Loading...
Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkması her ne kadar iki sene sonra Bülent Arınç kabineye Başbakan Yardımcısı olarak girmiş olsa bile, partide zamanla Erdoğan'ın doldurduğu büyük bir boşluk açtı.Nitekim AKP'nin ikinci döneminden başlayarak Erdoğan parti ve hükümet içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde beraber görev yaptığı Veysel Eroğlu, Erdoğan Bayraktar ve Binali Yıldırım gibi isimleri öne çıkartmaya başladı. İslami hareketin içinden gelmelerine karşın bağımsız siyasi ağırlıkları olmayan, 1990'lı yıllarda Arınç, Şener veya Gül gibi ulusal siyasette yer almayan ve yükselmek için kendisine muhtaç olan isimler aracılığıyla Erdoğan parti içinde gücünü daha da konsolide etti. Tam da bu dönemde gerçekleşen 2010 referandumu sonrasında Erdoğan, Gülen hareketiyle işbirliği yaparak, yargıyı ele geçirdi ve ordu, bürokrasi ve basın içinde muhaliflerini tasfiye etmeye başladı. AKP'nin çoğunlukçu ve giderek de bariz hale gelen mezhepçi siyasetinin öne çıktığı bu dönemde parti içinden Erdoğan'a ciddi bir tepki gelmedi. Belki burada ekonomi yönetiminin giderek daha partizan ve kayırmacı hale gelmesini ve yatırımların inşaat ve enerji gibi ahbap çavuş ilişkilerinin öne çıktığı sektörlerde birikmesini eleştiren Ali Babacan'a bir istisna olarak atıf yapabiliriz. Fakat Babacan o dönem takip edilen yanlış ekonomi politikalarını kamuoyunda ses çıkararak değiştirmeye çalışmadı ve bu politikaların devam etmesine karşın 2015 yılına kadar hükümet içinde kalmaya devam etti. Babacan'ın istifa etmesinin Türkiye ekonomisini o dönem çok daha kötü duruma getiribileceği ve bu gelişmeden korktuğu için böyle bir adım atmadığı söylenebilir. Fakat Babacan 2015'ten sonraki birkaç sene boyunca da sessiz kaldı. KAÇIRILAN FIRSATLAR AKP'nin kurumsal varlığını sürdürme ve Erdoğan'ın partide tek adamlığını ilan etmesine engel olmak için Gezi protestoları önemli bir fırsat yaratmıştı. Arınç, Davutoğlu ve Babacan gibi o dönem parti ve hükümetin ileri gelenlerinin Erdoğan'ın sertlik yanlısı tavrına ve kutuplaştırıcı diline karşı çıkmaları bir fark yaratabilirdi. Bu dönem Cumhurbaşkanlığı makamında Gül'ün bulunması, Erdoğan'ı dengelemek isteyenler için bir fırsat olabilirdi. Fakat Gül de o dönem bazı münferit çıkışlar dışında Erdoğan'la ters düşmeyi göze almadı.
Gezi protestoları bir fırsat yaratmıştı. Cumhurbaşkanlığı makamında Gül’ün bulunması bir fırsat olabilirdi. Fakat Gül de o dönem bazı münferit çıkışlar dışında Erdoğan'la ters düşmeyi göze almadı.Önce Gezi sonra da 17-25 Aralık soruşturmaları sonrasında Erdoğan tehdit algısını yükselterek AKP kadroların safları sıklaştırmayı ve kendi seçmenlerini konsolide etmeyi başardı. 2014'te Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı görev süresi bittikten sonra AKP'ye katılarak, Erdoğan'ın boşalttığı Genel Başkanlık koltuğuna oturması diğer bir kırılma noktası olabilirdi. Nitekim Erdoğan bu tehlikenin farkında olduğu için AKP kongresinin tarihini öne çekip, koltuğu Davutoğlu'na bırakmaya karar verdi. Davutoğlu o dönem parti içinde kendi pozisyonunu güçlendirmek için Erdoğan ile böyle bir anlaşmaya girdi. Tıpkı kendisi tasfiye olurken Binali Yıldırım'ın benzer bir anlaşmaya girdiği gibi. Riskli bir seçenek olmakla birlikte, Gül'ün o dönem Cumhurbaşkanlığını daha erken bir tarihte bırakarak bu hamleyi boşa çıkarma imkanı vardı ama sessiz ve hareketsiz kalmayı seçti. DÜŞÜK PROFİLLİ ADAYLAR GALERİSİ Erdoğan her aşamada kendisiyle daha "uyumlu çalışabilecek" düşük profilli bir aday ararken, şahsi ağırlığı ve popülaritesi olan isimleri geri plana attı. Gül'den Davutoğlu'na, Arınç'tan Babacan'a kadar AKP elitleri beraber hareket etmek yerine birbirlerine rakip oldular; kırılma anlarında pozisyon almamayı kendileri açısından daha hayırlı gördüler.
Erdoğan düşük profilli isimler ararken Gül'den Davutoğlu'na, Arınç'tan Babacan'a kadar AKP elitleri beraber hareket etmek yerine birbirlerine rakip oldular; kırılma anlarında pozisyon almamayı kendileri açısından hayırlı gördüler.20 senelik AKP iktidarı sonrası geldiğimiz noktada partiyi kuran elit kadro bugün çok farklı yerlerde duruyorlar. Bir dönem bağımsız milletvekili adayı olmaya çalışan ve kaybeden Abdüllatif Şener 2018 seçimlerinden beri CHP milletvekili olarak görev yapıyor. Hoşnutsuzlukları bilinmesine karşın uzun süre AKP'de kalmaya devam eden Babacan ve Davutoğlu 2019 sonrasında partiden ayrılarak kendi partilerini kurdular ve Altılı Masa yapısı içinde CHP ile birlikte hareket ediyorlar. Tıpkı Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra AKP'ye geçmeyen İslamcı siyasetçilerin kurduğu Saadet Partisi gibi. Öte yandan Gül kendini aktif siyaset üstünde sağ siyasetçilerin akil adamı olarak konumlandırmayaa çalışırken, Arınç parti içinde kalmasına karşın gidişattan hoşnut olmadığını ima ederek "özgül ağırlığını" koruduğunu kamuoyuna göstermeye çalışıyor. Babacan ve Davutoğlu'ndan farklı olarak muhalefet cephesine geç(e)meyen ve iktidarı doğrudan eleştir(e)meyen bu iki ismin Erdoğan sonrası dönemde bekledikleri siyasi prestiji kazanabileceklerini sanmıyorum.