Fakirleşmemizden kim sorumlu?

Abone Ol
Ekonomide bir şey denedikleri kesin ama maliyetini ne yazık ki, bu deneyi yapanlar değil, tüm Türkiye fakirleşerek ödüyor. Erdoğan uçakta; “faiz lobileri kuduruyor” diyor ama döviz fiyatları yükselmeye devam ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nden 10 Milyar dolar gelme olasılığı doları fiyatının 13 TL’den 12 TL’nin altına düşürse de bu yazı kaleme alındığında doların fiyatı 12.87 TL idi. Peki neden? Elbette büyük fotoğrafta ekonomide yaşadığımız sorunların temel nedeni 2017 referandumu sonucunda 2018’de geçilen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi’dir. Bu sistem ile siyasetin alanı daralırken, demokrasi, hukuk, temel hak ve özgürlükler Cumhurbaşkanının iradesine bırakılmıştır. Keyfiliğin kurumsallaştığı, adı demokrasi olsa da uygulamanın tek adam rejimine dönüştüğü bu sistemde siyasal güvenin olmaması, hukukun güven vermemesi, bağımsız kurumların (örneğin Merkez Bankası) bağımsızlığının kağıt üstünde kalması, devlet kurumunun ölçtüğü verilere (örneğin TÜİK) güvenin olmaması içinde olduğumuz ekonomik krizin temel nedenidir. Sistemin yol açtığı makro sorunlara ek olarak mikro alanda AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ekonomi danışmanlarının tercihlerine dayanan anlayış ve ekonomik varsayımlarının yol açtığı sorunlar; makro alandaki ekonomik krizi daha da derinleştirmektedir. Bu anlayışın en tipik örneği Erdoğan’ın “ekonomist” sıfatıyla ifade ettiği; “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir.” varsayımıdır. Bu ifadenin gerçek olma olasılığı sıfır iken, bu politikada inat etmek, faizleri düşürmeye devam etmek Don Kişot’un yel değirmenleri ile savaşını andırmaktadır. Dahası Erdoğan’ın faizi düşürme gerekçesini “nas”a dayandırması da hayli ironiktir. İnsan sormadan edemiyor, faiz yüzde kaç olunca, nasa uyulmuş olacak. Ya da şimdiye kadar neden faizi sıfıra düşürmediler? Görünen o ki, bu yanlış varsayımda ısrar devam edilecek. Ki onlar bunun doğru bir ekonomik tercih olduğunu ifade ediyorlar. Dahası kendi ifadeleri ile yeni bir ekonomik model uyguluyorlar, yeni bir şey deniyorlar. Ekonomide bir şey denedikleri kesin ama bu deneyin maliyetini ne yazık ki, bu deneyi yapanlar değil tüm Türkiye fakirleşerek ödüyor. Türkiye dünyanın en iyi ekonomileri içinde 13.’lüğe kadar yükselmişken şu anda 21.’ci sırada. 2023 hedeflerinin hala ilk 10 olduğu ısrarla ifade ediliyor. İnsan, “bu insanlar nerede yaşıyor?” diye sormadan edemiyor. Belki de sormamalı. Özel alandaki mutluluk için yapmamız gereken bu sanırım. Türkiye’nin 2023’te en iyi 10 ekonomi arasına girmesi bugünkü koşullarda neredeyse imkansız. Çünkü ekonominin iyileşmesi bu yönetim anlayışı ve onun dayandığı zihniyetin değişmesi ile doğrudan bağlantılıdır. Oysa siyasi iktidar, kendisine yönelik tüm eleştirileri hainlikle, terörle ve dış mihraklarla ilişkilendirerek ötekileştiriyor. Kendi siyasal iktidarını, ülke bekası ile örtüştürüyor ve bunu da dinbazlık ve milliyetçiliğe dayandırıyor. Kabul edelim ki, burada din ve milliyetçilik sembolik olarak birer “değer”den çok yönetimi kolaylaştırmak için kullanılan meşruiyet aracından başka bir şey değildir. Demokrasinin değil otoriterliğin; ortak aklın değil tek aklın; çoğulculuğun değil çoğunlukçuluğun hakim olduğu ülkeler doğal kaynağa sahip olsalar da ekonomileri sorunludur. O yüzden Türkiye’nin ihtiyacı ekonomi biliminde hiçbir dayanağı olmayan “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir.” inadından vazgeçilerek siyasete, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve temel hak ve özgürlüklere dönüştür. Türkiye’yi ekonomide de üst lige çıkaracak olan bunlardır. Son olarak Erdoğan uçaktaki konuşmasında kurlardaki değişimi, “iktisadi temeli olmayan hareketler” olarak tanımladı. Doğru çünkü temel neden siyasi. Ama aynı Erdoğan’ın şunu da kabul etmesi gerekiyor; “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir” tezinin de aynı şekilde hiçbir iktisadi temeli yok.