin bir genetik havuz olduğunu unutmamak gerekiyor. Zira dış politika yazarı Gregory Hams ve arkeolog Todd M. Ferry bölgede yüzlerce yıldır sadece Arap ve Yahudilerin oturmadığını, birçok farklı kabile, ırk, din ve kültürün bir araya gelip bir potada eridiğini belirtmektedir. Bunları yazma sebebim bugün Türkiye’de Filistin konusunda mangalda kül bırakmayan siyasal İslamcılar başta olmak üzere, hiçbir kesmin Filistin halkının uluslaşma sürecine önem vermemesidir. Aslında temel sorun buradan kaynaklanmaktadır. Filistinliler Kenan bölgesinin bir kavmi olarak, bölge tarihi ve kültürüyle geçmişten beri getirdikleri mirası kucaklayarak, daha bilinçli bir uluslaşma sürecinden geçebilseler ulusal dava dedikleri “Filistin”in özgürlüğü konusu da daha tartışılabilir bir boyuta çekilebilecektir. Çünkü bugün Filistin’de sokakta oynayan çocuklar sadece Arap ve Müslüman değiller ve Arap ve Müslüman dünyasının bagajını taşımak zorunda da değiller. Onlar bundan binlerce yıl önce aynı bölgede oynayan çocukların ardılı olduklarını ve büyük bir mirasın paydaşları olduklarını öğrenmeliler. Ancak ve ancak kendi tarihini antik dönemden bugüne kadar kucaklayan ve kafasında bütünleşik bir müstakil Filistin kimliği olan, popüler terimle Filistinli kimliğinin farkında olan gençlerle barış ve müzakere mümkün olacaktır.