Erdoğan kazanırsa ne olur?

Abone Ol
Mevcut ekonomik koşullara karşın AKP’nin kazandığı bir seçimde ekonominin daha da kötüleşeceğini, döviz kurunun hayli yükseleceğinin ve de bireysel borçlanmanın rekorlar kıracağını tahmin etmek için ekonomist olmaya gerek yok. Yine kaybetme korkusu kalmayan AKP çok daha otoriterleşecektir ve kendinden olmayan hemen hemen kimseye yaşam hakkı tanımayacaktır. 

Loading...

Geçtiğimiz günlerde Millet İttifakı mutabakat bildirisini açıkladı. Her ne kadar İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi ve anadilde eğitim hakkı gibi önemli hususlar ıskalansa da metin uzunluğuna karşın derli toplu bir halde Türkiye’nin birçok sorununa değinmeyi ve de rasyonel çözüm önerileri sunmayı başarmışa benziyor. Akabinde ise salı günü Kemal Kılıçdaroğlu ‘Ben Kemal, geliyorum!’ diyerek artık iyiden iyiye herkesin bildiği kendi adaylığı durumunu belli etti. Meral Akşener’in kendisini adaylıktan çekmesi, Kürtlerin Mansur Yavaş’a uzak durması, Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’nu bir şekilde yarışın dışına iteceğini göstermesi ve başta CHP olmak üzere kimi farklı gruplarında bu işe yeterince ses çıkaramaması sonucunda aslında Kemal Bey doğal tek aday olarak tek başına kaldı. Bu noktada bir iki hafta içerisinde açıklanacak durumu ilan etmekte hiçbir sakınca yok. Kemal Bey Millet İttifakı’nın adayı ve programı da masanın mutabakat bildirisi. Bu noktada bence Kemal Bey seçimi kazanırsa neler olacağını öyle uzun uzun tartışmaya da gerek yok. Türkiye’de otoriter bir rejim seçim yolu ile değiştirilmiş olacak ve uzun bir restorasyon sürecine girilecek. Toplum ve kurumlar bir şekilde reforma tabi tutulacak ve Türkiye’nin dünya sistemindeki yeri yeniden tanımlanacak. Ancak soru, sanıyorum ya kaybederse ya da Erdoğan kazanırsa ne olur ile alakalı olmalı. Muhalefet kaybeder diğer bir ifadeyle Erdoğan kazanırsa üç yapı için büyük bir yıkım/değişim başlar. Mevcut ekonomik koşullara karşın AKP’nin kazandığı bir seçimde sınıflar arasındaki ekonomik farkın ne oranda açılacağını, döviz kurunun nelereler kadar çıkacağını ve de bireysel borçlanmanın rekorlar kıracağını tahmin etmek için ekonomist olmaya gerek yok. Böyle bir tabloda kaybetme korkusu kalmayan AKP çok daha otoriterleşecektir ve kendinden olmayan hemen hemen kimseye yaşam hakkı tanımayacaktır. Tepeden başlayan bu otoriterleşme kuşkusuz toplumun aşağı katmanlarına doğru indikçe daha büyük bir nobranlaşmaya ve de bozulmaya neden olacaktır. İllegalitenin günden güne arttığı bir toplum düzeni ile karşı karşıya kalabiliriz. Avrupa’nın da daha fazla Türkiyeli kabul edemeyeceği gerçeği ile kısa zamanda yüzleşen vatandaşlar artan bir şekilde mutsuzlaşacak ya da çarkları döndüren küçük aparatçıkların arasında ezilecektir. İkinci tarumar olacak yapı muhalefet ve onun az da olsa yarattığı umut olacaktır. Altılı Masa liderlerinden hangisi kendi koltuğunu koruyabilir noktasında tahmin yapmak zor olsa da ben zaten bu adaylığa çok da sıcak değildim diyen Meral Akşener haricinde koltuğunu koruyabilecek bir lider olacağını çok da düşünmüyorum. Bununla beraber pek muhtemel Gelecek ve DEVA gibi küçük yeni kurulmuş partiler iyiden iyiye görünmez olacaklardır zira daha da otoriterleşen bir AKP’nin onları çok fazla yaşatma ihtimali bulunmuyor. Kuşkusuz AKP’nin en zayıf döneminde onu yıkamayan bir muhalefetin bir şekilde yeniden umut olması da çok mümkün değil. Çok ama çok zor duruma düşecek diğer bir yapı ise CHP’nin kendisi olacak gibi duruyor. Zira böyle bir seçimi kaybeden Kemal Bey’in kadrosu ile birlikte CHP yönetiminde kalması çok da akıl işi olmaz. Bununla beraber şu an için CHP’yi sürükleyecek olan Ekrem İmamoğlu’da pek muhtemelen AKP tarafından hem görevden alınır hem de siyasi yasaklı hâle gelir. Böyle bir durumda da CHP’nin başına pek muhtemelen şu anda örgütten sorumlu olan Oğuz Kaan Salıcı ya da iyi bir grup başkan vekilliği yapan Özgür Özel gelir. Ancak onlarında halkta karşılık bulmaları, Erdoğan gibi bir siyasi kurt ile mücadele etmeleri de hiç kolay olmayacaktır. Bu CHP’den kopuşlara ve de erimelere neden olabilir. Yıllardır %25’i bulamayan bir parti için daha da erimek ne anlama gelir bunu sanıyorum herkes kolayca kavrayacaktır. Hemen ifade edeyim burada amacım ‘kötüyü çağırmak’ değil. Sadece bu seçimin sıradan bir seçim olmadığını, Kemal Bey’in ve aynı zamanda muhalefetin sorumluluğunun hiç de az olmadığının altını çizmek istedim. Zira ‘döke saça kazanırız’ denilecek bir seçim değil ve bu nedenle de olası iktidardan pay kapma peşinde olanlar ile değil rasyonel tavırlar ile yol almak en mantıklısı gibi duruyor.