Ensar Yılmaz hocaya cevap: Türkiye’nin enflasyon problemi nasıl çözülür?

Abone Ol
Ben enflasyonu hastalık olarak değil, belirti olarak görüyorum. Örneğin virüse yakalanmışsınız, doktorlar ateşi nasıl düşürürüz derdine düşmüşler. Elbette ateşi düşürmek önemli ancak asıl sorun tedavi edilmezse ateş yeniden yükselir. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ensar Yılmaz hocam Gazete Duvar’daki köşesinde geçen hafta kaleme aldığı “Türkiye’de Enflasyon Problemi Nasıl Çözülür” başlıklı yazısıyla bu konuda bir tartışmak başlatmak istemiştir. Ben de Politikyol’daki köşemden bu tartışmaya katılmak istiyorum. Ancak Ensar hocadan farklı olarak ben enflasyonu tedavi edilmesi gereken bir iktisadi sorun ya da tıbbi terimle hastalık olarak değil daha ciddi bir hastalık belirtisi olarak görüyorum. Örneğin bir virüse yakalanmışsınız ve ateşiniz yükselmiş ve doktorlar ateşi nasıl düşürürüz derdine düşmüşler. Elbette ateşi düşürmek önemlidir ancak asıl sorun tedavi edilmez ise o ateş yeniden yükselecektir. Asıl sorunun yani ekonomiye bulaşan virüsün ne olduğunu ise Ensar hocanın yazısı üzerinden tartışmayı sürdürerek tanımlamak istiyorum. YÜKSEK ENFLASYONUN NEDENİ KAMU BAŞARISIZLIĞI MI, HATALI İKTİSADİ BAKIŞ MI? Ensar hoca yazısında yüksek enflasyonun en önemli nedeni olarak kamu başarısızlığını göstermiştir. Yani enflasyon dışsal faktörlerden çok ekonomi politikası hatalarından kaynaklanıyor demiştir. Bu düşünceye büyük ölçüde katılmakla birlikte eksik buluyorum. Bana göre ekonomi politika hatalarının asıl nedeni yanlış iktisadi bakış ve varsayımlara dayalı hatalı politikalardır. Daha açık olarak politika hatalarının iktisadi değişkenler arasında doğru nedensellik ilişkisinin kurulamamasından ve politika yapıcı kurumlara verilen görevlerin hatalı olmasından kaynaklıdır. Bu bağlamda merkez bankasına salt fiyat istikrarı görevi vermek ve enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulamak hatalıdır ya da hatalıydı. Anca asıl sorun uygulanan politikaların bir sınıf tercihine dayanmasıdır. Bu tercih gelir eşitsizliğine dayalı ve emek karşıtıdır. Bu konu ihmal edildiğinde enflasyonu salt kamu başarısızlığı olarak görmek mümkün olabilir ancak merkez bankasının küresel fiyat artışlarına müdahale edemeyeceği de ortadadır. Yani merkez bankasının enflasyon hedeflemesine odaklı ve “bağımsız” olmasıküresel enflasyonla mücadele etmek için yeterli olamayacaktır. Çünkü enflasyon hedeflemesi rejimini savunmak (Ensar Hoca bunu savunuyor demiyorum) sermaye hareketlerinin kontrolsüz olmasından azade değildir. Kontrolsüz sermaye hareketlerinin yol açtığı finansal tahribat ve gelir eşitsizliği ve ortaya çıka hormonlu büyüme yüksek enflasyon sürecinin bir parçasıdır. Ayrıca sermaye hareketlerinin kontrolsüz olduğu ortamda merkez bankası/para politikası bağımsız da değildir, olamaz. Bu konu hakkında daha önce yazdığım yazının linkini ekte paylaştım. Nitekim Ensar Yılmaz hoca da bu gerçekleri göz önüne alarak şu ifadeleri kullanmıştır; “Farklı ülkelerin farklı enflasyon dinamikleri olduğu gibi ortak global dinamikler de (enerji ve emtia fiyatları, lojistik problemler ve şimdilerde Ukrayna Savaşı’nın neden olduğu belirsizlikler gibi) söz konusudur. Türkiye’nin mevcut yüksek enflasyonunda da içsel ve dışsal faktörler söz konusudur.” TÜRKİYE’DE YÜKSEK ENFLASYON ARZ YANLIDIR Ensar hoca Türkiye’de enflasyonun arz yanlıdır demiş ve şu ikinci tespiti yapmıştır; “Fakat Türkiye’deki enflasyonun büyük oranda içsel nedenlerden kaynaklanan “arz yanlı” bir enflasyon olduğu açıktır.  