Erzurum’da yaşananlar bize her katmanda çürümenin boyutunu gösteriyor. İktidar yol açtığı çürüme üzerinden varlığını konsolide etmek isteyebilir ama Türkiye çürümeyi değil iyileşmeyi istiyor ve bunu da hak ediyor.
İBB ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun önceki gün Erzurum’da yaşadıklarını büyük bir çoğunluğumuz ekranlarımızdan, haberlerden, sosyal medyadan ve farklı mecralardan izledik.
Sabahın erken saatlerinde Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı’nın mitingin yapıldığı meydanı otobüslerle kapatma girişimi ile başlayan süreç nihayet İmamoğlu’nun ve mitinge gelenlerin taşlanmasına kadar vardı.
Erzurum’da ne yaşandığını İmamoğlu, İstanbul dönüşünde havalimanında saat saat anlattı.
Pazar günü kim ne derse dersin Türkiye, büyük bir provokasyondan, felaketten dönmüş ve bu anlamda bir mucize yaşamıştır.
Ne yazık ki bütün bu olanlar karşısında tedbir alması gereken hiç bir kamu görevlisi görevini yapmamış, suç işlemişlerdir.
Dahası il emniyet müdüründen valisine ve İçişleri Bakanı’na kadar sıralı tüm yetkililer, ağız birliği etmişçesine İmamoğlu’nu suçlamış; hatta Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, “Taş atanların CHP’li olduğunu” bile söyleyebilmiştir.
Bu idari ve bürokratik çürümeden başka nedir ki?
14 Mayıs muhalefet için, bizler için sadece bir seçim. Ama beli ki iktidar, iktidar ortakları, onları destekleyen parti elitleri ve onların çeperinde hayat bulan kesimler için değil.
***
Diğer yandan bu saldırı bir anlamda göz göre göre gelmiştir. Bu açıdan da karşı karşıya olduğumuz bu tablo bizi şaşırtmıyor.
Cumartesi günü MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Yalova’da konuşması yeterince açıktır. Bahçeli, Millet İttifakı liderlerini “ağırlaştırılmış müebbet” ya da “vücutlarına mermi alacaklardır” diye açıkça hedef göstermiştir.
Erzurum’da yaşananlar bu konuşmayı takip eden gün yaşanmıştır.
Ancak mesele sadece Bahçeli'nin konuşması da değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bakanlara, milletvekillerinden milletvekili adaylarına kadar hepsinin ekranlarda, meydanlarda, cami avlularında yaptıkları propagandaların temeli büyük ölçüde “yalan” üzerine kurulduğunu, nefret dilinin ve kutuplaşmanın hakim dil olduğunu düşünürsek; Erzurum’da yaşanan açık biçimde adım adım gelen Kırmızı Pazartesi’dir.
14 Mayıs muhalefet için, bizler için sadece bir seçim ama beli ki iktidar, iktidar ortakları, onları destekleyen parti elitleri ve onların çeperinde hayat bulan kesimler için değil.
O yüzden seçimde muhalefetin kazanmasını sivil darbe olarak niteleyecek kadar sınırları aşıyorlar.
Onlar için 14 Mayıs, ontolojik yani bir varlık-yokluk seçimi. Onun için bu kadar saldırganlar, bu kadar nobranlar.
O yüzden bu kadar fütursuz biçimde yalana sarılıyorlar, kutuplaştırma siyaseti izliyorlar.
Bu siyasi çürümeden başka nedir ki?
İmamoğlu’na yönelik taşlı saldırıyı “şeytan taşlama” ile bir tutan sosyal medya paylaşımları yapacak kadar fütursuzlar.
Bu paylaşımı yapanlar trol değil. Bunlar o kesimde kanaat önderi, aydın sayılabilecek isimler.
***
Elbette idari bürokrasi, siyasiler çürüme konusunda yalnız değil.
Nitekim uzun yıllar boyunda gazetelerde kültür sanat, siyaset, dış politika üzerine yazmış, kültür ve sanat dünyasında bazı isimlerin attıkları twitler bize başka bir çürümeyi de gösteriyor.
Bunlar en basit biçimde İmamoğlu’na yönelik taşlı saldırıyı “şeytan taşlama” ile bir tutan sosyal medya paylaşımları yapacak kadar fütursuzlar.
Bu paylaşımı yapanlar trol değil. Bunlar o kesimde kanaat önderi, aydın sayılabilecek isimler ki, isimlerini anmayacak kadar değersizleştiler kendilerini.
Bilgi, düşünme okuma yerini iktidar gücüne bıraktı. Ve o insanları neredeyse tümü sahip oldukları entelektüel bilgilerini iktidarın kullanmasına veriyorlar.
İnsan olanın utanması gereken İmamoğlu’na taşlı saldırıyı, bu insanlar, şeytan taşlanması ile bir tutabiliyorlar.
Bu entelektüel çürümeden başka nedir ki?
***
Çürümenin yaşandığı katmanları çoğaltmak mümkün.
Ama Türkiye bu çürümeyi hak etmiyor.
Dün Konya ve Adana’da halkın Millet İttifakı mitinglerine katılımlarını ve oradaki coşkuyu gördük. Halk İmamoğlu'nu da, Kılıçdaroğlu’nu da, diğer liderleri de bağrına bastı.
İktidar her katmanda yol açtığı çürüme üzerinden varlığını konsolide etmek isteyebilir ama Türkiye çürümeyi değil iyileşmeyi istiyor ve bunu da fazlasıyla hak ediyor.
Ve tercihi iyileşmek olanların yapması gereken seçimi ilk turda bitmesini sağlamak olmalıdır.