Fed faiz artışı ABD için resesyon gelişen piyasalar için ekonomik kriz kaygılarını artırdı (II)

Abone Ol
Fed’in faizleri artırması, işsizliği arttırmanın yanında tüketici kredilerinde daralmalar yaşatabilir. Yüksek enflasyonu bu duruma ilave ettiğimizde küresel talepte daralmaya yol açabilecektir.

Loading...

Bir hafta önceki yazımda Fed faiz artışının ABD ekonomisi için resesyon ihtimalini güçlendirdiğini ve enflasyonu önleme konusunda başarısız olabileceğini yazmıştım. Bu hafta ise Fed faiz artışının küresel ekonomi özellikle Türkiye de dâhil gelişmekte olan ülkeler üzerindeki olası etkilerini tartışacağım. Fed faiz artışının ABD içinde işsizliği artırıp ücretleri baskılayacağı bir gerçek. Bunun yanında küresel ekonomi üzerinde iki önemli etkisinin olabileceğini düşünüyorum: Bu etkilerden ilki talep kaynaklıdır ve Fed ile birlikte diğer büyük merkez bankalarının faiz artışı döngüsüne girmesi tüketici kredilerinde ciddi daralmalar yaşanmasına neden olabilir. Yüksek enflasyonun (ülke spesifik farklılıklar yaratmakla birlikte) emek gelirlerinde yarattığı erozyonu bu duruma ilave ettiğimizde küresel talepte daralmaya yol açabilecektir. Küresel talepteki azalmanın yüksek emtia ve enerji fiyatlarında kontrolü sağlayabileceği veya düşüşe yol açabileceği ilk akla gelen sonuç olacaktır. Nitekim faiz artışı sonucu emtialar da gerileme görülmüştür. Ancak bu durum kalıcı fiyat istikrarına neden olmayacaktır diye düşünüyorum. Çünkü talepteki daralma ve gelecek talep beklentilerindeki azalmanın üretim kapasitelerinde ve istihdam da yol açacağı olumsuzluklar daha derin üretim kayıplarına neden olabilecektir.  Dolayısıyla artan işsizlik ve yoksullaşma ekonomilerin arz tarafını oldukça olumsuz etkileyebilecektir. Öte yandan enflasyonu işsizliği artırarak ve bu yolla ücret baskısı yaratarak düşürmeye yönelik politikalar gelirleri azalan ve krediye erişim zorluğu çeken hane halklarının kredi geri ödemlerinde yol açabileceği sorunlar hem yukarıda belirttiğim arz sorunlarını derinleştirir hem de finansal istikrarsızlığa ve para piyasası kaynaklı krizlere neden olabilir. Bu konu Minsky tarafından dile getirilen hızlı genişleme döneminin (2021) aslında bir sonraki finansal krize zemin hazırladığı görüşüyle de tutarlıdır. Diğer yandan artan pandemi krizi ile birlikte küresel gelir dağılımında ortaya çıkan kötüleşmenin neden olduğu hoşnutsuzluk ve tepkilerin yüksek enflasyonu düşürmenin maliyetini emekçilerin ve yoksulların üzerine yıkılmaya çalışılmasıyla daha da artabileceğini düşünüyorum. Faiz artışının eklerini daha derin bir işsizlik ve yoksullaşma ile karşılayabilecek olan gelişmekte olan ülkelerde bu toplumsal tepkilerin daha fazla olması kaçınılmazdır. Bu bağlamda Ortodoks des-enflasyon politikalarının sürdürülebilir olmadığı açıktır.
Sıkı maliye politikası işsizliği ve ücret baskılarını artıracağından büyük toplumsal tepkilere neden olabilir. Örneğin Şili’de yükselen tepkiler ve sonuçları bize bu konuda önemli ipuçları vermektedir.
Özellikle sıkı para politikalarının yanında bütçe disiplini adı altında uygulanabilecek sıkı maliye politikası işsizlik ve ücret baskılarını daha da artıracağından sorunları büyütücü bir dinamiğe ve daha büyük toplumsal tepkilere neden olabilecektir. Latin Amerika’da örneğin Şili’de yükselen tepkiler ve sonuçları bize bu konuda önemli ipuçları vermektedir. Fed faiz artışının küresel ekonomi ve özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkileyeceği ikinci kanal ise finansal koşulların bu ülkeler için daha da sıkılaşması üzerinden ortaya çıkmaktadır. Şu durumu hemen belirtmekte fayda görüyorum. Cari hesap, dış açık/fazla ve net sermaye hareketleri bir biriyle ilişkilidir. Brüt sermaye hareketleri ile cari hesap arasındaki ilişki ise zayıftır. Ayrıca ülke/firma net dış borçluluğu ve MB uluslararası rezerv yeterliliği, ülkelerin dış borçlanma kabiliyeti ve borcun maliyeti ile ilişkilidir.  Özellikle kamu bilançosu dolarize olmuş Türkiye gibi ülkeler için küresel finansal koşulların sıkılaşması ülke riskini ve borcun maliyetini yükseltmektedir. Bu köşemde defalarca dile getirdim ancak yeni okuyucular için her seferinde tekrar etmekten geri durmayacağım bir başka konu ise küresel parasal hiyerarşidir. Küresel parasal hiyerarşinin en tepesinde Dolar bulunmaktadır. Doları takiben diğer gelişmiş ülke para birimleri de yine küresel parasal hiyerarşinin tepesindedirler. Bu para birimlerinin arkasında duran büyük merkez bankalarının politikaları ki en tepe de Fed vardır, küresel sermaye hareketlerini iten faktörlerin başında gelmekte ve küresel sermaye hareketlerine yön vermektedirler. Dolayısıyla küresel parasal hiyerarşinin en tepesindeki merkez ülkeler her ne kadar yanlış olduğunu belirtsem de politika faiz oranlarını yükseltiyorlarsa küresel finansal sermayenin kontrolsüz olduğu ve küresel finansın bir birine sıkıca bağlı olduğu mevcut koşullarda çevre ülkelerin merkez bankalarının politika faizi artırmaları kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Aksi halde bu ülkelerin ithalat yapabilmek ve borçlarını çevirebilmek için ihtiyaçları olan dövize ulaşma kabiliyetleri azalacak ve/veya daha yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalacaklardır. Bu durum çevre ülkeler için ödemeler dengesi krizine yol açabilecek bir sonuca neden olabilir. Toparlayacak olursam merkez ülkelerde uygulanan sıkı para döngüsünün sonucunda yaşanabilecek resesyon hem ticaret hem de finans kanalıyla çevre ülkelerde daha derinden hissedilebilecektir. Bunun sonucu olarak ortaya çıkacak gelir ve iş kayıpları toplumsal huzursuzlukları büyütebilecektir. Dolayısıyla çevre ülke politika yapıcıları politika setlerini, bölüşümü merkeze alacak ve bununla birlikte küresel hiyerarşinin koşullarını ihmal etmeyecek biçimde oluşturmalıdır. Hafta Türkiye ekonomisi için bu politika setlerini tartışmayı düşünüyorum.