Bu sadece döviz kuru üzerinden gelen bir maliyet enflasyonu da değildir, içinde üretimin niteliğine ve düzeyine dair unsurları da barındıran daha kapsamlı bir durumdur (üretim potansiyelindeki nispi daralma ve teknolojik kapasitesinin gereği gibi iyileşmemesi).” Türkiye’de yüksek enflasyonun arz yanlı yani üretim yapısından ve hatalı büyüme modelinden kaynaklı olduğuna katılıyorum. Daha önce “rant ekonomisinin” hormonlu büyüme yolunda bir tercih olduğunu belirtmiştim. Ancak bu sorun rant ekonomisinin dayandığı sınıf tercihinin ve yol açtığı gelir eşitsizliğinin bir sonucudur. Yabancı sermaye girişine dayalı düşük faiz düşük kur koşullarında hormonlu büyümeye dayalı rant ekonomisi ekonomik kırılganlıkları büyütmüş ve kaynakların verimsiz alanlara kaymasına yol açmıştır. Bununla birlikte neden olduğu yüksek yükümlülük dolarizasyonu ekonomiyi parasal şoklara karşı savunmasız bırakmıştır. Öte yandan tarım dâhil üretimin büyük ölçüde dışa bağımlılığına yol açan bu modelde ısrar kur enflasyon ilişkisinin güçlenmesine yol açmıştır. Ayrıca bu modelde ısrar gelir eşitsizliğinin artmasına ve talebin istikrarsızlığına neden olarak üretken yatırımları olumsuz hale getirmiştir. Bu durum aynı zamanda yüksek işsizliğe de yol açmıştır. Mevcut modelin ısrarına bağlı olarak etkin ve genişleyici maliye politikalarıyla gelir ve istihdam yaratmak yerine ücretli kesimi, hane halklarını borçlandırıcı kredi politikasının sonucu olarak Türkiye ekonomisi yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve yüksek sefaletle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye’nin temel iktisadi sorunu enflasyon sorunu değildir, gelir eşitsizliği ve bölüşüm sorunudur. Sorunun temelinde ekonomi politikalarının emekten yana değil sermayeden yana olması yatmaktadır. Dolayısıyla salt parasal tedbirlerle sorunu çözemeyiz. Evet, standart IMF reçetesine dayalı Ortodoks öneriler enflasyon ateşini düşürebilir ancak tekrar çıkmasını engelleyemezler. Ensar hocanın aşağıdaki ifadesi kısmen benim görüşümle örtüşüyor; “Enflasyonu hızlı ve sert bir şekilde indirmek için kullanılan en önemli politika değişkeni faiz oranıdır. Fakat bu yöntemin ciddi anlamda işsizlik yarattığı ve dolayısıyla da sosyal maliyetinin yüksek olduğunu biliyoruz. Burada tek teselli maliyetin kısa süreceği ve ekonominin eski istikrarlı düzeyine kısa sürede geri döneceğidir. Fakat bu, enflasyon problemini büyük oranda makro istikrar problemi olarak gören, çözüm için sadece para politikası araçlarına odaklanan ve oluşan sosyal maliyetin kompozisyonunu ikincil öneme indirgeyen bir yaklaşımıdır.Fakat özellikle bizim gibi ülkelerde, yani dolarizasyon düzeyi yüksek, kronik cari açık problemi olan, sermaye akımlarına sürekli maruz kalan ve adil olmayan bir gelir dağılımına sahip olan ülkelerde enflasyon bir kez ortaya çıktıktan sonra onu sadece faiz ve istikrar politikaları ile çözmek etkin olmadığı gibi, adil de değildir.” Ensar hoca bu tespitin ardından getirdiği çözüm önerilerini