Erdoğan yönetiminde ekonomide yolun bittiği yerdeyiz

Abone Ol
2022 Haziran veya Temmuz ayından sonra TL’deki değer kaybının hızlanması kaçınılmaz. Seçim erken olsun olmasın, TCMB’nin başarısız para politikası denemeleri TL’nin dolar karşısında 10,00 seviyesinden daha yüksek rakamlara (13-14) ulaşmasını yavaşlatır sadece... Sene başından bu yana yurtdışından göstere göstere gelen sert dalga artık Türkiye kıyılarına ulaştı ve piyasalarını etkilemeye başladı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz indirimi ile paralel olarak TL’nin değer kaybı hikâyenin sadece bir yönü. Asıl büyük hareket işlem hacimlerinin muazzam yükseklikte olduğu tahvil piyasasında gelişmekte. Geçtiğimiz hafta iki çok önemli gelişme izlendi yurtdışında: Çinli emlak şirketi Evergrande’nin batışa doğru yürüyüşünün tahvil piyasasında açtığı delik ile ABD merkez bankası Fed’in yüksek enflasyon karşısında daha sert bir söyleme geçişi. Çin’de emlak fiyatlarına konan sınırla başlayan dalga ülkenin en büyük ikinci emlak şirketinin malvarlığı değerini düşürünce ortaya çıkan likidite krizi tahvil borçlarını ödeyememesine neden oldu. Önümüzdeki aylarda devam edecek bu durum karşısında Çini yetkililer piyasaya likidite vermenin ötesine geçerek şirketi kurtarmayacaklar. Bu artık anlaşıldı. Fed kasım ayında açıklayacağı tahvil azaltımını resmen ilan etti. Hem de 2022 ortasında bitirme sözü vererek ve tabii 2022 sonlarında da ilk faiz artırımı yapacağı beklentisi yaratarak. Fed ise tahvil alım programında azaltıma başladıktan sonra para politikasında adım adım sıkılaştırmaya ilerleyecek.  Tahvil alım programının, yani piyasaya verdiği aylık 120 milyar doların sıfırlanması 2022 ortasında bittiğinde hem küresel likidite artık artmıyor olacak, hem de arkasından birkaç ay içinde faiz artırımları gündeme gelecek. Bankanın 2008 Küresel Finansal Kriz’de 4,5 trilyon dolara çıkan, pandemi ile beraber 8,5 trilyon dolara ulaşan dev bilançosunu 2017-2019 döneminde yaptığı gibi yavaş ve kademeli olarak düşürmesi de büyük olasılıkla faiz artışları döneminde başlayacak. Para musluklarının sıkılaşmaya başlaması, yatırımcıların tahvil piyasalarında satışa geçmeleri, Türkiye açısından 2013 dönemi benzeri bir etki yaratacak; hem tahvil faizlerinde hem de Türk Lirası üzerinde. Piyasalar akan suyun artık kurumaya başlamakta olduğunun kokusunu elbette çoktan aldı. Geçen hafta, dünyanın en büyük gelişmekte olan piyasa tahvil fonunda (J.P. Morgan USD Gelişmekte Olan Piyasalar Tahvil ETF) 781 milyon dolar satış gerçekleşti. Bu satış geçen hafta çarşamba günü Fed'in varlık alımlarını azaltım ve sonunda politika faiz oranlarını yükseltme planlarının netleşmesinin hemen ardından geldi. Bloomberg verisine göre 20 milyar dolarlık fonda yedi ayın en büyük haftalık çıkışı gerçekleşti. Evergrande’nin tahvil-borç krizinden kaynaklanan bulaşıcılık riski Fed açıklamalarıyla birleşince, tahvil piyasasında yatırımcı talebi önemli darbe yemiş oldu. Nisan başından bu yana tahvil piyasasında Fed’in yavaş hareket edeceği haberleriyle başlayan bayram havası da böylece son buldu. Sene başında %1,67’nin üzerini gören ABD 10 yıllık tahvil faizleri, yaz aylarında %1,30’un altına indikten sonra şimdi