Erdoğan’ın çıkışı muhalefeti konsolide edebilir mi?
“Yine dua et ki gelin hanıma çok ileriye gitmeden ders verdiler. İkizdere yetmedi, Çayeli'ne gittin. Orada da gerekeni yaptılar. Daha neler olacak neler. Bunlar iyi günler. ...” sözleri sadece açık bir siyasi hedef gösterme değil, muhalefeti bütün olarak öteki/düşman görme siyasetidir.
Unutmamak gerekiyor ki, muhalefetin rakip değil öteki/düşman olarak görülmesi, son tahlilde onun yok edilmesi hedefine kendini kilitler. Ve siyasetin araçları da bu hedef için kullanılır. Bu tehlikelidir.
Nitekim konuşmasında yer alan; “... Daha neler olacak neler. Bunlar iyi günler. ...” cümleleri bu açıdan açık tehdit unsuru içermektedir.
Bu açıdan Erdoğan siyaseti, “agonizm” yani hasımlar arasında mücadele değil, “antagonizm” yani düşmanlar arasında mücadele kabul etmekte ve böyle okumaktadır. Bu siyasete ihtiyaç duymayan, ona inanmayan bir anlayış olarak da sorunludur.
ERDOĞAN’IN ZOR/UNLU TERCİHİ
Bu konuşmayı ilginç kılan ise yurt dışından yayın yapan mafya lideri Sedat Peker’in açıklamaları sonrasında onun açıktan hedef aldığı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıktan sahip çıkması sonrasında gelmiş olması. Bugüne kadar bu konu hakkında sessizliğini koruyan Erdoğan, Bahçeli’nin ardından Soylu’ya sahip çıktı.
Bu gecikmiş sahiplenişle ilgili olarak kulislerde çok bilgi var. Öne çıkan ise Erdoğan’ın bu adımı atmak zorunda kalmış olduğunu ve MHP ile gerilimi değil uyum hatta siyaseten teslim olduğu yönünde.
Nitekim Erdoğan’ın Peker’in açıklamalarını kişisel bir hesaplaşma değil, Türkiye’yi hedef alan bir operasyon olarak okuması ve içerdeki muhalefeti de bunun parçası olduğu yönündeki suçlama da bize bir tercihin yapıldığını söylüyor.
Bu tercih, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı ile yola devamının anlamı olduğu ne kadar gerçekse; yine aynı tercihin Süleyman Soylu’yu bu tartışmada güçlendirmediği de başka bir gerçektir.
SORUNUMUZ GÜVENLİK DEĞİL EKONOMİDİR
Elbette bu konuşma, herkesin aklına 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimleri arasında yaşanan “karanlık” dönemi getirmiştir. O karanlık dönemde yaşananlar siyasal gündemi ekonomiden güvenliğe kaydırmıştır. Seçmenin tercihi de güvenlik endişesiyle halen iktidar olan partiye yönetmiş ve AK Parti 7 Haziran 2015’te yüzde 40.8 olan oyunu 1 Kasım 2015’te yüzde 49 üzerine çıkararak yeniden tek başına iktidar olmuştur.
Bugün Türkiye’nin siyasal gündemi ekonomi ve sağlıktır. Bir yandan hayat pahalılığı, işsizlik değer tarafta aşı yokluğundan kaynaklanan koronavirüs ölümleri ülkenin temel sorunudur.
Erdoğan dünkü konuşması bir kez daha gündemin ekonomiden güvenliğe kayabileceğine işaret etmektedir. Daha doğru bu yönde çaba çıkarabileceğini gösteriyor.
Ancak bu kez koşullar öncekinden farklı. Çünkü geçmişte yaşanan tecrübe önümüzdeki dönem için bir fırsattır. Geçmişte yapılan hatalar bu kez yapılmayacaktır. Dahası ülkenin temel sorunu güvenlik, terör ya da üretilecek güvenlik ve terör değil, ekonomidir, hayat pahalılığıdır, işsizliktir, yoksulluktur, aşısızlıktır, hukuktur, demokrasidir.
Ama en önemlisi bu çıkışın giderek güçsüzleşen, iç gerilimleri artan bir iktidardan gelmiş olmasıdır. Bu çıkış, bir anlamda yaşanan siyasi çöküşün başka bir çığlığıdır.
Muhalefetin de en büyük gücü de budur. Dahası Erdoğan’ın bu sert çıkışı, muhalefetin birlikteliğinin konsolide etmesi açısından da önemlidir.