aşağıda paylaştığım yazısından okuyabilirsiniz. Benim çözüm önerilerim ise daha radikal ve aşağıdaki varsayımlara dayanıyor; TEMEL VARSAYIMLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİM -Gelir eşitsizliği ve artan yoksulluk istikrarsız büyüme ve yüksek enflasyonun altında yatan temel hastalıktır. -Kamunun yüksek döviz yükümlülükleri finansal stresi artıyor ve borçlanma maiyetini yükseltmektedir. -Hane halklarının borç /hane halkı gelir oranı gittikçe artıyor ve finansal istikrarsızlık yaratmaktadır. -Yüksek dolarizasyon kur-enflasyon geçişkenliğiniartırmaktadır. . -Küresel finansal sistem küresel parasal hiyerarşiye dayanmakta olup maalesef TL alt basamaklardadır. -Küreselleşme eğilimleri azalırken kutuplaşma ve merkantilizm yükselmektedir. İhracata dayalı büyüme stratejisi geçerli değildir. BU VARSAYIMLAR ALTINDA ÇÖZÜM ÖNERİLERİM İSE
  • Merkez bankası finansal istikrara ve kur istikrarına odaklanmalıdır. Bu kapsamda;
a-Hane halkını borçlandırıcı kredi politikası terk edilmelidir. Hane halkı borç tasfiyesi yoksulluk gözetilerek uygulanmalıdır. Makro ihtiyati politika araçları kullanılmalıdır.
  • TL’yi cazip hale getirecek ve reel faizi pozitif tarafa itecek aşamalı ve yüksek faiz artışı gereklidir.
  • Kısa vadeli yabancı sermayeye aşamalı olarak artacak biçimde ve çıkışına kontrol getirilmelidir.
  • KKM terk edilmeli, merkez bankası kamu borç yönetimi uygulamalıdır. Kamunun merkez bankasından doğrudan borçlanmasının önü açılmalıdır.
  • Bir plan dâhilinde kamu yatırım ve istihdam politikası genişletilmelidir. Yatırımlar dış ticaretin mevcut kompozisyonunu değiştirecek biçimde olduğu kadar istihdam artışını sağlayacak alanlarda da olmalıdır. Yeşil teknolojik dönüşüm bu bağlamda önemli bir hedef olabilir.
  • Yine bu kapsamda tüm maden sahaları ve işletimi, limanlar, doğal tekeller ve telekomünikasyon kamulaştırılmalıdır.
  • Ücret ve maaşlarda belirgin artışlara gidilmelidir. Ortalama ücretler ile asgari ücret arasındaki fark açılmalıdır.
  • Kamunun döviz yükümlülükleri azaltılmalı, koşullu yükümlülükler sonlandırılmalıdır
  • Emekçi sendikaların oluşumu desteklenmeli ve güçlendirilmelidirler.
  • Serbest değil stratejik dış ticaret politikası benimsenmelidir.
  • Tarımsal üretim daha fazla desteklenmeli ayrıca kamu, üretici, düzenleyici ve denetleyici biçimde tarımsal üretimin içerisinde yer almalıdır.
  • Tarımcıların borçları tasfiye edilmelidir.
  • Öğrenci kredileri kaldırılmalı, öğrenci bursları yükseltilmeli ve öğrenci borçları tasfiye edilmelidir.
  • Etkin olmayan KOBİ ve diğer firmalar iflasa tabi olmalıdır. Ortaya çıkacak işsizlik artışı kamu tarafından emilmelidir.
  • Vergi politikasında kapsamlı değişikliğe gidilmeli. Dolaylı vergiler toplam vergiler içindeki payı hızla azaltılmalıdır. Genişleyici kamu açıkları sonucu açığa çıkacak parasal genişlemenin emilebilmesi ve borç tasfiyelerinin finansmanı için rant vergisi de dahil servet vergisi uygulanmalıdır.
Elbette burada sıraladığım öneriler daha açıklayıcı biçimde ifade edilebilir ve tartışmaya açıktır. Başka diğer hocalarımızın da bu tartışmaya dâhil olmasını dilerim. Ensar hocanın yazısı; https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiyenin-enflasyon-problemi-nasil-cozulur-haber-1556204