Loading...
EYT ile genç bir emekliler nüfusumuz olacak. Bunun sosyal güvenlik sistemi üzerinde olumsuz etkilerinin olması kaçınılmaz. Ama EYT ile emekli olanlar hiçbir şekilde emekli gelirine kavuştuklarında refah içinde bir hayat yaşayacaklarını düşünmemektedir.Elbette sıradan insanların iktisat bilmeleri gerekmiyor. Yaşanan ekonomik gelişmeleri yorumlayabilecek bir birikime sahip olmalarına da ihtiyaç yoktur. Onlar sadece daha iyi bir yaşam ve makul derecede bir refaha erişmek istiyorlar. İşte bu “naive” istekleri onların siyasetçilere karşı en zayıf noktalarını oluşturuyor. Onları siyasetçilerin hamasi söylemlerine açık hale getiriyor. Ekonomide yapısal dönüşüme zaman zaman her ülkenin ihtiyacı olur. Ama her bir yapısal dönüşüm beraberinde mağdurlarını doğurur. Mesele kurumları gelişmiş demokratik ülkelerde, ülkelerini “sosyal devlet” yapma amacında olan hükümetlerce bu mağduriyetlerin telafi edecek sistemlerin varlığıdır. Aradan geçen onca zamandan sonra artık ben de bir iktisatçıyım. Bu dönüşüm politikaları konusundaki tartışmalar ise hâlâ devam ediyor. Ama benim bizzat yaşadıklarımdan anladığım bir şey var ki, o da bu tarz, sıradan insanlar için beklenmedik dönüşümlerin yol açtığı bazı sonuçların, onları güvencesiz bırakmasıdır. Böyle bir durumda bu dönüşümler, kırılganlığı olan sıradan insanlara “acı”, “elem” ve “sabırdan” başka çok fazla bir şey vaat edemiyor maalesef. Bir yanda kendi duygu dünyamız, diğer yanda ülke ve vatan sevgimizi öne çıkaran söylemleriyle yaptıklarına sabır göstermemizi telkin eden siyasetçilerimiz. Aradan geçen kırk yılı aşkın süreden beri pek değişen bir şey yok gibi. Aynı ikilem yine insanların karşısında. İnsanlar ise devlete rağmen geleceklerine yönelik güvence arayışı içinde. Siyasetçilerin boş vaatleri sadece kendilerini değil, aynı zamanda ülkemizin kurumlarını zayıflatıp, bu kurumları zaafa uğratıyor. Sıradan insanın geleceğe yönelik umutlarının yitip gitmesine yol açıyor. Düşünsenize, sıradan bir insanın 24 Ocak 1980’deki çaresizliğini. Ya da 2001 krizinin hemen ardından insanların maruz kaldıkları şok ve beraberinde gelen ekonomik dönüşüm karşısındaki hâllerini. Bu şokları sürekli yaşayıp, her defasında aynı bahane ve vaatleri dinlediğinizi hayal edin. Siz olsanız sabır gösterebilir misiniz? Güven duyabilir misinin böyle bir sisteme ve siyasetçiye? Tek duyduğunuz vaatler ve “sabır” telkini. Ne için sabır? Dahası ne kadar süreyle sabır? Baksanıza; her seçimde seçmen karşısına çıkan bir iktidar daha önce yaptığı vaatleri bile sürekli öteleyip duruyor. Sürekli yeni süreler istiyor kamuoyundan. Bazılarını ise bugün görmezden gelmeyi tercih ediyor. Böyle bir siyasi yapı, ister istemez bireylerin kurumlara karşı güven duygularının kaybolmasına yol açıyor. Onları daha çok bireyselleştiriyor. Onlar nezdinde toplumsal menfaatlerin önemini azalıyor. Bu insanlar artık devletin onlara çıkartabileceği güçlüklere karşı kendilerini koruma refleksi geliştiriyorlar. Böyle güvenin yok olduğu dönemlerde kurumsal düzeyde bir sistem inşa edebilmek de zorlaşıyor. Zira bireysel çıkarlar, toplumsal çıkarların önünde gelmeye başlıyor. Geçen hafta iktidarın emeklilikte yaş sınırlamasına takılan genişçe bir kitlenin taleplerine olumlu yanıt vermesi en azından bazılarımız için sürpriz oldu. Konunun birçok yönü kamuoyunda tartışıldı. Bu vesileyle EYT meselesi birey-devlet ilişkileri bakımından iki gerçeği daha iyi görmemize yardımcı oldu. Bunlardan ilki siyaset-toplum ilişkisi bakımından, geçmişte olduğu gibi yine insanların geleceklerinin gasp ediliyor olmasıdır. Diğeri ise, neredeyse kırk yılı aşkın süredir uygulanan “düşük ücret” politikasının iflas ettiğini bize göstermesidir.
