Faiz düşük ama kredi yok

Abone Ol
Firma yöneticilerinden çeşitli şikayetler yükseliyor. Yöneticiler krediye erişimde problem yaşadıklarını, faizler düşük olmasına karşın arzu ettikleri krediyi çekemediklerini dile getiriyor. Benzer durum konut kredisi için de geçerli.

Loading...

2021 yılının eylül ayında uygulanmaya başlayan düşük faiz politikasının ana argümanı, faizler düşerse enflasyon oranının da düşeceği idi. Merkez bankasının faizleri düşürmeye başlamasının ardından önce döviz kurları hızla arttı, arkasından da enflasyon oranı son 24 yılın en yüksek düzeyi olan %83.5 düzeyine ulaştı. İrrasyonel faiz politikası varlıklara olan talebi artırdı Reel faiz oranının hızla negatife dönmesi, enflasyon oranının Türkiye tarihindeki en hızlı artışlardan birini kaydetmesine neden oldu. Kredi talebinde yaşanan patlama, ekonomideki varlıklara olan talebi ve dolayısıyla da bu varlıkların fiyatlarını hızla artırdı. Kredi talebi ilk etkisini kurlarda gösterdi. Döviz kurları 2021 yılının ekim, kasım ve aralık aylarında hızla arttı. Eş-anlı olarak altın fiyatları da yükseldi. Bunu beraberinde otomobil fiyatları ve gayrimenkullerin değerleri izledi. Kredilerdeki artışın etkisi, varlık piyasalarının her türlüsünde kendisini gösteriyordu. Varlıkların fiyatları o kadar hızla değişiyordu ki sahip olduğu varlığı satıp nakde dönüştürenler bu dönüşümden pişmanlık duyar hale gelmişti. Herkesin aklındaki soru şuydu: Varlık fiyatları daha nereye kadar artacak? Türk lirası korumasız kaldı İktisadın kuralı oysa çok basitti: Para, reel değerini koruyabilecek -özellikle arzı esnek olmayan- varlıklara yönelecektir. Türk lirası mevduat hesapları, irrasyonel faiz politikası sebebiyle paranın reel değerini koruyamaz hâle geldiği için liradan kaçış başlamıştı. Varlıklara olan talep hızla artırıyordu. Kredilerdeki artış oranının hızlanması, bu hızı daha da artırıyordu. Piyasada artık bir sarmal başlamıştı. Düşük faiz krediye talebi, krediye talep döviz talebini, dövize talep döviz kurunu, döviz kuru fiyatları, fiyatlardaki artış ise yine krediye talebi artırıyordu. Makro çerçevesiz bir iktisat politikası yürürlükte Hükümet kredi-döviz-kur-enflasyon-kredi sarmalını kırmak için kredi artış hızını frenleyecek bir dizi makroihtiyati tedbiri hayata geçirdi.[1] Bu tedbirler aslında ortaya çıkan sorunlara bütüncül bakan ve çözüm arayan ihtiyari bir politikanın ürünü değildi. Aksine sorunlara o esnada çözüm üretme amacı güden anlık tepkilerdi. Artık yönetimde makro çerçeveden yoksun, makroihtiyati araç seti ile yürütülen bir iktisat politikası anlayışı hâkimdi. Temmuz ayından bu yana daha aktif bir şekilde uygulanmaya başlanan makroihtiyati tedbirler, son birkaç aylık dönemde kredilerin artış hızını sınırlandırdı. Faizin yapacağı görevi artık makroihtiyati tedbirler yapmaya başladı. Politika faizi önemini ve etkililiğini yitirdi. Merkez bankası tarafından son aylarda yapılan faiz indirimleri de bu minvalde piyasalarda pek önemsenmez hale geldi. Faizler düşük olmasına karşın bankalar kredi vermiyor Son birkaç aydır firma yöneticilerinden çeşitli şikayetler yükseliyor. Yöneticiler krediye erişimde problem yaşadıklarını, faizler düşük olmasına karşın arzu ettikleri krediyi çekemediklerini dile getiriyor. Benzer durum konut kredisi için de geçerli. Özellikle kamu bankaları, çok düşük miktarlarda konut kredisi sağlıyor. Kısacası faizler düşük ama piyasada kredi arzı yok. Faizlerin yaratacağı daraltıcı etkiyi makroihtiyati tedbirler ile gerçekleştirmek bir başarı değil, aksine piyasanın işlemez hale geldiğinin bir göstergesi. Artık kredi piyasasında fiyat mekanizması çalışmıyor. Bankalar, uygulama konan tedbirler nedeniyle maliyetlerini hesaplayamaz oldu. Bu nedenle özellikle yüksek tutarlı ve uzun vadeli kredi vermekten mümkün olduğunca uzak durmayı tercih ettiklerini gözlemlemek mümkün. Kredi arzındaki bu daralma sebebiyle piyasada kredi tayınlaması yaşanmaya başladı. Fiyat mekanizmasının devre dışı kaldığı, miktar kısıtlaması üzerinden düzenlemelerin yapılmaya başladığı dönemlerde tayınlama problemi ile karşı karşıya kalmak kaçınılmaz bir sonuç. Tayınlama konusundaki geçmiş tecrübeler, bizleri ekonominin yeni sorunlara gebe kalacağı düşüncesine sevk ediyor. Bu sorunların bankacılık sektörü merkezli olması, yaşanabilecek olası bir tahribatın etkilerinin oldukça derin olabileceği fikrini de doğuruyor. Bu sorunların önüne geçebilmek için olası riskleri önceden tespit etmenin önemi giderek artıyor. Önümüzdeki dönemde iktisatçıların iş yükü belli ki yine çok olacak. [1] https://www.politikyol.com/turkiyede-izlenen-iktisat-politikasi-uzerine/