Ne yapabilirim deyip kabuğuna çekilme, onlar da ne yapabilirim deselerdi? Sen, ben yine olurduk ama nasıl olurduk bir düşün. Coğrafyanın sağına soluna bak. Her şeye rağmen ve hala mavi beyaz camdan bir nazar boncuğu gibi parlıyoruz biz.

Birinci vazifenden başlayarak ezberlediysen belki yine iyi ama acaba okudun mu hitabeyi baştan sonra? Anlamaya çalıştın mı, yoksa zoraki, müfredatın salık verdiği herhangi bir metin miydi senin için? Ne vazifesi, benim en önemli vazifem kendimi kurtarmak mı dersin?

Yükün çok mu? Yarınlar karanlık mı? Senin yaşını bile göremeden şehit olanları düşününce elinden düşmeyen karton kahve bardağından daha ağır değildir sırtındaki ağırlık.

Birgün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşebilirsin. Bence düşmelisin artık. Beklediğin nedir bilmiyorum. Kendimi de katayım hatta. Neyi bekliyoruz daha? Topla tüfekle olmuyor her saldırı. İçten içe, bir zamanlar alıştıra alıştıra, şimdilerde daha da arsızca…

Memleketin her köşesi hukuksuzlukla, liyakatsızlıkla işgal edilmişken gaflet, dalalet ve hıyaneti görmemek mümkün mü? Seni hilafetin, padişahlığın köleliğinden kurtarmış bir mihmandar varken hem de. Dört yanını sarmışken gözlerini kapatmak mıdır tercihin, yakışanın?

Ne yapabilirim deyip kabuğuna çekilme, onlar da ne yapabilirim deselerdi? Sen, ben yine olurduk ama nasıl olurduk bir düşün. Coğrafyanın sağına soluna bak. Her şeye rağmen ve hala mavi beyaz camdan bir nazar boncuğu gibi parlıyoruz biz. Muasır medeniyet senin kaçıp sığınacağın bir liman değildir. Senin memleketinin milyonları için hayalin ve hedefindir.

Umut var. 10 Kasım sabahında koca bir milletin nasıl tek yürek bayrağa doğru Ata’sını andığını görünce hatırladım ben de. “Biz” kocamanız.

Pes etmemek, yolunda devam etmek tek başına koca bir mücadele zaten. Tek başına en güzel anma da bu. Unutan ya da umarım yoktur ama hiç okumayan olduysa diye, sevgi ve özlemle:

  Ey Türk Gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

  Mustafa Kemal Atatürk

ü