OECD ülkeleri arasında enflasyonu %5’in üstünde olan Tek Türkiye!
Benzer şekilde 1981 yılında 24 OECD üye ülkeden sadece 2 ülkede enflasyon % 5’in altında iken 2014 yılına gelindiğinde 34 üye ülkeden 33 tanesinde enflasyon % 5’ten düşük hale gelmiştir. Enflasyonu %5’ten yüksek olan ülkeyi tahmin etmişsinizdir :) Tabii ki Türkiye. OECD dışında kalan çoğu ülkede de enflasyon büyük ölçüde sorun olmaktan çıkmıştır. Burada yanıt bekleyen soru: enflasyon çoğu ülkede kontrol altına alınmış ve sorun olmaktan çıkmış olmasına rağmen dünyada nerdeyse tüm merkez bankaları neden enflasyonla mücadele konusuna bu kadar odaklanmakta ve açık veya örtük enflasyon hedeflemesine gitmektedir? Kısaca özetlemek gerekirse, asıl korkulu rüya resesyon ise ve enflasyonu makul seviyelere düşürme konusunda başarı elde edilmiş olmasına karşın iktisatçılar, politika yapıcılar neden ısrarla enflasyona odaklanmaktadır?
Enflasyonun etkileri
Konuya bir tür fayda/maliyet analizi çerçevesinde bakılabilir. Enflasyonun olası olumlu tarafları arasında, para basma ayrıcalığını elinde bulunduran kamu otoritesine senyoraj adını verdiğimiz geliri sağlayarak kamu harcamalarının finansmanına katkı sağlayabilmesi, para basılması devletin bütçe finansmanında kullanabileceği borçlanma veya vergi gibi alternatif bir yol olarak kullanılabilir. Ancak senyoraj gelirinin bütçenin finansmanına etkisi günümüzde OECD ülkelerinde oldukça sınırlıdır. Kısaca senyoraj argümanı yeterince gelişmiş mali sistemi olmayan ülkeler için önemli olabilmekte ancak Türkiye dahil OECD ülkeleri için önemli boyutlarda değildir. Enflasyonun olumlu yanlarına bir diğer gerekçe ise resesyondan çıkmak için para politikaları kullanılırken geniş bir manevra alanı sağlamasıdır. Enflasyonun düşük olduğu bir ekonomide üretimi tam istihdam seviyesine taşımak için para politikasının kullanımı sınırlı (likidite tuzağı) olur. Bir başka yönü de reel ücretlerin düşürülmesi gerekiyorsa bunu enflasyon vasıtasıyla sağlamak ve kabul ettirmek daha kolaydır.
Enflasyonun maliyetleri de vardır. Çok yüksek olan %20-30’lardaki enflasyon ekonomik faaliyetleri sekteye uğratabilir. Ancak OECD ülkeleri bağlamında baktığımızda daha çok % 4-5 dolayında bir enflasyondan söz ediyoruz demektir. Dolayısıyla ılımlı bir enflasyonun da maliyetleri vardır.
Bunlar;
(1) elde para tutmanın maliyetinin artması veya enflasyon nedeniyle yanında daha az para tutmak isteyenlerin harcamak durumunda kaldıkları kaynaklar (buna ayakkabı eskitme maliyeti de denmektedir),
(2) sık fiyat değişimi için harcanan maliyetler (menü maliyetleri),
(3) vergi sistemine olan etkileri sonucu kaynakların yanlış tahsisine yol açması ile
(4) beklenmeyen enflasyonun gelir dağılımını olumsuz etkilemesi biçiminde sıralanabilir.
Bu maliyetlere ek olarak asıl üzerinde durulması gereken maliyeti yüksek enflasyonun belirsizliği arttırmasıdır. Yapılan araştırmalar ortalama enflasyon oranı yükseldikçe fiyatların dalgalanma boyunun arttığını göstermektedir. Bu ekonomideki tüketici, girişimci, yatırımcı ve diğer aktörlerin önlerini görememesine yol açmakta ve kısa dönemde sonuç veren faaliyetlere yönlendirmektedir. Gelecekte sabit bir nominal ödeme vaadinde bulunan finansal varlıkların riskini de arttırmaktadır. Kanımızca en önemli maliyet kalemi de budur. Günümüzde enflasyona dair tartışmalar enflasyon %2’mi olsun %4’mü olsun bağlamında sürmektedir. Sonuç olarak yüksek enflasyon volatiliteyi arttırmakta bu da ekonomideki işleyişi olumsuz yönde etkilemektedir. Haftaya da Türkiye’deki son dönem yaşanan enflasyonu ayrıntılı olarak ele alacağız. Burada özellikle Türkiye’de enflasyon-büyüme-faiz ilişkisini tartışmayı düşünüyorum.