Faizi itibarsızlaştırılmış merkez bankası ve politikası

Abone Ol
Bölüşüm ve istihdam odaklı maliye politikasını destekleyici biçimde, finansal istikrara ve kur istikrarına odaklanmış merkez bankasına, zamana yaygın olarak sermaye kontrollerini de içeren bir makro plana ihtiyaç vardır. Hatırlanabileceği gibi Ekonomi Bankanı Sayın Nurettin Nebati 2022 yılının başlarında yani Ocak 2022 yılında “ekonomistlerle” yaptığı toplantıda Merkez Bankasını ve Politika faizini önemsizleştirdik ifadesini kullanmıştı. Bu ifade açık biçimde “enflasyon hedeflemesinin” terk edildiğinin ilanı anlamına geliyordu. Ancak onun ötesinde merkez bankasının elinden kontrol gücü sağlayabileceği biricik aracının elinden alınması ile para politikası tamamen işlevsiz hâle getiriliyordu. Dolayısıyla ekonomi politikalarının bütün yükü maliye politikasına kaydırılmış oluyordu. Aslında sayın bakanın o ifadesinden önce uygulamaya konan yeni para politikası stratejisinde Merkez Bankası kuru istikrarlı tutma görevini KKM (Kur Korumalı Mevduat) üzerinden maliye politikası ile paylamış, enflasyon hedeflemesi stratejisinden örtük çapa kur / örtük sabit kur sistemine geçilmişti. Çapa kur sisteminin yani örtük sabit kur sisteminin örtük olarak uygulanmasını nedeni ise merkez bankası rezervlerinin açık sabit kur sisteminin gerektirdiği koşullara sahip olamaması ve cari açık sorununun genişleyeceğinin bilinmesindendir. Mevcut küresel koşullar ve yetersiz rezervler altında açık sabit kur istemi uygulamaya kalkarsanız cari açık genişlemesi karşısında para biriminizin spekülatif atak yemesi içten bile değildir. Aslında bu, istikrarsız bir ekonomi için doğal bir sonuçtur, dışsal bir şoka ihtiyaç yoktur. Öte yandan, KKM ve türevlerine dayalı örtük/açık sabit kur sistemi küresel parasal genişleme döneminde ters dolarizasyon için başarılı olabilirdi. Ancak mevcut küresel sıkı para döngüsü ve savaş koşullarında ancak kısa süre için uygulanıp terk edilmesi gereken bir sistemidir. Bunu geçen haftaki yazımda gerekçeleri ile açıklamaya çalışmıştım. Esasında enflasyon hedeflemesi stratejisinden kopuşun tarihini daha eskiye yani 2017 yılı ve sonrası para politikası uygulamalarına kadar götürebiliriz ancak dolarizasyonun hızlandığı ve zirve noktasına ulaştığı 2021 dördüncü çeyrek ile birlikte uygulama şansı tamamen ortadan kalkmıştı. Ekonomimiz bu denli dolarize olmuşken ve nerdeyse TL’nin para olma vasıfları ortadan kalkmak üzereyken enflasyon hedeflemesi uygulama koşulları da ortadan kalkmış demektir. Hatırlayınız, 2002-2006 döneminde enflasyon hedeflemesi uygulayabilmek için gerekli koşulları sağlayamadığından TCMB örtük enflasyon hedeflemesi uygulamak zorunda kamıştı. Yani bazı hocaların dediği gibi Ortodoks Para Politikasına dönelim (enflasyon hedeflemesi/bağımsız merkez bankası) görüşü Ortodoks İktisat teorisinden bile kopuk bir açıklamadır. Diğer yandan aşağıda linkini bıraktığım daha önceki bir yazımda kontrolsüz sermaye hareketlerinin varlığı altında ve kısa vadeli dış borç stokumuz bu denli yüksekken bağımsız para politikası uygulanamayacağını belirtmiştim. Yani TCMB para politikası hiçbir zaman bağımsız değildi.
Mevcut küresel ve yurt içi koşullar dâhilinde TCMB’nin 26 Mayıs Perşembe günkü para politikası kurulunun alacağı politika faizi kararının tek başına bir anlamı ve etkisi kalmamıştır.
Aslında Ortodoks politikalar ve Ortodoks para politikası terk edilmiş de değildir. Daha önceki pek çok yazımda belirttiğim gibi 2002 güçlü ekonomiye geçiş programı ve devamı politikaların istikrarlı büyüme ve kalkınma hedefi yoktur. Başından beri tüm uygulamalar başlangıçta bir borç yönetimi ve sonrasında ise genişleyen Rant ekonomisidir. Hali hazırda uygulanan politikalar da rant ekonomisinin devamıdır. 2002 yılında uygulamaya konan ve adil bölüşümü dışlayan güçlü ekonomiye geçiş programı ile kamunun üretimden, tarımdan dışlanması ve ucuz yabancı sermayeye bağımlı hale getirilen yapısı ile üretim kazançları değil sermaye kazançları ve rant elde edinimi üzerine bir sistem inşa edilmiş ve sonuçta inşaata ve tüketime dayalı ve dövize bağımlı bir ekonomik yapı ortaya çıkmıştır. Son bir yılda uygulanan politikalarla, ücretli kesimin milli gelirdeki payı gittikçe azalmış ve yoksulluk artmışken, rantlar ve kârlar büyümüştür. Bu haliyle uygulanan politikalar yeterince Ortodoks’tur. Sonuç olarak mevcut küresel ve yurt içi koşullar dâhilinde TCMB’nin 26 Mayıs Perşembe günkü para politikası kurulunun alacağı politika faizi kararının tek başına bir anlamı ve etkisi kalmamıştır. Bölüşüm ve istihdam odaklı maliye politikasını destekleyici biçimde, finansal istikrara ve kur istikrarına odaklanmış merkez bankasına, zamana yaygın olarak sermaye kontrollerini de içeren bir makro plana ihtiyaç vardır. Türkiye’nin iktisadi sorunları kısa sürede çözülecek kadar kolay değildir. Kısa ve uzun vadeli stratejiler gerektirmektedir. Ortodoks değil Heterodoks, Monetarist/yeni Keynesyen değil, post Keynesyen politikalara ihtiyaç vardır. Büyüme değil Kalkınma hedeflenmelidir.