Loading...
Muhalif sağ ve sol seçmen seküler vatanperverlik zemininde birleşti.İktidara karşı son on yıldır yaklaşık yüzde kırk bandında her sandıkta ortaya çıkan çekirdek muhalif seçmen, şehirlerde büyük ve derin bir konsolide öfke biriktirdi. Bu öfkenin siyasi karşılığı en geniş anlamda sol ve sağın birleştiği seküler bir vatanperverlik zeminiydi. İktidar olanca gücüyle uzunca süredir hayatı keyfiliğe dayalı marjinal siyasete ve radikal popülizme sürüklediği için, muhalif ittifak da doğal olarak makuliyete dayalı merkezi ve hayatı normalleştirmeyi savundu. Bu durum muhalif seçmenin konsolide ve radikal öfkesiyle muhalif ittifakın makul siyaset üretme biçimi arasında ciddi bir makas açıklığı yarattı. Ümit Özdağ işte bu makas açıklığına oturdu. Bu her iki durum da aslında ağır siyasi çalkantılı bir sürecin sonucu olarak tabii biçimde doğdu. Ben her ikisini de yadırgayamıyorum. Ne muhalif seçmenin konsolide öfkesine ve radikal arzularına diyecek bir söz bulabiliyorum ne de muhalif ittifakın hayatı merkez etrafında normalleştirme çabasına karşı çıkabiliyorum. Muhalif çekirdek seçmenin hayatı son on yılda özellikle darmadağın oldu, kamusal menfaatin ve mutabakatın hep dışında kaldı yani her türlü siyasi ve iktisadi kaynak dağıtımında öteki sayıldı. Kendi yarattığı liyakatiyle hayatta kalmayı başarmış ancak kimi cezaevlerinde kimi sürgünlerde kimi de terfilerde bedel ödemişti. Bu öfke ve arzuların belirlediği muhalif seçmen, muhalif siyasetten hayatı kural ve kurumlara bağlamayı vadeden ve normalleşmenin teminatı olan parlamenter sisteme geçmeden evvel radikal bir rövanşist aksiyon bekliyor.
Muhalif seçmen parlamenter sisteme geçmeden evvel radikal bir rövanşist aksiyon bekliyor.Muhalif ittifakın geldiği makul merkez pozisyonu da oldukça tabii bir durum zira muhalefet zaten iktidarın yarattığı radikalizme karşı normalleşmeyi, popülizme karşı demokratik ve medeni yaşamı tesis etmek adına muhalefet yapıyor. Muhalefet iktidarın keyfi tek adam yönetimiyle sürekli alt üst olan ve stabilitesini kaybeden hayatı; yeniden ve belki ilk defa bu kadar güçlü bir konjonktürel destekle belirli kural ve kurumlara bağlayarak stabilize etmek adına orada duruyor. Yine de bu durum muhalefetin içinde radikalizm ve popülizm arzusunun olmadığı anlamına gelmiyor hatta en yaygın ve en güçlü arzunun bu istenç olduğunu bile söyleyebiliriz. Bu durum, seçmenin on senedir yaşadığı ağır travmaya dayalı kavga beklentisiyle muhalif siyasetin kurmak istediği makul demokratik hukuki düzen arasına büyük bir bagaj koyuyor. Ümit Özdağ işte tam da buraya konuşlanıyor. Hem sistemi değiştireceğim hem de kavga edeceğim diyor. Sistemin demokratik, hukuki ve medeni bir kalıcı mutabakat zemini yaratması ile radikal aktüel kavgaların geleceğimizi ipotek altına alacak travmatik sonuçları pek de umurunda görünmüyor. Ümit Özdağ radikalizme meyyal seküler bir milliyetçi popülizmi muhalif kanattan üretmenin açlığını ve boşluğunu gördü. Muhalefet içindeki birikmiş radikalizm paratonerliğini üstlendi. Meşrep olarak siyasete yakışmasa hatta siyasetin seviyesini düşürse de bunu göze aldı ve bu kavga biçimini ergence bir kabadayı raconuna yasladı. Yer yer ergen yer yer kabadayı ancak her daim kasabalı bir raconla meydan okuyan… Muhalif çekirdek seçmenin daha çok şehirli ve eğitimli kesimlerinde biriken rafine seküler tepkisinin, Özdağ’ın radikal kasabalı tavrında heba olması ve delikanlılık raconuna hapsolması da ayrı bir problem alanı olarak gözüküyor. Bu durum, muhalif seçmende uzunca süredir biriken şehirli karakterdeki rafine tecrübenin ve bunun doğal sonucu olarak önümüze gelen mücadeleci bir aktör arayışının; kasabalı bir ergen kabadayı raconuna dönüşmesini de açıkçası tehlikeli görüyorum.
Ümit Özdağ büyük bir çabayla yeni yeni filizlenmiş ve hatta kök salmış seküler vatanperverlik ruhunu da kasabalılaştırıyor…Bu durum yalnızca gençlerde ve şehirlerde birikmiş muhalif rafine tecrübeyi kasabalılaştırmıyor aynı zamanda muhalefette nitelikli biçimde büyük bir çabayla yeni yeni filizlenmiş ve hatta kök salmış seküler vatanperverlik ruhunu da kasabalılaştırıyor… Meselenin en zor yanı, Özdağ’ın bütün bu popülizmi “single issue” dediğimiz tek konulu parti hüviyetine bürümesi ve göçmen meselesi gibi derin bir dip dalganın üzerinde rahatça sörf yapabileceği bir alana oturtması oldu. Mesele temel insani ve hayati içgüdülere yani korku ve güvene yaslanınca, cılız bir liberal muhalefet dışında kimsenin ağzını da uzunca süre bıçak açamadı. Göç meselesinin aklıselim biçimde nasıl çözüleceği, popülist vaatlerin rasyonel ve makul bir çözüm sunup sunmadığı gibi asıl konuşulması gereken şeyler; memleketin bu sıkışmış ekonomik ve siyasi atmosferinde açıkçası çok da dikkate değer bir pozisyona yükselmedi. Uzunca süredir bu ağır politik atmosferde duygularımıza rağmen aklımızla hareket etmeye çalışan insanlarız. Zor bir şey deniyoruz; öfkeden sağduyuya anormalden normale ve birikmiş duygusal tecrübeden makul ve kalıcı bir sisteme geçişi arıyor ve savunuyoruz. Sırat köprüsünde kıldan ince kılıçtan keskin bir yol bu, işin ciddiyetini tekrar hatırlatmakta fayda var. Muhalefetin hem birikmiş şehirli rafine öfkesinin ve tecrübesinin ortağı hem de muhalif siyasetin hayatı merkezle normalleştirmesinin savunucusu konumunda bedel ödemiş birisi olarak bu zor koridorda, bu her iki tabii hâle de kızamıyorum. Sıkıntılı gördüğüm tek şey; Özdağ’ın hem muhalif seçmende biriken seküler vatanperverlikle döşeli bu öfkeli fakat şehirli rafine tecrübeyi hem de muhalif ittifak siyasetinin merkeze dayalı normalleşme programını manipüle ederek heba edecek olma tehlikesidir.