Farklı cinsel yönelimlerin terör ile ilintilendirilmesi Türkiye’nin yakın geleceğine dair ipuçları veriyor. Aktörleri farklı rollerde olsa da Feshane’deki sergiye yönelik tepkiler geçmişte ABD’de yaşanan başka bir olayı hatırlatıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 23 Haziran’da açılışını yaptığı Art İstanbul Feshane’deki “Ortadan Başlamak” isimli sergi bir grup tarafından LGBTİ+ propagandası yapıldığı, sosyalizmi öven filmler gösterildiği ve başka gerekçeler öne sürülerek protesto edildi. Protesto eden küçük grup içinden basına seslenen kişilerin ifadelerine bakıldığında normal şartlarda ciddiye alınmayacak fakat Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktür içinde maalesef dikkat edilmesi gereken ifadeler bulunuyor. Özellikle farklı cinsel yönelimlerin terör ile ilintilendirilmesi Türkiye’nin yakın geleceğine dair ipuçları veriyor.
Protesto ile aynı gün İstanbul Esenler Belediye Başkanı ve İBB AKP Grup Başkanvekili Mehmet Tevfik Göksu milletin değerlerinin ve hassasiyetlerinin hiçe sayıldığını belirterek Feshane’de sanat adı altındaki rezilliğe derhal son verilmesini talep etti. Göksu’nun gitmediği, görmediği bir sergi hakkında ahkam kesme cüretini göstermesi üzerine Feshane’nin bulunduğu Eyüpsultan Belediyesi’nin AKP’li başkanı Deniz Köken de şöyle bir ifadede bulundu: “İfade özgürlüğüne her zaman saygı duyarız. Ancak bu özgürlük, toplumumuzun çoğunluğunun kabul edilemez bulabileceği ahlaki sınırların aşıldığı bir noktada olmamalıdır. Bu şehre hizmet etme iddiasıyla yola çıkan herkesin, toplumumuzun değerlerine ve ahlaki ilkelerine saygı duymakla yükümlü olduğunu unutmaması gerekir.” Bu ifadelerden yola çıkılarak milletin hassasiyetlerinin bir sergi ile tehdit edilebilecek kadar kırılgan olduğuna dair bir sonuca varılabilir.
Bu yazının kaleme alındığı 30 Haziran gününe kadar bu olaya sanat çevresinden yalnızca Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) tepki gösterdi. Türkiye’nin sanat alanında faaliyet gösteren müzeler, vakıflar, galeriler, dernekler, fuar şirketleri, güzel sanatlar fakültelerine sahip üniversiteleri fincancı katırlarını ürkütmemek için bugüne kadar sessiz kalmayı tercih ettiler. Şüphesiz ki bu beklenmedik bir durum değil.
1999’da New York’taki bir sergi tepkilerle karşılaşmıştı. Belediye Başkanı Giuliani’ye göre sergi dine karşı hakaretler içermekteydi. Bush, Giuliani’yi destekleyen açıklamalar yaptı. Müze yönetimi mahkemeden korunma talep etti.
Aktörleri farklı rollerde olsa da İstanbul’da yaşanan bu gelişme geçmişte ABD’de yaşanan başka bir olayı hatırlatıyor. New York’taki Brooklyn Museum of Art 1990’lı yıllar boyunca mali sıkıntılar içinde faaliyetlerini sürdürmüş bir müzeydi. Müze müdürü Arnold Lehman bu sıkıntılara bir çare olarak hem Londra’da hem de Berlin’de önemli gişe başarısı yapan “Sensation: Saatchi Koleksiyonu’ndan Genç İngiliz Sanatçılar” sergisini kendi kurumunda açmak istedi ve bu dileği serginin düzenleyicisi Charles Saatchi tarafından kabul gördü. 2 Ekim 1999 tarihinde açılacak olan sergi New York’ta duyurulduğu andan itibaren tepkilerle karşılaştı. Tepkilerin en önemli kaynağı basın değil New York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani’ydi. İtalyan asıllı koyu bir Katolik olan belediye başkanı 22 Eylül 1999’da bir basın toplantısı düzenleyerek sergiyi kınadı. Giuliani’ye göre sergi dine karşı hakaretler içermekte ve Katolikleri aşağılamaktaydı. Anayasada teminat altına alınmış özgürlükler ile alakası yoktu. Müze eğer halkın ödediği vergilerle varlığını sürdürüyorsa halkın değerlerini göz önünde tutmalıydı.
28 Eylül 1999’da Giuliani, Brooklyn Museum of Art’ı içinde bulunduğu binadan tahliye etmekle, müdürünü görevden almakla ve yönetim kurulunu değiştirmekle tehdit etti. Bunun üzerine müze yönetimi mahkemeye başvurarak belediye başkanının tehditlerine karşı anayasanın ifade özgürlüklerini koruyan maddesine dayanarak korunma talep etti. Açılan bu dava üzerine Belediye müzenin ödeneğini kestiğini duyurdu. Serginin açıldığı gün “The Catholic League”in yanı sıra birçok sivil toplum kuruluşu müzenin önünde aleyhte bir gösteri düzenledi. Başkanlığa aday olan George W. Bush, Giuliani’yi destekleyen açıklamalar yaptı. Bush’a göre kamu parası ile yapılan bir organizasyon dini aşağılayamazdı. Diğer taraftan Demokratların içinden Giuliani’nin potansiyel rakibi Hillary Clinton müzeden yana tavır koydu.
Amerikan mahkemesi, New York Belediyesi’nin anayasanın ifade özgürlüğünü koruyan maddesini ihlal ettiğine karar vermişti. Karara göre belediye müzenin hakkı olan finansal katkıyı yapmak zorundaydı.
Dava sonucunda mahkeme hakimi belediyenin anayasanın ifade özgürlüğünü koruyan maddesini ihlal ettiğine karar verdi. Karara göre belediye müzenin hakkı olan finansal katkıyı yapmak zorundaydı. Giuliani’nin söz konusu sansür kampanyasındaki en ateşli destekçilerinden biri Donald Trump oldu. Trump, belediye başkanına destek için verdiği bir demeçte Ofili’nin resmi için “degenerate stuff” (yoz, soyu bozuk saçmalık) tabirini kullandı. Dejenere sanat nitelendirmesi sanat tarihçileri için çok tanıdıktır. Almanya’da 1933-1945 yılları arasında hüküm sürmüş olan Nasyonal Sosyalist iktidar, modern sanata karşı yok edici politikaları yürürlüğe sokarken sıklıkla dejenere sanat tabirine başvuruyordu. Geçmişte Alman halkının parasının dejenere sanatı desteklemek için kullanıldığını, kendi yönetimlerinde bunun söz konusu olmayacağını söylüyorlardı. Alman faşizminin bu tavrına muhafazakâr siyasetin genelinde rastlanmaktadır. Nitekim gerek Tevfik Göksu’nun gerek Deniz Köken’in Feshane’deki sergiye dair yaptığı açıklamalar buna çok iyi birer örnek.