Böyle bir siyasi yapı, ister istemez bireylerin kurumlara karşı güven duygularının kaybolmasına yol açıyor. Onları daha çok bireyselleştiriyor. Onlar nezdinde toplumsal menfaatlerin önemini azalıyor.Doğrudur… EYT ile genç bir emekliler nüfusumuz olacak. Bunun sosyal güvenlik sistemi üzerinde olumsuz etkilerinin olması kaçınılmaz. Ama EYT ile emekli olanlar hiçbir şekilde emekli gelirine kavuştuklarında refah içinde bir hayat yaşayacaklarını düşünmemektedir. Muhtemelen çoğu geçmişte kendilerine vaat edilen ve karşılığında sabır telkin edilmiş olan o günlere ulaşamadıkları için, çalışmaya devam edecekler. Çalışırken de emeklilik aylıkları onlara ek gelir sağlayacak. Çok fazla çaresi olmayan insanların, gelecekteki risklere karşı çare olarak gördüğü bir seçenek bu. Kanımca EYT taleplerinin arkasındaki en önemli sebebi ülkemizdeki ücretlerin düşüklüğü. Siyasilerin 1980’lerde yapmaya başladıkları vaatleriyle insanların bir süre düşük ücrete rıza göstermeye zorlanması kısa vadede mümkün olabilir. Ama süre uzadıkça insanların geleceğe yönelik endişeleri artacak ve sabır söylemi boşa düşecektir. Bizde de olan budur. Neticede bunca zaman beklemek ve siyasilerin uygulamalarını tolere etmek bu insanları daha fazla eşitsizlik, daha fazla yoksulluğa maruz bıraktı. Şu anada geniş halk kitleleri için elimizde olanlar bunlar. Aradan kırk yılı aşkın güze geçti. Hâlen aynı bahaneler, aynı vaatler. Hem de bir başka büyük ekonomik dönüşümün tam da arifesinde yapılıyor bu vaatler. Görünen o ki, 24 Ocak 1980’de alınan kararlarla başlayan “düşük ücret” sürecinin sonuna geliyoruz. Belki iktisadi kaynaklarımız tükenmiş ve bize başka seçenek bırakmıyor olabilir. Ancak insanların siyaset kurumuna güveni ekonomik kaynaklardan çok daha önce tükenmiş durumda. Bugüne kadar ötelenen refah talepleri maalesef sabreden bu kitlelere refah getirmedi. Aksine onlar sabrederken, elde edilen refahtan başkaları pay almaya başladı. Bu da EYT meselesinde toplumsal muhalefetin direncinin artmasına yol açtı. Sonunda da amaca ulaşıldı. EYT mücadelesi ve elde edilen sonuç ülkemizin ivedilikle mevcut kaynak-kullanım tercihlerinin değişmesi gerektiğine, bununla birlikte yeni bir gelirler politikasının oluşturulmasının gerekli olduğuna işaret etti. Elbette tüm bunlar daha sorumlu ve daha güvenilir bir siyasetle mümkün olacaktır. Ama daha önemlisi ekonomik taleplerin daha kapsamlı ve örgütlü bir mücadeleye konu edilmesiyle gerekmektedir.