yeniden %1,50’nin üzerinde hareket etmeye başladı. Bu yükseliş teknoloji ağırlıklı ve düşük temettü getirili hisse senedi piyasası Nasdaq 100'e satış getirirken; enerji, finans ve daha küçük şirketler gibi ekonomik dinamiklere daha hassas şirketlerin hisselerine de fayda sağladı. Fed'in teşvik programının hızını azaltmaya başlaması ile birlikte yatırımcılar riskten kaçarken, aşırı değerli hisse senetleri yerine ABD’nin devlet borçlarına; sabit kupon ödemelerinin göreceli güvenliğine yönelecekler. ABD tahvil faizlerinde Şubat-Eylül döneminde izlenen büyük oynaklık artık geçmişte kaldı. Bundan sonrası için net olan faizlerde yönün hep yukarı doğru olduğu. Fed’in, parasal sıkılaştırmaya geçmesi ile beraber 10 yıllık tahvil faizlerinin 2022’de %2,0-2,5 aralığına yönelmesi artık kaçınılmaz.  Banka’nın enflasyondaki yükselişin sandığı kadar kalıcı olmayabileceği endişesi ise arttığı takdirde parasal sıkılaştırma adımlarının daha da sıkılaşması oldukça olası görünüyor artık. Türkiye açısından tüm bu haberlerin anlamı, Fed’in yön değiştirmesinin netleşmesiyle beraber gelişmekte olan ülke tahvil piyasalarından en az birkaç yıl sürecek bir kaçış döneminin başladığı.  Türkiye tahvil piyasalarında da geçen hafta benzer bir durum söz konusuydu. TCMB faiz indirimi ile beraber başlayan tahvil faizi artışı bankanın akıl dışı para politikasına bağlandı ise de temel nedeni faiz indirimi değil.  Fed’in yüksek enflasyonla mücadele için parasal sıkılaştırma yolunda harekete geçmiş olması. Dolayısıyla Türkiye tahvil piyasasındaki ve TL üzerindeki satış baskısı önümüzdeki aylarda da devam edecek; hatta yıllarda devam edecek. YÜKSEK ENFLASYON TÜRKİYE’DE UZUN SÜRE KALICI OLACAKTIR TCMB’nin bu yeni gerçekliğe faiz indirerek adım atması büyük, çok büyük bir talihsizlik. Fed’in tahvil alım programını sıfırladığı nokta büyük olasılıkla 2022 Haziran veya Temmuz olacak ve bu aşamadan sonra TL’nin değer kaybının hızlanması da kaçınılmaz olacak. Yabancı kurumların beklentilerinde “TCMB’nin” politika faiz indiriminin 100 baz puanla kalmayıp %15’lere kadar düşürebileceği yazılmakta. Fed’den gelen büyük ve uzun soluklu yön değişimi karşısında sert faiz indirimleri devam ederse, ardından mecburen faiz artırımları yapılacak. Seçim erken olsun olmasın, TCMB’nin başarısız para politikası denemeleri ise sadece TL’nin dolar karşısında 2022 sonu beklenebilecek 10,00 seviyesinden daha yüksek çift haneli rakamlara (13,00-14,00 gibi) ulaşmasını yavaşlatıcı faktör olacak. Yüksek enflasyon sorununun ise Türkiye’de ne kadar süre boyunca kalıcı olacağının bir diğer açıklaması bu rakamlar. Faiz indirimi gerçekte TCMB tarafından değil, Cumhurbaşkanı emriyle yapıldı elbette. Erdoğan AKP’nin eriyen oy desteğini düşük faizin getireceği dinamizm ile koruyabileceği hayaline kapılmış, gerçeklerden uzak ve dünyadan kopuk bir âlemde. Faiz indirimlerinin daha da devam edeceğinin beklenmesi Erdoğan’ın ekonominin dinamiklerini kavrayışının sınırları hakkında da Türkiye’yi yönetme kabiliyeti hakkında da oldukça açıklayıcı. Yurtdışındaki bol likidite üzerinden borçlanarak başarı hikâyesi yazdığına kalabalıkları bir süre inandıran Erdoğan açısından ekonomide yolun bittiği yerdeyiz.