Loading...
Enflasyon iş dünyasının derdi değil. Yüksek enflasyonun sermayenin nasıl işine geldiğini Türkiye 80’lerden ve 90’lardan çok iyi biliyor. Mevcut hükümeti 2002’de iktidara getiren de aynı sermaye.Enflasyon, iş dünyasının derdi değil. Yüksek enflasyonun sermayenin nasıl işine geldiğini Türkiye 1980’lerden ve 1990’lardan çok iyi biliyor. Mevcut hükümeti 2002’de iktidara getiren de aynı sermaye. Faizi düşürdüğünü iddia eden bir ekonomi yönetimi altında yükselen piyasa faizleri! Büyük ölçüde faizle çalışan bankacılık sisteminin karlarının rekorlar kırması! Bunun temel nedeni hükümet eliyle yaratılan kur korumalı mevduattır. Bankalar, %17 ile mevduat toplayıp %30-50 aralığındaki faizle kredi kullandırıyorlar. Kredi faizini %30-50 aralığına yükselten de BDDK. Bu koşullarda bankaların karı elbette Ocak-Haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre %400 artar. Ekonomi yönetiminde her şey birbirine girmiş durumda. Koordinasyon yok! Bankalar geleceğe yönelik olarak yüksek karlara rağmen tedirgin. Neden? Toplantılarda iki önemli konu daha dikkat çekti: şirketlerin stok yapmaya yönelmesi ve kredi kullanarak döviz satın alması. TL’nin “bozulduğu” ve enflasyonun sürekli yükseldiği koşullarda firmaların finansal yapılarını korumak için stoğa yönelmeleri ve döviz satın almaları çok normaldir. Ekonomide, Gresham Kanunu adında bir kavram vardır. Okumanızı tavsiye ederim. Son dönemlerde, kredi talebinde bir düşüş meydana geldi. Küresel yavaşlama nedeniyle ihracatçılarda satış düşüşleri var. Küresel emtia fiyatlarındaki düşüşler stokçulukla suçlanan firmalarda şimdi şu etkiyi yapacak: sürekli artan fiyatlardan korunmaya çalışırken oluşan stoğun değerinin düşmesi. Kredi büyümesi üzerine büyüme hikayesi yaratan hükümetin kredide frene basması, ekonominin yavaşlamaya başlaması ve küresel durgunluk beklentilerinin güçlenmesiyle beliren potansiyel bir sonuç var: takipteki kredilerde artış. Eylül ve Aralık bilançolarını bu gözle izleyeceğiz. Bankaları tedirgin eden de bu. Türkiye’de kişisel gelir 2011’de yıllık $11.289 iken, 2021’de $9.539’a geriledi. Enflasyon-faiz tartışmalarının 2010’ların başlarında başladığı düşünüldüğünde, bu olumsuz gelişmenin ekonomi kurallarını çiğnemenin bir sonucu olduğu görülüyor. Eylül 2021’den sonra düşürülen politika faizi, sonrasında patlayan enflasyon ve patlayan piyasa faizi! Yüksek enflasyonun her ekonomi için geçerli en göze çarpan olumsuz sonuçlarını sıralayalım. Türkiye’yi önümüzdeki dönemde bu sonuçlar üzerinden analiz etmeye devam edelim. Yüksek enflasyon, satın alma gücünü eritir. Ücretliler ve maaşlılar yüksek enflasyonun özellikle ezdiği kesimlerdir. Ücretleri ve maaşları periyodik olarak artsa dahi, artış dönemleri haricindeki ara dönemlerde satın alma güçleri düzenli olarak zayıflamaktadır. Yani, süreklilik arz eden bir enflasyon süreciyle vatandaşların servetinin önemli bir kısmına açıkça ve göz göre göre el konmaktadır. Yüksek enflasyon, tasarrufu değil, tüketimi özendirir. Tüketici, herhangi bir malın ya da hizmetin fiyatı artmadan o malı ya da hizmeti bir an önce satın almak ister ki tüketiminin maliyetini belli bir seviyede tutabilsin. Bu, enflasyonun kendi kendini beslediği bir sonuç doğurur. Yüksek enflasyon, borçlunun lehine çalışan bir süreçtir. Borçlunun geri ödeyeceği faiz ve anaparanın değeri yüksek enflasyon nedeniyle erimektedir. Bu nedenle, borçlanma mekanizmalarında vadeleri kısaltan bir etki yaratır. Vadenin kısalması ise geleceğe yönelik belirsizlik demektir. Belirsizlik altında yatırım yapılmaz. Yüksek enflasyon, piyasa faizlerini yükselten etkiler yapar. Ancak bu, piyasa ekonomisi koşullarında geçerlidir. Türkiye’de faizler piyasa dışı yöntemlerle baskılandığı için enflasyonun faizi artıran etkileri kısmen ortaya çıkmaktadır. Yukarıdaki son 4 paragrafa bakılınca ve Türkiye tecrübesi düşünüldüğünde tanıdık geliyor mu? “Bozulmuş” bir para birimi ve vatandaşların servetinin önemli bir kısmına el konması! Ekonominin kuralları yeni tanımlanmadı. Keynes anlatıyor. Üstelik Lenin’den alıntıyla.