Rusya’nın güvenlik tehdidini artırması, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olmaması durumunda Türkiye dış politikada bu durumun sorumlulardan birisi olarak görülebilir.Diğer önemli bir konu da Türkiye-Rusya ilişkileri. Türkiye, Ukrayna mevzusunda Rusya’yla birebir karşı karşıya gelmemek için muğlak bir politika benimsedi. BM’de oylarını Rusya aleyhine verip Ukrayna’ya dronelar üzerinden askeri olarak yardım ederken ekonomik yaptırım konusunda Batılı aktörlerin arkasına takıl(a)madı. Bu süreçte İsveç ve Finlandiya’nın NATO eklemlenmesine ve NATO’nun Rusya sınırını büyük oranda artırmasına dolaylı bir yoldan engel olmuş oluyor aslında. Bu konunun kasti olarak yapılıp yapılmadığını elimizdeki bilgilerle söylemek mümkün değil. Fakat kısa vadede Türkiye’nin Ukrayna konusundaki dış politikasının daha da muğlaklaştıran bir faktör olduğunu söylemek mümkün bu NATO mevzusunun. Bunu konuşmak için erken ama uzun vadede Türkiye açısından çok negatif bir sonuca sebebiyet verecek konu ise Rusya’nın İsveç ve Finlandiya’ya karşı güvenlik tehdidinin artması. Rusya’nın güvenlik tehdidini artırması, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olmaması durumunda Türkiye dış politikada bu durumun sorumlulardan birisi olarak görülebilir. Ama dediğim gibi bu ihtimal şu an için söz konusu değil ama İsveç ve Finlandiya ile masada anlaşılmaması durumunda Türkiye’nin bu konuda üzerinde belli bir sorumluluk kalabilme ihtimalini düşünmesi gerekiyor.
Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya hamlesi ne anlama geliyor?
Türkiye, Ukrayna mevzusunda Rusya’yla birebir karşı karşıya gelmemek için muğlak bir politika benimsedi.
Rusya tehdidine karşı NATO’ya katılmak isteyen Finlandiya ve İsveç’in başvurusuna Türkiye karşı çıkıyor. Genel olarak Erdoğan’ın karşı çıkmasının sebebi ise bu ülkelerde PKK’lıların bulunması. Peki, Erdoğan bu hamlesiyle neyi amaçlıyor olabilir ve uzun vadede Türkiye ne türlü sonuçlarla karşılaşabilir?
Öncelikle bu durumun nedenlerini anlamaya çalışırken konuyu sadece Erdoğan üzerinden okumamakta yarar var. Buradaki asıl soru ise ülkeyi Erdoğan değil de başka bir lider yönetiyor olsaydı, benzer bir tepki verir miydi? Bana sorarsanız bu sorunun cevabı evet. PKK, hem Türkiye hem de ABD tarafından terörist bir grup olarak tanınıyor. Dolayısıyla İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’nin bu konudaki sorunlarını ciddiye alması gerekiyor.
Hem İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılma mevzusu hem de Türkiye’nin PKK ile alakalı görüşleri güvenlik çerçevesinde ilerleyen iki mevzu. İsveç ve Finlandiya kendi güvenliğini sağlayabilmek için NATO’ya girmek istiyorsa, Türkiye’nin de kendi iç güvenliğini sağlamak için bu ülkelerden PKK’ya üye kişileri teslim etmesini istemesi çok abes olmasa gerek.
Buraya kadar anlattığım şeyler Erdoğan’dan ziyade Türkiye’nin güvenlik konusuyla alakalı duruşu üzerinden bir bakış açısıydı. Diğer bir yandan da Erdoğan’ın kişisel olarak işine yarayabilecek bir hamle olarak da görmek mümkün bunu.
Bu zamana kadar İsveç ve Finlandiya güvenlik konusunda Türkiye’yle alakalı bir sorun yaşamadığı için PKK’lıları kendi ülkesinde barındırmakta pek bir sorun görmemişti. Ama işler şu anda değişince Erdoğan bu durumu görüşmeler esnasında bir pazarlık kozu olarak kullanmak istiyor.
Bu koz aynı zamanda Erdoğan’ın iç siyasette de işine yarayabilecek bir koz olabilir. Klasik milliyetçilik üzerinden belli seçmen kitlesini konsolide etmeye yarayabilecek bir hamle olmakla birlikte iç siyasette bu kadar çok sorun varken seçmenlerin bu konuya ne kadar ilgi gösterebileceği konusu da muamma. Bu konuda daha fazla yorum yapabilmek için sürecin devamını izlemek gerekiyor.