Enkaz altında kalan eğitim ve demokrasi!

Abone Ol
YÖK böylesine bir karar alırken, öğrencilerin yüzde kaçının depremzede olduğunu da açıklamadı. Yüzde seksene yakın depremzede olmayan öğrenciler de bu sistemin içine çekilmiş oldu. Özellikle uygulama derslerinde öğretmenler ne yapacağını bilemez durumdalar. Kahramanmaraş merkezli depremler sonuncunda binlerce vatandaşımızı kaybettik. Milyonlarca kişi ise maddi, manevi ağır kayıplar yaşadı. Ülkece acısını yaşadığımız bu felaketin izleri hâlâ üzerimizde, etkisini derinden her birimiz yaşıyoruz. Öğrenciler ise yaşadıkları felaketin etkilerinden bir nebze olsun kurtulmak, uzaklaşmak için ve eğitimlerinin yarım kalmaması adına bir an evvel güvenli yurtlarına, okullarına dönmek istiyor. Üniversiteler de hem öğretim kadroları hem idari kadroları ile öğrencilerinin taleplerini destekleyerek yineliyor. Bilimsel gerçeklikler eğitime ara verilmemesi ve yüz yüze eğitimin önemini açıkça ortaya koyuyor. Bir diğer sorun ise bilgisayarı ve interneti olmayan öğrencilerin bu eğitimden dahi mahrum kalması oldu. Öğrencilerin internete ve bilgisayara erişimleri ile ilgili etkili çözüm olmaksızın getirilen sistem öğrenciyi eğitimden tamamen koparmış oldu. Buna karşın YÖK hibrit uygulaması dahi olmaksızın hâlâ uzaktan eğitim kararında diretmekte. Hibrit dediğimiz sistem ise okula gelme engeli olmayan öğrencilerin doğrudan sınıflarında akademisyenler ile derse katılmasını ve sınıftan kayıt ile bir yandan gelemeyen öğrenciler için uzaktan eğitimin sağlanmasını kapsıyor. Bu sistemde yoklama da alınmıyor. YÖK hibrit sisteme geçiş kararı almakta dahi neden ve hangi bilimsel sebeple geri duruyor? Laboratuvar gibi uygulama alanlarında yapılması gereken uygulama derslerini neden uzaktan eğitim ile sınırlıyor? Okula gelebilecek öğrenciye neden gelme deniyor. Birçok akademisyenin eleştirdiği, öğretim görevlilerine yetki verilerek kurulması gereken sistem tüm ülke için genel geçer bir kararla verildi. Pandemi sebebi ile iki senelerini kaybetmiş olan öğrenciler tekrar uzaktan eğitime alınarak bir kez daha nitelikli mezun sorununu da ortaya çıkardı. YÖK böylesine bir karar alırken, öğrencilerin yüzde kaçının depremzede olduğunu da açıklamadı. Yüzde seksene yakın depremzede olmayan öğrenciler de bu sistemin içine çekilmiş oldu. Depremzede öğrenciler ise sistemin asıl mağduru hâline geldi. Kişisel alanları dahi kalmayan bu öğrencilerden sessiz ve internete sahip, ders araç ve gereçlerinin de olduğu bir ortamdan uzaktan eğitime katılmaları bekleniyor. Oysa ki, çadır ve konteyner da kalan, kalabalık şekilde yaşayan ve interneti, bilgisayarı olmayan öğrenciler böylece yok sayıldı. Telefon interneti ise dersler karşısında zaten yetersiz kalıyor. Bu öğrenciler bir an evvel sağlıklı barınma şartlarına, yurtlarına kavuşmak istiyor. Bu talep dile getirilse de muhatapları tarafından niçin duyulmuyor? Özellikle uygulama derslerinde öğretmenler de ne yapacağını bilemez durumdalar. Hukuk alanında teorik dersler vermeme karşın ben dahi karşılıklı etkileşim kuramadığım ve sınıf mevcudumu tam anlamı ile sağlayamadığım için şimdiden uygulayacağım sınav kriterlerini geçen dönemlere kıyasla gözden geçirmeye başladım. Yine görünen o ki, yüz yüze eğitim başladığı zaman ise birçok konu tekrar edilmeye muhtaç olduğundan, müfredatı yetiştirmekte zorlanacağız.
Değil uçak ile otobüsle bile seyahat şu an lüks hâle gelmiş durumda. Bütün bu hususlar öngörülebilir iken bu ısrar neden? Açıkça seçime yönelik olduğu düşünülen bu ertelemenin hukuki sonuçları da ağır olacaktır.
Bahar dönemi bu şekilde bitirilmemeli, gözden geçirme için beklenmeksizin ivedi olarak YÖK kararından dönmeli. Eğitime verilecek zarar hayatın her alanında kendini gösterecektir. Mezunlarımız her alanda faaliyet göstermekte, toplumu şekillendirmekteler. Birbirlerinden, öğretmenlerinden ve öğrenme kaynaklarından uzak kalan öğrenciler için derslerin telafisi imkânsız hâle gelmeden üniversitelerin açılmasını eğitim camiası olarak bekliyoruz. Bir de şimdi seçim dönemine girdik. Uzaktan eğitimin seçime etkisini göz ardı etmemek gerek. Zira öğrencilerin oy kullanmasını doğrudan etkileyecek bir durum ile karşı karşıya kaldık. Bir milyonu aşkın üniversiteli nerede oy kullanacak sorusu gündeme geldi. Malum seçim, tatil döneminde de olmayacak. Seçim tarihinde hibrit eğitim mi, uzaktan eğitim mi olacak bu dahi belirsiz. Bir yandan da Eğitim-Sen tarafından YÖK’e karşı açılan dava süreci devam ediyor. Normal şartlarda öğrenciler başvuruları ile okudukları şehirde oy kullanabileceklerdi. Ancak şimdi ikametlerinde oy kullanacakları düşünülen ve eğitimi uzaktan olan öğrenciler olası bir YÖK kararı ile üniversitelerine dönmek zorunda kalırlarsa bu sefer oy da kullanmayacaklar. Aynı sorun tersi bir kararla da mümkün. Beklenen nisan kararından sonra öğrenciler okullara döndüğü takdirde oy kullanmak için memleketlerine nasıl dönecekler? Milyonlarca öğrenci belirsizlik içerisinde bırakıldı. Adres değişikliği yapmak için ise son tarih 2 Nisan. YÖK kararını bu tarihten önce ve kesin olarak derhâl açıklamak zorundadır. Aksi takdirde, gençlerin demokratik hakkı ve görevi olan oy kullanmalarının önüne geçilmiş kabul edilmelidir. Öğrencilerin sınav dönemine denk gelen seçim takvimi sebebi ile işler öğrenciler açısından iyice karışmış durumda. Gerek mali sonuçları olan gerekse eğitimlerini tekrar sekteye uğratabilecek bir süreç ve kararla baş başa mı bırakılacaklar? Öğrencinin oy kullanmak için memleketine veya okuduğu şehre gidip gelmesi sahip oldukları ekonomik imkânlar (burs, harçlık vb.) ile neredeyse imkânsız hâle geldi. Değil uçak ile otobüsle bile seyahat şu an lüks hâle gelmiş durumda. Bütün bu hususlar öngörülebilir iken bu ısrar neden? Açıkça seçime yönelik olduğu düşünülen bu ertelemenin hukuki sonuçları da ağır olacaktır. Görünen o ki hem eğitim hem demokrasi enkaz altında kaldı!