Evrensel değerler ve laikler
Kürtler, sol ve demokrat kesimler evrensel değerler çerçevesinde Filistinlilerin “mağduriyetleri” ile empati ilişkisi kurarak kendilerinin de benzer mağduriyetleri olduğunu ifade ederken iktidara yakın İslamcı kitleler ise Filistinlilerin de “Müslüman” olduğu gerçeği ile “ümmetçi” bir yaklaşımla konuya yaklaştılar.
İsrail-Filistin meselesinin benim canımı acıtan ve en çok düşündüren yanı Batı ülkelerinin tutumuyla ilgili. 10 binden fazla, çoğunluğu, çocuk ve kadınlardan oluşan insanın öldürülmesine neden olan savaşla ilgili bırakın üzülmeyi, sevinen, alkışlayan ve destek veren ülkelerin varlığını görünce en çok da Batı’yla ilişkilendirilmiş “evrensel değerlerin” anlamı üzerine yeniden düşünmek zorunda hissettim kendimi.
Neredeyse bir kafes ortamında yaşamak zorunda bırakılmış olan Gazze’de olanlar gerçekten bugüne dek bildiğimiz ve sahiplendiğimiz ve hayatlarımızı tanzim ederken bizlere referans olan, içinde, “insanlık”, “onur”, “zayıfın yanında durmak”, “adalet”, “hak” gibi değerleri içeren “evrensel değerleri” yerle bir etti. İsrail’e dur demek yerine onu destekleyen Batılı devletlerin bu davranışları bir yandan bu değerlere olan inancı zayıflatırken diğer yandan da toplumların içe kapanmalarına ve milliyetçi duygulara yönelmelerine neden oldu. Madem ki Batı, kendisinin dahi kaale almadığı evrensel değerler üzerinden bize bazı yaptırımlar uyguluyor, o zaman bu değerleri biz neden ciddiye alalım ki?
Allahtan bu değerlere sahip çıkan insanlar var! Son günlerde, hemen hemen bütün Batı’lı ülkelerin başkentlerinde sözünü ettiğim “evrensel değerlere” sahip çıkan milyonlarca insan sokaklara döküldü. Sürdürülen ve Batılı devletlerin göz yumduğu “soykırıma” kendi devletlerine ve siyaset elitlerine rağmen “dur!” diyebilen bu insanların varlığı “evrensel değerlerin” asıl sahiplerinin devletler ve onların kurumları değil, bizzat toplumların kendileri olduğunu bize göstermiş oldu.
Bizim toplumumuza gelince işlerin daha karmaşık olduğunu görüyoruz. Bu olayla birlikte bir kere daha bizim toplumumuzun kutuplaşmış bir toplum olduğu açığa çıktı. İktidar ve iktidarın destekçileri kitleler İsrail’i kınayan yürüyüş ve gösteriler yaptılarsa da benzer bir tavır “laik” kesimden gelmedi. Batılı toplumlarla kendilerini daha yakın hisseden bu kesimler, büyük olasılıkla İsrail karşıtlığını üstlenmiş olan iktidara yarar düşüncesiyle Batı toplumlarındaki benzerlerinin aksine hareketsiz kalmayı tercih ettiler.
Kürtler, sol ve demokrat kesimler ise Filistin halkıyla dayanışma tavrını devam ettirdiler tıpkı İslamcı iktidar yanlıları gibi. Burada da toplumumuzun kutuplaşmışlığının bir başka boyutu ortaya çıktı. Kürtler, sol ve demokrat kesimler evrensel değerler çerçevesinde Filistinlilerin “mağduriyetleri” ile empati ilişkisi kurarak kendilerinin de benzer mağduriyetleri olduğunu ifade ederken iktidara yakın İslamcı kitleler ise Filistinlilerin de “Müslüman” olduğu gerçeği ile “ümmetçi” bir yaklaşımla konuya yaklaştılar.
Doğrusu. Bu yazıda muradım “laik” kesimin, Batılı benzerlerinden farklı davranmasının arkasında her ne kadar “iktidara yaramasın!” düşüncesi varsa da bence yeteri kadar “evrensel değerlerden” nasibini alamamışlığın da rolü olduğunun altını çizmekti. Hangisinin ağır bastığını bilemem ama Gazze’de yaşanan katliamlara ve soykırıma karşı tavır üretemeyen bir “laik” kesimin ülkenin yönetiminde de bir rol oynaması pek mümkün olmaz. O nedenle de “laik” kesimin önündeki tek çıkış “evrensel değerleri” benimsemiş olan Kürtler, sol ve demokrat kesimlerle birlikte davranmaktır.
“Tek” dedim ama siz aldırmayın. Sizin de önereceğiniz çıkışları duymayı isterim.