EO

Abone Ol
Skolimowski’nin değişen kamera açılarında hem seyirci oluyoruz hem de kahraman. Eo’nun gözlerini, gri tüylerini nesnel kamera açılarıyla yakından takip ederken; acıyı, direnişi, özlemi Eo ile birlikte yaşıyor ve hissediyoruz.

Loading...

Robert Bresson’ın ‘’Au Hasard Balthazar (1966) ‘‘ ‘ından ilham alan EO, Berlin ve Venedik Fİlm Festivalin’den ödüller ile dönerken, Cannes’da Jüri Ödülü’ne layık görüldü. Jerzy Skolimowski imzalı Eo, bir eşeğin bakış açısından modern insanın varoluş mücadelesini anlatıyor. Hayvanlar üzerinden ‘’üst insan’’ tanımını yeniden yaparken, modern insanın acınası ‘’kudretini’’ yakından takip ediyor. Bresson’ın Balthazar’ıyla, Skolimowski’nin Eo’su sinematografik açıdan benzer olsa da baş kahramanların bakış açılarının epey farklı olduğunu söylemek mümkün. Balthazar insanlığın acımasızlığına direnemeyen, pasif kalarak zulmü çeken bir temsilken, Eo her türlü acının içinden sağ kalarak çıkan güçlü bir tahayyül. Fabl türü her ne kadar ilgi çekici olup sempati uyandırsa da insanın hazin sonunun geldiği noktayı inkâr edemiyor. ‘’İnsanın hayvanlığı’’ karşısında hayvanın kişileştirilmesi beyhude kalıyor. Vicdan paradoksal bir biçimde kendini al aşağı ederken hiçbir temsil insanın sınırlı dünyasını genişletemiyor. Film, anlatısına hâkim olan kişileştirme ile kurmaca bir dünyanın ötesine geçemeyeceğimizi bir kez daha kabul ettiriyor. Eo, Polonya’daki bir sirkte doğup büyümüş bir eşek olarak çıkıyor karşımıza. Kasandra isimli genç kızla duygusal bağı ise oldukça güçlü. Fakat bir gün hayvan aktivistlerinin protestoları sonucu Kasandra ile yolları ayrılıyor ve hayatı tamamen değişiyor. Hayvan hakları savunucuları tarafından kurtarılan Eo, Polonya’dan İtalya’ya uzanan bu yolculukta insanın makus hikayesini tecrübe ediyor. Varoluşunun talihsiz hikayesine boyun eğmeyen bir eşek Eo; insanın ona uyguladığı tahakküme baş kaldırıyor, karşılık veriyor, kimi zaman da naif dünyasıyla insanların hayatlarına dokunuyor. Gözyaşı döküyor, geçmişi özlüyor; bir yandan da acımasız insan canlısıyla mücadeleye etmeye devam ediyor. Eo, film boyunca Kasandra’nın karşılıksız sevgisini, şefkatini arıyor, bulamıyor… Film, masumiyet, şefkat, acı, öteki olmak, yalnızlık gibi temalara dair çok söylüyor ve deneysel açılarıyla hayvan temsiline dair çağdaş bir anlatı ortaya koyuyor. Sosyolojik aktarımlarla güncel sorunlara da ışık tutmayı başarıyor; Polonyalı bir şoför, taksisine binen siyahi kadına Polonya yapımı her şeyi övüyor. İtalya’da siyahi bir kadına sözel hatta fiziksel şiddet uygulanıyor. Kamyon şoförü bir parça ekmeğe muhtaç Afrikalı sığınmacından yararlanmaya çalışıyor…Polonya milliyetçiliği, İtalyan faşizmi, sığınmacı ve mülteci nefreti kör göze parmak olmaksızın tüm gerçekliğiyle aktarılıyor. Skolimowski’nin değişen kamera açılarında hem seyirci oluyoruz hem de kahraman. Eo’nun gözlerini, gri tüylerini nesnel kamera açılarıyla yakından takip ederken; acıyı, direnişi, özlemi Eo ile birlikte yaşıyor ve hissediyoruz. Şiddetin boyutunu, göçmenlik ve sığınmacılık meselelerini, öteki olmayı, şefkatin dilini, ‘’vicdanın sessizliğini’’ bir eşeğin melankolik gözlerinden izliyoruz. Bir futbol maçında ‘’taraftarların’’ geldiği yıkıcı sonu Eo ile birlikte deneyimliyoruz; onunla birlikte kaçmıyor, teslim oluyoruz. Kamyonun içinden özgürce koşturan atlara bakarken hüzünlü gözlerini kalbimizle görüyoruz. Pastoral doğada, mutlu hissebileceği o tek an’da bile insanın varlığına maruz kalışının makur sessizliği oluyoruz. Kimi zaman da içindeki öfkesinin hoyrat isyanıyla kaçıp gidişine şahit oluyoruz. Skolimowski, Eo’ya ve insana bakışını işlevsel bir anlatım biçimiyle yapıyor. Kırmızı- siyah renk tercihi film boyunca karşımıza çıkıyor. İnsanın hayvana bakışını adeta cehennemi andıran kan kırmızı sahnelerle aktarıyor. Mekanik ve pragmatist ilerleyen insan yaşamını doğrusal olmayan kamera açılarıyla sunuyor. Işıkla, kamera açılarıyla, senaryosuyla yani tüm biçimsel ve anlatısal yapısıyla Aristotelesçi insan merkezli ve hiyerarşik yaklaşıma baş kaldırıyor adeta Skolimowski ve ‘’insan evrensel bir yasa koyucu’’ olamaz diyor. Eo’nun yaşadıkları ve şahit oldukları modern toplumun düpedüz cinnete meyleden kitlesel nevrozunu haykırıyor. Eo, Skolimowski’nin başyapıtı olmasa da evrensel bir gerçekliği yeniden hatırlatıyor: İnsanlar değerler skalasında ne diğer hayvanların üzerinde ne de altında yer alırlar. Ortada ne bir kozmik değerler ölçeği ne de bir hayata değer biçebilmemize olanak verecek herhangi bir dışsal ölçüt vardır. Aradaki fark şudur ki hayvanların bizden öğrenecekleri bir şey yokken, biz onlardan insan olmanın beraberinde gelen yükü nasıl hafifletebileceğimizi öğrenebiliriz.